25 Mart 2025 Salı
FREUD VE TÜRKLER
Freud, Hersek gezisini Berlinli avukat Freyhau eşliğinde gerçekleştirir. Bu ülkede oturan Türklerin törelerinden söz ederler. Freud, tıbba duydukları inanca ve ölüm karşısındaki tevekküllerine dikkat çeker. Hastanın durumunun umutsuz olduğu bildirildiğinde, yakınları şöyle yanıt vermektedir. "Bayım, artık bundan söz etmeyelim, biliyorum, hastayı kurtarmak mümkün olsaydı, kurtarırdın." O sırada Freud'un aklına, açık seçik olduğu için dinleyicisine aktaramadığı bir anekdot gelir; bu Türkler cinsel hazlara istisnai bir değer atfetmektedirler
(FREUD'UN OTOANALİZİ VE PSİKANALİZİN KEŞFİ)
LENİN VE METRESİ
Marx, Engels ve Lenin’e bir eş mi yoksa metres mi tercih ettikleri sorulur. Tahmin edileceği üzere, özel meselelerde biraz muhafazakar olan Marx "Eş!" diye cevap verir. Daha ziyade bir bon vivant olan Engels ise metresi seçer. Lenin ise herkesi şaşırtarak "İkisi birden!" der. Neden? Sert devrimci imajının ardında dekadan bir jouisseur mu vardır? Lenin şöyle açıklar:
"Böylece eşime metresime gittiğimi ve metresime de eşimle birlikte olmak zorunda olduğumu söyleyebilirim..."
"Peki sonra ne yaparsın?"
"Issız bir yere gider öğrenir, öğrenir ve öğrenirim."
18 Mart 2025 Salı
OKUMAK VE ANLAMAMAK
Ali Gevgilili, çok iyi bir insandı. Alt yapısı çok sağlamdı.Ama bir kusuru vardı, yazılarını anlamak mümkün değildi. Türkçesi çetrefilli, öztürkçeye meraklı.
12 Martdöneminde Denizlerin asılmaması ile ilgili bir mektubu yayınladığımız için sıkıyönetime çağrıldık. Savcı önce sert çıktı. Bağırdı çağırdı falan ,sonra Hasan bey buyrun içeriye dedi. Ve yumuşadı.
--Diğer savcıların yanında mecburuz böyle konuşmaya dedi. Sonra basınla ilgili sorular sordu.
--2. baskı nedir? Meyhane baskısı nedir? Yazı işleri müdürü her yazıyı okur mu?
--Okuyoruz dedim.
--Ali Gevgililiyi de okur musun?Bizim savcılarda okuyor hiçbirşey anlamıyorlar.Siz anlıyor musunuz?
HASAN PULUR
BONSUAR MUĞLALILAR
Nadir Nadi bey,biraz monşer di. Demokrat Partiden Muğla adayı oldu. Seçim bölgesinde kahvehaneleri dolaşıyor. Kahvehaneye girerken, tüm kibarlığıyla,
--Bonsuar Muğlalılar !
Kahveden çıkarken,
--O revuar Muğlalılar deyip duruyor.
Muğlalılar şaşkın. Neyse ekipten biri ,yanaşıp,
--Lütfen Nadir bey, bari Merci boku biyen demeyin diye uyarmış. Babıali de çok anlatılırdı. OLAYLAR VE İNSANLAR
MEYDAN LA-RUS
...O yıllarda sıkça anlatılırdı.
Polis, bir solcunun evini arıyor ve Meydan Larusse buluyor. Herşeyin altında Rus parmağı aramaya alışkın polis, Ansiklobedilerden birini alıp, adamın başında sallıyor.
--Ne o lan, şimdide başına ''LA'' mı eklediniz?
BURUNSUZ TEVFİK
Basiret gazetesinde çalışan Burunsuz Tevfik diye biri vardır. Bu nasıl etmişse,Fransız Terkos şirketini haraca bağlamış. Her ay 1 altın alıyor.Yeni müdür, bu tahsisatı kesmiş. Tevfik gelmiş, aylığını alacak.
--Bundan sonra yok demişler.
Tevfik peki demiş, Gitmiş.Ertesi günü çalıştığı gazete de bir haber:
--Istranca dağlarında domuz avına çıkan avcılar bir kaç domuzu vurdu.Yaralı domuzlardan biri ise can havliyle Terkos gölüne atladı.
Ertesi günü koca İstanbul da kimse musluğunu açmamış.Yeni müdür, Tevfikle anlaşmaya çalışmış. Burunsuz tevfik,
--Kolay iş hallederiz demiş. Hakkikaten de aylık 2 altına iş hallolmuş.
MÜNİR sÜLEYMAN ÇAPANOĞLU --BASIN PARAZİTLERİ
15 Mart 2025 Cumartesi
FITRAT NEYSE O!
ES VE SAZ DÜNYAMIZDAN adlı,dünyanın en uzun süren radyo programında (30 yıl devam etmişti) eski icrâlardan örnekler sunardı...Bir programında da rahmetli Yesârî Âsım ARSOY'un kendi sesinden, "FÂRİĞ OLMAM MEŞREB-İ RİNDÂNEDEN" adlı,içki ve meyhaneden bahseden Hüseyni eserini takdim edip dinletmiş...( Bu arada,Arsoy üstâdın içki içmediğini belirteyim). Programın bitiminde bir telefon... Arsoy Hocadan...
"Ali Rıza...Ali Rıza... Bunca eserim varken,niye o eseri aldın programına?"...
"Bilmem ki üstâdım...Elime o geçti de...."
"Hayır Ali Rıza...Hayır... O eser senin fıtratına uygun da ondan..."
5 Mart 2025 Çarşamba
HİÇBİR ŞEY CEZASI
Gardiyan siyasi mahkuma sormuş:
--Kaç yıl ceza verdiler sana?
--10 Yıl.
--Suçun ne?
--Hiçbirşey!
--Yalan söylem. hiçbir şey için 5 yıl veriliyor.
MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
İÇKİ KUYRUĞU
İçki almak için kuyrukta bekleyen bir işçi “Yetti artık” demiş, “yerimi koruyun, Başkan’ı vurup geleceğim.”
İki saat sonra dönüp sırasına girmiş. Arkadaşları sormuş:
“Hallettin mi herifi?”
“Hayır” diye cevap vermiş, “oradaki kuyruk burdakinden de uzun.” MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
HERKES FAŞİST
[Nazi Çalışma Bakanı] Robert Ley bir fabrikayı ziyaret eder ve bir tur attıktan sonra müdüre çalışanların siyasi görüşlerini sorar:
“Hala Sosyal Demokratlarınız var mı?”
“Evet, yaklaşık %80.”
“Peki ya Merkezciler?”
“Elbette, yaklaşık %20.”
“Ama bu sizin hiç Nasyonal Sosyalistiniz olmadığı anlamına mı geliyor?”
“Elbette var. Artık hepsi Nazi.” MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
ET NEDİR?
Çocuk,dedesine sormuş:
--Dede kuyruk ne demek?
--Kuyruk demiş dedesi, eskiden yeteri kadar benzin,yağ,et yoktu. İnsanlarda dükkanların önünde sıra olup beklerler di, bir parça et almayı umarak. İşte buna kuyruk denir. Şimdi anladın mı?
--Anladım dede. Peki et nedir?
( Mustafa Alp Dağıstanlı)
4 Mart 2025 Salı
SİGARANIN İYİSİ
Ünlü bir sigara tiryakisi olan Reşat Nuri Güntekin'e doktor nasihat eder:
- Azizim, bundan böyle sigara içmeyeceksiniz.
- İyi ama doktor, sigara bana faydalı. İştahımı kesiyor.
Doktor kararından dönmez ve izahata başlar:
-Sigara bir taraftan iyidir; bir taraftan fena...
- Merak etme doktorcuğum. Ben sigarayı iyi tarafından içiyorum.
BİTLİS VALİSİ
Şair Eşref Bitlis gezisinden sonra kendisine sorulan
- Bitlis'in valisini gördün mü? sorusuna
Bitlis'in valisini görmedim ama valinin Bitlis'ini gördüm.
ANADOLU ERMENİ EDEBİYATI
1990’larda Boğaziçi Üniversitesi’nde Edebiyat Kulübü olarak ‘Anadolu Edebiyatı’ başlıklı bir seminerler dizisi düzenliyorlar. Seminerlerden birinin konusu da Ermeni Edebiyatı. Duyuru afişlerini hazırlayıp üniversitede çeşitli yerlere asıyorlar. Ama başka öğrenciler, afişleri yırtıp indiriyor. Tabii, müdahale ediyorlar. Aralarında çıkan münakaşada, afişleri indirenler şöyle diyor:
“Sizin kötü niyetiniz, Anadolu Edebiyatı içinde Ermeni Edebiyatı toplantısı yapmanızdan belli. Ne alakası var Ermeni’nin Anadolu’yla?”
İNsan Senelerce okul okuduktan sonra bu soruyu soran birine kızsın mı acısın mı, karar veremiyor. Bilmiyorum ama, bana öyle geliyor ki, onlar da sanki bambaşka bir şekilde ‘kurban’. YEKTAN TÜRKYILMAZ
SOFU BİRASI
Sofu, mutaassıp kişiler arasında boyuna bira yuvarlayanlar, günah saymayanlar çok. Ayıplayanlara da cevapları hazır:
"Arpa suyu ayol! Arpayı melek gibi mahluk olan beygirler yiyor." Aşırı sofuların, besmelesiz adım atmayan mutaassıpların harcı bira da var: İspirtosuzu. SERMET MUHTAR ALUS
OYUN MOYUN
Bir oyunda rol icabı bir ülkenin padişahı olan Pişekâr, Kavuklu Hamdi Efendi’ye sorar:
“Canım ne garip konuşuyorsun? Nedir o yemek memek... Elbise melbise... Saray maray... Birincileri anladık da ikinciler ne oluyor?”
Kavuklu Hamdi Efendi yerlere eğilip bir selam verdikten sonra baştakilere de dokunan şu cevabı verir:
“Arz edeyim efendim. Yemek, sizin yediğinizdir; memek de biz fakirlerin!.. Elbise sizlere mahsus, melbise de bizlere... Sarayda siz oturursunuz, marayda da biz...” Sonunda da asıl espriyi patlatır: “Padişah sizin rahmetli ecdadınız, madişah da siz!..”
GELENEKSEL RAMAZAN
, Meddah, Karagöz, Ortaoyunu gibi türleri de tiyatroya dâhil edip ismine “Geleneksel Türk Tiyatrosu” demişiz. işte sırf tasnifi “geleneksel” başlığı altında yapıldığı için bîçare Karagöz, Meddah ve Ortaoyunu ; bu ayda ömürleri boyunca uğramadıkları yozlaşmaya ve erozyona uğrarlar! Tek kabahatleri geleneksel başlığı altında tasnif edilmeleridir. Ramazanda sanki din öğretiminin emrine verilmiş birer Diyanet çalışanı vazifesi görür. Yok onu yapmayın günahtır, yok şunu yapın sevaptır… Arkadan da iki kıssayla desteklendi mi anlatı, gelsin işler! Dinî hassasiyeti olan birçok belediye Ramazan ayında bu oyunları almak için sıraya girerler. Hâlbuki esas tiyatroda sıraya giren bilet kuyruğundaki seyirciler olmalıdır. Meddah, Karagöz, Ortaoyunu gibi kadim tiyatro türleri bir Ramazan yahut çocuk eğlencesi değildir. Ciddi siyasî ve sosyal hicvin yapıldığı tiyatro türleridir bunlar… Hayatın nabzının attığı türlerdir. “Şak efendim, bak efendim…” türünden espriler daha çok sonradan ortaya çıkan Tulûat Tiyatrosuna mahsustur. Diğerlerinin temelinde sağlam bir eleştiri kültürü oluşmuştur. ERDEM BELİĞ ZAMAN
NAFAKA KAYASI
“ Suşehri-Zara arasındaki Kuşkayası denilen bölgede kayaların yarılması esnasında işçiler arasında bir ümitsizlik başlar ve yolun açılamayacağı kanaati ağır basarak işi durdurmak için Halil Rıfat Paşa’ya müracaat ederler. Ancak Paşa’nın bu istek için gelenlere cevabı şu olur:
“-Her işçi yediği ekmek miktarında kaya koparabiliyor mu?
“Evet, daha fazlasını da çıkarıyor” cevabı üzerine, Paşa
“Devam etsinler, bu yol açılır” cevabını vererek kararlılığını ortaya koyar ve dediği gibi meşakkatli bir çalışmadan sonra kayalar yarılarak yol açılır” (Nurettin Birol, Halil Rıfat Paşa ve Dönemi ve İcraatı 1827-1901, Cedit Neşriyat, Ankara, 2009, s.117).
CUMHURBAŞKANI PADİŞAH..
Emekli Vali Mehmet Aldan’ın anılarında anlatır. Aldan, 1950’lerde kaymakam olarak görev yaptığı bir ilçeye dönemin Cumhurbaşkanı’nın ziyareti sırasında çevre köylerin ileri gelenlerinden birinin kulağına eğilerek “Bu kişilerden hangisi Padişahımız?” diye soruşunu unutamamıştır
ALDATILAN EĞİNLİ
Hani Şinasi’nin Şair Evlenmesi, bizim ilk telif eserimizdir denir ya... Hayır, değildir. Tovmas Berentz’in oyunu Aldatılan Eğinli, daha önce yazılmıştır. Bu oyunu hem Ermenice hem Türkçe oynamışlar. Oyun çok tutmuş. Ünü İstanbul dışına taşınmış. Erzincan Eğin’den gelmiş birisinden alıyor oyun adını. Bu da komik bir anekdottur. Eğinliler çok akıllı olduklarını iddia edermiş. Oyunu duyan Eğinliler ''bu Eğinliyi aldatan kimmiş?'' diyerek arabalara doluşup İstanbul’a oyunu seyretmeye geliyor. Tabii oyun kapalı gişe oynanıyor. NAUM TİYATROSU
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)