28 Kasım 2024 Perşembe

KAMRAN İNAN

kamran İnan,bir dönem Dışişleri Bakanlığında ki Bir dostuna şöyle içini dökmüş; Bitlis’e gidince hain ; Ankara’ya gelince Kürt ; Avrupaya gidince Türkiye’nin güçlü sesi geldi diyorlardı.

27 Kasım 2024 Çarşamba

RUS- JAPON VE TALAT BEY

1904-5 senesindeki Rus-Japon muharebesinde Rusların hezimete uğraması üzerine Üsküdarlı Talât uzun bir manzume yazmış ve Rusların hava yumuşadığı zaman son darbeyi yiyeceklerini tahmin ve temenni ederek bir cinas yapmış, Ey Rus! Çözülsün hele bir kerre şu donlar Elbette sever silsileni korkma Japonlar demişti.Bu manzumeyi İkinci Abdülhamid'e okumuşlar.Pek hoşuna gitmiş .Talât Bey'e 300 altın göndermiş. " DERİN TARİH DERGİSİ

26 Kasım 2024 Salı

KULLANIM DIŞI

Gazeteci Neriman Cahit, bir sergide Rauf Denktaş ile karşılaşır. Biraz sohbet edildikten sonra Rauf Denktaş Neriman Cahit’e: “Yahu Neriman Hanım, benimle hiç röportaj yapmıyorsun. Benimle ilgili hiç yazı yazmıyorsun” der. Neriman Cahit de; “Yazayım da beni kullanasın!” diye yanıtlar Denktaş’ı. Rauf Denktaş,hanımı Aydın'a bakarak şu karşılığı verir: “Ben Aydın’ı bile yıllardır kullanamıyorum. Yok seni kullanacağım!” (yeni düzen kıbrıs)

25 Kasım 2024 Pazartesi

NE ANLARSAN O !

Bir yazara sorulacak en kötü soru “ne anlatıyorsun” dur. Anna Karenina’nın ilk yayımlandığı 1877 yılında bu meş’um soruyla karşılaşan Tolstoy, “Anna Karanina’da ne anlatttığımı anlatabilmek için onu size ilk cümlesinden son cümlesine kadar okumam gerekir” der. dostoyevski ise, --Baylar ,yemin ederim ki, herşeyi anlamak aptallıktır der. (Piyangodan Çıkmadı Hasan Ali Toptaş… )

HEP AYNI YAZAR OKUNMAZ

Hasan Ali Toptaş, gençliğinde Bekir Yıldız hayranıdır. Yazar, Denizli’ye geldiğinde , yazdıklarını bir şekilde üstada okutur. “Yazmaktan vazgeçme” der Yıldız ve sorar “Hangi kitaplarımı okudun”, “Hepsini” yanıtını alınca Bekir Yıldız,“Artık beni okuma. Hiç okuma” der. O an içi burkulan Hasan Ali, yıllar sonra dergilere yolladığı hikâyelerin editörler tarafından” tıpkı Bekir Yıldız gibi yazıyorsun” diye geri çevrildiğini görür ve ayrı bir dil kurmaya çalışır. . Kaynak: Piyangodan Çıkmadı Hasan Ali Toptaş…

İMLA BİTMEZ.

 Do Sesi adlı hikâye kitabı yayımlanmadan önce Ferit Edgü’ye “bugünlerde ne yazıyorsun” diye sorduklarında; Edgü, “Bitmiş bir dosyam var, nicedir onun virgülleriyle uğraşıyorum” der Kaynak: Piyangodan Çıkmadı Hasan Ali Toptaş…

KAPİTALİ İNKAR ETMEK

TİP, doğuda bir vilayette bir toplantı organize etmiş. Mehmet Ali Aybar muhalifi bir Tip'li Aybar’ın daha evvel kullandığı bir sözden yola çıkıp onu suçlamaya kalkışır. Aybar demiştir ki: Kitaplar, fotoğraflar gibidir. Bir kitap bir hakikati ifade ediyorsa eğer, bu her daim böyle olacak değildir. Bu hakikat, o anla kaimdir. Tıpkı bir fotoğraf gibi. Yani, başka hakikatler daha sonra vuku bulabilir. (Bu da demek oluyor ki Karl Marx’ın Kapital’i de bir hakikate işaret eder ama bu zamanla yitirilebilecek bir hakikattir, sonsuz değildir.) Suçlayıcı grup üyesi bağıra çağıra “Arkadaşlar!” der, “bu adam, bu sözleri ile Marx’ın Kapital’ini açıkça inkar ediyor!” O esnada grubu sessizce dinleyen, kendinden emin bir adam, bu ahmakça ithama daha fazla dayanamaz, cevap verir: “Ulan, biz buraya Allah’ın kitabını inkar ettik de geldik, Kapital de neymiş!” Kaynak: “Milli Şef’in Treni Niçin Beyaz?” - Bir ‘Şair’ Olarak İsmet Özel’in Portresi

BUNDA YANLIŞ OLMAZ

OSmanlı devrinde edebiyata düşkün bir bürokrat müdür olarak atandığı yeni devlet idaresinde imlaya yazıya verdiği önem ile çalışanlarına kök söktürüyor, Önüne getirilen her evrakta kırmızı kalemini çıkarıp okurken yanlış gördüğü kelimelerin üzerini çiziyor,yeniden yazmalarını istiyormuş.Bu disiplinden memnun olmayan bir görevlisi ise bir yazı ile müdürün karşısına çıkmış. Müdür, yine alışılagelmiş hareketini yapıp kırmızı kalemini çıkarınca memur, duruma müdahele eder. --Müdür bey, bunda yanlışlık bulamazsınız. Sen değil,gökten peygamber gelse bu metni değiştiremez der. Müdür şaşırır, --Niye ? diye sorar. Memur, --Çünkü bu yazdığım fatiha suresidir der.

RONİ, İRONİ YAPARSA...

Roni Marqulies, 12 Eylül sonrası yazılarında Rahmi Morgul müstear adını kullanırdı. Bir gün hayalinde Onunla yüzleşti. Roni M---Rahmi biliyor musun benim kitaplarımı kitapçılarda yabancı yazarlar bölümüne koyuyorlar. Rahmi M--Eeee ne olmuş yani? Yine ironi mi yapıyorsun Roni?

22 Kasım 2024 Cuma

YÖRÜĞ'E TALKIN

Yörüğün biri sahile göç edileceği sırada ölür. Çocukları paniklerler ve ne yapacaklarını bilemezler. Bir şekilde cenazeyi yıkayıp kefenleyerek gömerler.Fakat talkını verecek hocayı bulamazlar. Tam düşünürlerken yoldan yaşlıca bir adamın geçtiğini görürler. Hemen adamı yolundan çevirerek: - Bizim bir cenazemiz var; ancak talkın verecek birini bulamadık. Sen verir misin? derler. Adam itiraz ettiyse de dinletemez. Bakmış kurtuluşu yok başlar talkına: - Ovaya inersin, yersin koruğu, - Dağlara çıkarsın yersin eriği - Neyine sıkıldın da öldün? - Hey canına yandığımın koca yörüğü. İbrahim Kılınç

GAZETECİNİN EN İYİ BECERDİĞİ

‘’Stockholm’e gelen üç gazeteci, uzun süre işsiz güçsüz dolaşmışlar. İsveç’in en eskilerinden fotoğraf sanatçısı Lütfi Özkök, onlara bir hayvan çiftliğinde iş bulmuş. Görevleri; banttan gelen yumurtaları boylarına göre sınıflandırıp farklı kolilere yerleştirmek... Bant çalışmaya, yumurtalar gelmeye başlamış. Ancak, bizimkiler, yumurtaların boyu konusunda bir türlü anlaşamıyorlarmış. Onlar, ‘’Büyüktür… Orta boydur… Küçüktür…’’ diyerek tartışadursunlar, toplanamayan yumurtalar banttan yere dökülüp kırılıyormuş. Durumu gören çiftlik sahibi, onları banttan uzaklaştırmış. Kovmak yerine bir şans daha tanımış… Sığınmacı gazetecilere at ahırını temizleme görevi vermiş. Kürekle el arabasına doldurdukları at pisliklerini dışarıda gösterilen yere boşaltıyorlarmış. Kovulmamak için, çenelerini tutup sıkı bir şekilde çalışıyorlarmış… Denetime gelen çiftlik sahibi, yapılan işi çok beğenmiş ve övgüsünü şu sözlerle dile getirmiş: ‘’Üç yumurtayı, koliye yerleştirmeyi başaramıyorsunuz; ama bok atmasını çok iyi beceriyorsunuz...’ ALİ HAYDAR NERGİS

POLİTİK CAZCI..

SAKSAFON SANATÇISI Pepper Adams,Caz müzisyeni Charles Mingus'u anlatıyor. Mingus, cazın en büyük basçılarından ve bestecilerinden biriydi. Politikti ve siyahi hakları için mücadele eden biriydi.Bir beyaz olarak grubuna ilk katıldığımda aslında bayağı tereddüt içindeydim. Bir gün Mingus'un ofisinden bağırmalarını duydum.Telefonla müzisyenler sendikasıyla konuşuyormuş ---Siz beyaz pezevenk Faşistler! Oraya bir av tüfeği getireceğim! Siz Beyazların hepsini havaya uçuracağım! Tedirginlikle içeri girdim ve Mingus --Bir dakika bekle! diye bağırdı telefona. Beni de normal bir ses tonuyla , --Buzdolabında soğuk bira, Biber... sözleriyle selamladı .Sonra tekrar telefonda hakaretler yağdırmaya başladı.

TANRI EVLAT

Fethi Benslama Ölüm Siyaseti adlı kitabında modern cihatçılığın psikanalitik boyutlarını kavrama çabası içerisinde, oldukça ilginç bir anekdot aktarıyor. Bir cihatçının babası, oğlu hakkında, “Oğlum bir süredir kendisini Allah’ın babası sanıyor” diyor. Üzerine titrediği, başka herkesten (belki çok köklü bir kıskançlıkla) esirgediği, başka herkese karşı koruma arzusu duyduğu, korumak için gerekirse ölebileceği bir evlat gibi bir Tanrı… ABDURRAHMAN AYDIN

YENGE BAŞKAN

Kürt siyasetinde kadını daha çok görüyoruz. Bunu kadınların aktif yaşama katilmasi kadar erkeklerin hoşgörüsü olarak görebiliriz di mi? Diye uzunca ve anlamsız bir soru gelir yerel televizyoncu dan Aysel Tuğluk şöyle cevap verir. --2005 te Ahmet Türk ile beraber DTP eş başkanı olduk. Sonra Ahmet bey le beraber bir lokantaya gittik. Ahmet bey siparişini verdi. Garson yine Ahmet Bey'le bakarak, --Yenge başkan ne ister? dedi. Politik olsak bile halkımızın bakış açısını degistiremedik daha. Yenge, yani erkekten bağımsız olmayan kadınız biz.

21 Kasım 2024 Perşembe

BAŞKAN'IN ARABASI

1980 öncesinde bir sendikanın eğitim etkinliği dahilinde Ankara’dan İzmir’e gitmiştim. HAVAŞ servisinden indikten sonra bir taksiye bindim ve sendikanın adresini taksi şoförüne verdim. Sendika, betonla kaplı genişçe bir avlu içindeydi. Siyah bir Mercedes araba hızla önümüze geçip durdu, arabadan hışımla inen şoför arka kapıyı açtı, orta yaşlı tıknaz ‘şık giyimli’ adam indi ve hızla binaya girdiler. Gelen kişinin bir bakan veya vali olabileceğini düşündüm ama arabanın plakası kırmızı değildi… Ben de arkalarından binaya girdim. Kapıdaki görevliye: “Biraz önce gelenler kimdi?” dedim.. Görevli , “bilmiyor musun, başkan!” dedi. Ben de, “sizin başkan Mercedese mi biniyor” dediğimde, görevli: “ne yani, patronlar Mercedes kullanacak da bizim başkan Serçe’ye mi binecek” dedi FİKRET BAŞKAYA

16 Kasım 2024 Cumartesi

ŞAİR Mİ? ALİM Mİ?

Fikret’in Galatasaray Lisesi Müdürlüğü’nden istifası üzerine, o zaman Maarif Nazırı bulunan Emrullah Efendi bu vazifeye Salih Zeki Bey’i tayin etmiş ve “Şairin yerine alim geldi.” demişti. Bunu duyan Fikret şu  dörtlüğü yazmıştır: “Vakıa insan hata eyler fakat bir şaire               Gelmemişti aklına hiç kimsenin cahil demek.               Başkası olsa ne amma, doğrusu bir nazıra               Ne revadır böyle haddinden ziyade b.. yemek.” 

11 Kasım 2024 Pazartesi

BERBERLER OLMASA...

Yusuf Ziya Ortaç çok ilginç bir adamdı. En önemli lafı da: "Bu ber­ berler var ya bu berberler . . . Bu berberler olmasa ben şu an­ da çok para kazanırdım." – Niye, berberlerin suçu ne? – Çünkü bir berber bir tane Akbaba alıyor, koyuyor dükkanına, bir hafta boyunca her gelen bedava okuyor. Otuz tane satılacağına bir tane satılıyor. AYDIN ENGİN

ÇİN Mİ? BAĞDAT MI?

Süleyman Nazif Bağdat Valisi iken, Üçüncü Ordu Kumandanı Hafız İsmail Hakkı Paşadan şu acayip telgrafı almıştı: «On bin okka şekerle bin okka çayın yirmi dört saat içinde tedarik edilerek sevki. ..» Süleyman Nazif'in buna verdiği cevap ne kadar gü­zeldir bakınız: «Çin İmparatoruna yazmış olduğunuz telgrafın yanlışlıkla vilayetimize gelmiş olduğu maruzdur! ... »

KADIN ELİ KUVVETLİ OLURSA...

Sevin hanım, CSO'nun uzun süre müdürlüğünü yapan flütist Mükerrem Berk'in eşiydi. Malum, CSO'nun en devamlı dinleyicisi olan İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü, bir hafta Mükerrem Bey'i konserde göremeyince hemen soruşturmuş, ateşli hasta olduğunu öğrenince, konser çıkışı evlerine uğrayıp geçmiş olsun demeye karar vermişti. Ziyaret sırasında da , salonda duran arpi işaret ederek “Haydi Sevin, bize bir şeyler çal” deyivermişti. Paşa, Küçük resital sonrası Mükerrem Berk'e “Sen hiç karınla kavga ediyor musun?” diye sormuş, “Karı-koca arasında birşeyler olur” yanıtını alınca “Sakın ha, hiç tavsiye etmem” demişti. Niye'sini de “Baksana bunun parmakları çok kuvvetli, senin canına okur!” diye açıklamıştı.

CEMAZİYELEVVEL

küçük bir evrak memuru varmış. Bir gün, dairenin müdürü çarşı hamamına gitmiş; bakmış ki karşısında bu kâtip efendi de soyunuyor ve işin acayibi iç donunun üzerinde gayet iri bir hat ile ‘cemayizelevvel’ yazılı! Devletin torbalarını usulcacık aşırıp alt kısmına çamaşır diye kullandığını anladığı bu memur az zamanda, nasılsa parlayıvermiş, büyük mesnetlere geçmiş, para ve itibar kazanmış; azametinden yanına yanaşılamazmış. Vazifesinde mıhlanıp kalan müdür bu hale şaşar, sırrı meydana vermekten korkar, fakat içinde saklamaya da razı olamaz, eski torba çamaşırlı yeni talihli, burnu Kafdağı’nda, kabara kabara giderken, başını sallar, arkasından şöyle söylenirmiş:‘Ben onun cemaziyelevvelini bilirim!

FITRELİK ÇÖKELEK

Siirtli Molla’ya, imamlık yaptığı köy halkından biri sormuş: -Hocam, fitre olarak buğday yerine yağ veya çökelek verirsek olur mu? Siirtli Molla cevap vermiş: -Hele bu gece kitaba bir bakayım, yarın cevabını veririm! demiş. Eve gittiğinde sormuş: -Hanım evde yağımız, çökeleğimiz var mı? Hanımı cevap vermiş .-Çökelek var ama, yağ bitmek üzere! Ertesi gün, camiye giden Molla, kendisine soruyu yönelten köylüye şöyle cevap vermiş: -İze kale ve kule-eğer run bi, eğer torak bi min kabule. Fakat run zeydetir makbule. Tercümesi; --Kitap diyor ki çökelek de olsa, yağ da olsa olur, ama, yağ daha makbuldür.. (SİİRT GAZETESİ)

KÖLELİK HELALDİR

Tanin gazetesinde yazan Hüseyin Cahid Bey, esir ticareti aleyhinde yazmış olduğu makalenin kıyametler koparır. Anadolu'nun Çerkes muhacirleri ile meskun bazı şehirlerden Arapça yazılmış mazbata şeklinde bir protestoname tertip edilip Meclis-i Mebusan'a gönderilmiş ve esir ticaretinin şer'an helal olduğunu iddia eden o mühim varakanın müzakere edilir.

6 Kasım 2024 Çarşamba

MERCEDESLİ SS

HALDUN TANER ANLATIYOR “Üçüncü Reich, sansürü dedim de aklıma geldi: Devrin bir komedyeni, SS kıtalarının hep lüks otomobillerde gezme merakını şöyle anlatır : ‘O sırada yanımızdan gıcır gıcır bir Mercedes geçti: Bir de baktım. Tabii içinde SS subayları.’ bu zararsız espri bile Gestapoyu o kadar sinirlendirmişti ki hemen o akşam komiğin merkeze çağırılıp bir güzel zılgıt yediği bütün şehirde duyuldu. Ertesi gece aynı komikten aynı numarayı dinlemeğe giden meraklılar içinde ben de vardım. Hikayenin orası gelince adam aynen şöyle konuştu: ‘O sırada yanımızdan gıcır gıcır bir Mercedes geçti. Bir de baktım, içinde SS subayları yoktu, beyler. Evet yoktu.’ Salonun bir gün öncekinin on misli kahkahalara boğulduğunu bilmem söylemeğe lüzum var mı? Adam bu espri uğruna temerküz kampını boyladı ama Alman mizahtarihine de Hitler'den, Gestapolardan çok daha ömürlü, unutulmazbir hatıra bırakmış oldu. ” Cumhuriyet Döneminde Türk Mizahı, haz. Aziz Nesin, Akbaba Yayınları, 1973: 385-386.

BACISI GÜZEL

fethi naci yeni çıkan bir kitabını baylan pastanesi’nde karşılaştığı attila ilhan’a şöyle imzalar: “bacısı güzel attila ilhan’a sevgilerimle...” galip tahiroğlu

2 Kasım 2024 Cumartesi

NECATİGİL'EİLHAM GELDİ.

Behçet Necatigil ile Ankara da yeni açılan bir tavernadayiz. Behçet, yeni gelmiş bir konsomatristen gözünü alamıyor. Ama kadın bizim gibi iki yetmeyi ne yapsın? Gözü başkalarında. Uzun zaman kadını evde de dışarda da takip ettik. Sonunda Behçet dedi ki --Samet, kadın bize bakmadı ama bana bir şiir ilham etti. Dinle bak. Gün batsın,ay kararsin,saat vursun muhakkak, Onu ben bulacağım ve o benim olacak. (Samet Ağaoğlu)

1 Kasım 2024 Cuma

TİYATRO MU,SİNEMA MI?

Kadıköy Halk eğitim merkezinde Hadi Çaman'ın Kelebekler özgürdür oyunu oynanıyor. Halk eğitim merkezinin karşısında da seks filimleri oynatan Ercan ve Hakan sinemaları var. Onlardan biri de Hadi Çaman ve Zerrin Egeliler le oynadığı filmin afişini asmış. Oyun sonrası yeditepe oyuncuları oyunla ilgili seyirci görüşlerini alıyorlar. Yaşlı bir izleyici --Oyunu çok beğendim. Güzeldi diyor. röportajı yapan kursiyer soruyor --Peki heyecanlandınız mı? --Yok diyor seyirci. Heyecanlanmak isteseydim karşı sıradaki sinemaya giderdim.

EMİRLE GÜLÜNECEK !

CELAL SURURİ,Anlatıyor: Anadolu turnesindeydik. Şimdi neresi olduğunu unuttum, bir kaza da kalabalık bir salonda komedi oynuyoruz.Ama kimse gülmüyor. Sinirimiz bozuldu. Ama oyun bitince öyle bir alkış koptu ki, şaşırdık kaldık. Oyundan sonra sahne arkasına gelen sinema sahibine, "Kimse gülmedi," dedik. "Herhalde beğenmediler." "Beğenmez olurlar mı!" dedi sinemacı. "Bayıldılar. Sondaki alkışı görmediniz mi!" Neden gülmediklerini de açıkladı. Meğer kaymakam bir gece önce halkı toplamış, "Bakın," demiş, "yarın tiyatrocular geliyor. Tiyatro ciddi bir iştir. Katiyen gülmeyeceksiniz. Ayıp olur. Gülenin canına okurum!" Bizim seyirciler de ne yapsınlar! Emir büyük yerden... Oyunu dudaklarını ısıra ısıra izlemişler. ülkü tamer

NE FARKEDER ?

Ses Tiyatrosu'nda oynuyorduk. Başrolde ben vardım. Gişecimiz bir gün, "Aziz Bey," dedi, "bilet almaya gelen herkes sizi soruyor. 'Bu gece Aziz Basmacı da oynuyor mu?' diyor. Ben, 'Evet,' dersem bilet alıyor." Çok hoşuma gitti bu. Gişeciye, "Şöyle senin arkanda bir yere gizleneyim," dedim. "Yine beni soran olursa, 'Bu gece oynamıyor. Onun yerine bir başkası oynayacak,' dersin. Bakalım ne yapacaklar?" Gişede bir yere gizlenip başladım beklemeye. Biraz sonra bir adam geldi. Gişeciye, "Aziz Basmacı bu gece oynuyor mu?" diye sordu. Gişeci, "Hayır, beyefendi, Aziz Bey bu gece oynamıyor. Rahatsız. Yerine başkası oynayacak," dedi. Adam bir an düşündükten sonra parasını uzattı: "Peki kızım, ver bana yedi bilet." AZİZ BASMACI

SANAT'A SAYGI

İstanbul Tiyatrosu'yla İzmir turnesindeyiz. Fuar bahçesinde oynuyoruz. Bir gece "Vali oyunu seyredecek" dediler. İlk sırayı valiye, ailesine ve maiyetine ayırdık. Oyun saati geldi çattı. Vali yok. Beş dakika, on dakika bekledik. Seyirci başladı alkışlamaya, tempo tutmaya. Neden sonra, yirmi dakika gecikmeyle vali ve yanındakiler teşrif ettiler. Oyundan sonra vali kulise geldi. Geciktiği, bizi de seyircileri de beklettiği için özür dilemeye bile gerek görmedi. Gülerek, "Hani siz tiyatrocular Atatürk'ü bile beklemeden perdenizi açmışsınız," dedi. "Beni niye beklediniz?" Celal Bey dayanamadı, "Beyefendi," diye gürledi, "O Atatürk'tü. Sanata da sanatkara da hürmeti vardı. Kendisinin beklenmemesini, perdenin tam zamanında açılmasını anlardı. Bunun için tiyatrocuları bir de tebrik ederdi. Şimdi onun gibi devlet adamları nerede? Kimbilir, ne kompleksler içindedirler. Hürmet, tebrik bir yana, bir de başımıza çorap örerler." MUZAFFER HEPGÜLER

MUHLİS'İN ÇOCUKLARI

Muhlis Sabahattin'le çok turnelerimiz olmuştur. Bir keresinde "Muhlis Sabahattin ve Çocukları" adıyla Anadolu turnesine çıkmıştık. Kadromuz 30-35 kişi kadar vardı. Adapazarı'na geldik. O zamanlar önce karakola gidilir, oyuncuların listesi verilirdi. Biz de listeyi karakola götürdük, komisere verdik. Komiser uzun uzun inceledi listeyi, sonra bize baktı; Muhlis Sabahattin'e, "Maşallah, beyefendi," dedi. "Bütün bunların hepsi bir anadan mı?" TOTO KARACA