30 Mayıs 2020 Cumartesi

Nazım'ın yatağı

Ankara Merkez Komutanı Demir Ali,  bir hapishane ziyaretinde gördüğü Nazım Hikmet'e laf atar.
--Herkes ot şiltelerde yatarken, senin pamuku yatakta yatman doğru mu şair?
Nazım altta kalmaz.
--Bizim arzu ettiğimiz düzende herkes pamuklu şiltelerde yatacak. -Ergun Kuzenk

28 Mayıs 2020 Perşembe

Kuşaklar

68 ve 78 kuşağı ile gezi kuşağı arasında ki farkı anlatan küçük bir anekdot vardır.
68 ve 78 kuşağı romantiktir. Özverilidir.
--Hanginiz KaraMurat ?diye sorulduğunda  şövalye ruhu ile ortaya atılırlar.
--Ben..
--Benim..
Aynı soruya Gezi kuşağı ise daha rasyonel bir cevap verir.
--Sana ne!  (Sırrı süreyya önder)

26 Mayıs 2020 Salı

teyyo

İsmet paşayla çörçil poker oynuyidiler. İsmet paşa, sinirlendi Oyunu yükseltti. ''Türkiye'' dedi,  Dedim,'' paşa ne diyisen? ''
--Eee Erzürüm? Ya Hasangalasi? Ya bizim evler! ( Teyyo pehlivan)

FAKİR BAYKURT

Fakir Baykurt , töb-der başkanıdır. fırsat buldukça örgüt şubelerini dolaşmaktadır. bir gün yolu gecenin geç saatlerinde yozgat’a düşer. töb-der başkanı mehmet yıldırım’ın evine gider. mehmet evde yoktur. onu yaşlı annesi karşılar. konuk etmek ister. ama fakir kalmak istemez ve selam bırakarak oradan ayrılır.

mehmet eve döndüğünde, annesi :

“oğlum seni fakir mi fukara mı ne bir baykuş aradı, çok selamı var!” der.

25 Mayıs 2020 Pazartesi

pandemi

Enfekte olmuş bir kalbin,nefesi dudaklarımda.
Tekaüt maaşımı almaya izin vermez jandarma.
15-16 Haziran direnişlerini görmüş bu gönlüm,
Bir biraya hasret, Hicri 1441 baharında.
 68 kuşağı hep evlerde rehin,
çoluk çocuk, torun torba internette onlayn,
Belli ki yeni bir düzen gelecek,
Mavi denizler  serilirken önümüzde,
izin vermeyecekler motorları karantina da sürmemize.
Uyumayın yoldaşlar,
 tez zamanda barışalım tabiat anayla,
Karşı çıkalım her sinsi paylaşıma,
Kapitalizme karşı omuz omuza,
Pandemiye karşı sosyal mesafe

AŞIK ASABİ

Gözleri kara sürme,
Sürmeyi ortaya çıkaran maske,
Eğildim ki öpeyim,
Dedi, sosyal mesafe.

Kokusu misk-i Amber,
Belli ki koku Eyüp Sabri Tuncel,
Dedim, biraz döksene,
Dedi, sosyal mesafe.

Mesafe dediğin nedir ki,
Bağdat'tan Hicaz'a giden yol.
Asabiye verme zul,
Dedi, sosyal mesafe.
Aşık Asabi


24 Mayıs 2020 Pazar

MEŞE AĞACI

Nükteleriyle ünlü Manas Efendi, Abdülhamit'in vezirlerinden biriyle sohbet etmektedir.
Vezir efendi
--Bir kitapta okudum. Hindistan da kabile şefleri önemli bir işleri olduğunda  bunu meşe ağacı ile konuşurlarmış. Ne tuhaf di mi?
Manas efendi hak verir.
--Daha ilginci de var. Bazı meclislerde de meşe odunlarının kendilerinin konuştuğuna da şahit oldum.
ŞAKİR SÜTER

Baş Ağrısı

Şevket Dağ'ın resim sergisinde bir izleyici ressama bir tabloyu göstererek sorar.
--Bu nedir?
Sanatçı yanıtlar.
--Acı veren bir boşluk.
Adam gülerek
--Hiç acı veren bir boşluk olur mu? Ne tuhaf
der. Şevket Dağ,açıklar.
--Sizin hiç başınız ağrımaz mı?

Orhan Veli Genç Öldü

"...Devrimizin en iyi ozanlarından biri Cahit Sıtkı, sevdiği kızla evlenmek isteyince, serseri takımından olmadığını ispat için, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün tanıklık etmesi gerekmişti. Kalp hastası Ziya Osman'a son yıllarında Varlık Yayınevi iş vermesiydi, Cahit'in bu en yakın arkadaşı kalpten değil açlıktan ölecekti. Siz, Orhan Veli'nin, kimi günler öğle yemeğini bir bakkal dükkanı köşesinde iki çiğ yumurta içmekle geçiştirdiğini biliyor muydunuz? Bir de kalkmış, bunlar için genç yaşta öldüler diye acınıyorsunuz. Ölmesinler de ne yapsınlar?..."Cevdet KUDRET

Çallı'nın Atları


  • İbrahim Çallı'nın da katıldığı bir sergiye İsmet Paşa gelmiş ve onun bir tablosuyla da ilgilenmişti. Tablo, bağımsızlık savaşındaki süvarilerden küçük bir grubu gösteriyordu.
    Paşa resme dikkatle bakmış:
    -Bu atlar çok semiz Çallı, İstiklal Harbi'ndeki atlar bu kadar semiz değildi, demiş.
    Çallı dilini tutamamış:
    -Bunlar süvarilerin atları değil ki, ressamın atları, demiş.
    Paşa sürdürmüş eleştirisini:
    -Süvarinin biri yerde, onun atı nerde?
    -Tablonun dışında duruyor paşam. (ÇETİN ALTAN, Aşk, Sanat ve Servet

Oscar Wilde'nin sigarası

Lady Windermere's Fan"ın ilk oynanışında orada bulunan Londra'nın yüksek sosyetesi belki on kere artistleri sahneye çağırdıktan sonra yazarı da alkışalamak istemişti. Oscar Wilde nazlandı ve sonunda sahneye frakının yakasında yeşil bir karanfil ve elinde yanmış bir sigara ile çıktı; bir nefes çekti, dumanını savurdu, başladı: -Hanımlar, Beyler! Huzurunuzda sigara içmek belki kibar bir davranış değildir. Bununla birlikte sigara içerken beni rahatsız etmek de pek doğru bir hareket sayılmaz..

23 Mayıs 2020 Cumartesi

BEDEVİ

Bir şeyhin, çok değerli bir kısrağı varmış. Çölün en namlı atıymış. Bir bedevi bu kısrağa göz koymuş. Bir gün on kese altınla atın sahibi şeyhin yanına varmış.
“Ya şeyh” demiş. “Bana bu atı sat! Al sana on kese altın...”
Şeyh, “Olmaz!” demiş.
“Atıma verdiğin bu değere teşekkür ederim. Ama benim satılık atım yok.”
Şeyh o değerli kısrağıyla çölden geçerken yerde, kumlar içinde, kıvrılıp yatmış bir bedevi görmüş. Açlıktan, susuzluktan, yorgunluktan ölmek üzereymiş. Hemen atlayıp bedeviyi atının terkisine oturtmuş ve kendisi de binip kısrağı mahmuzlamış. Birden ölmüş gibi duran bedevi kefiyesini sıyırıp tabancayı şakağına dayamış:
“Ya şeyh, sana ne verdiysem bu kısrağı bana satmadın! İşte şimdi elime düştün. Kısrak da benim, canın da benim!”Şeyh acı acı gülmüş:
“Tamam kazandın, ama bu yaptıklarını kimseye anlatma!”
“Niye anlatmayayım? Şanın şerefin düşer diye mi korkuyorsun?”
“Yok yok, onlardan yana bir korkum yok! Herkes cibiliyetini ortaya kor. Benim tasam şundan yana: Bir daha çölde baygın, ölmek üzere bedevi görenler, onun yardımına koşmazlar, bundan korkarım...”  HASAN PULUR

İsrailli esir

Fıkra bu ya,Lübnan'ın seksi şarkıcısı Haifa Wehbe, İsraile barış görüşmeleri için gönderilir. Dönüşünde hamile olduğu görülür. Şarkıcı ,bunu memleketi için yaptığını söyler.
--Bir esir daha almanın iyi olacağını düşündüm.
--

İRAN HABER AJANSI

Dini önderlerinin verdiği sözlere inanan 1000 İranlı şehit, cennetin kapısına gelir. Görevli melek içlerinden 18 kişiyi cennete alır. Şaşıran diğerleri sebebini sorarlar. Melek hazin bir sesle yanıtlar.
--İran resmi haber ajansı IRNA'ya göre ogün şehit olanların sayısı 18 olarak açıklandı

22 Mayıs 2020 Cuma

Atilla ilhan ve Nihal atsız

“1941’di galiba, İzmir’deki bir liseden komünistlikten dolayı kovuldum. Belge aldığım için hiçbir yerde okuyamıyordum. Özel bir lisede okuyabilir mi diye beni İstanbul’a yolladılar. Boğaziçi Lisesi’ne geldim. Boğaziçi Lisesi’nde edebiyat hocam kimdi, biliyor musunuz? Nihâl Atsız idi. Ben, “eyvah” dedim, “Bu adam beni hemen mimleyecek ve perişan edecek.”
Ne bekliyorum biliyor musunuz, bir Hitler bekliyordum ben. Geldi, hiç de öyle bir adam görmedim. Derli toplu, aklı başında, işini ciddiye alan bir adamdı. Her çocuğun İstiklâl Marşı‘nı baştan aşağı ezbere bilmesini isterdi. Onu yapamadın mı, sıfırı alıp oturuyordun.
Ve sınıfta bu işi yapan tek adam ben çıktım. “Sen kimsin, nereden çıktın yahu?” dedi. “Ben şuyum.” dedim. “Sende iş var.” dedi. Birkaç soru daha sordu ve bizim Nihal Bey ile öğrenci-hoca ilişkisi çok büyüdü. Derslerinde hiç politik telkinde bulunduğunu hatırlamıyorum. Sadece, İslam öncesi Türk tarihinden daha çok bahsederdi. Yani onunla daha çok ilgilenirdi.
Çok sonra, okudukça fark ettim ki, Gaspıralı da aynı yolda. Gaspıralı, “Dilde, fikirde, işte birlik” der. Neden, çünkü bulunduğu yerde Hristiyan, Musevi Türkler de vardır. “Dinde birlik” demek. Böyle dersen müslüman olmayanı dışlamış oluyorsun…”

21 Mayıs 2020 Perşembe

diktatör korkusu

Stalin sonrası Kruşçev kongrede konuşma yaparken önceki dönemde yapılan haksızlıklardan dem vurmaya başlamış. Dinleme sıralarından birisi  “Bunları niçin Stalin’in yanında söylemedin” diye laf atmış. Kruşçev derhal “Kim o?” diye bağırıp salonda otoriteyi yeniden sağlamış. Bir Allahın kulu ayağı kalkıp benim diyememiş. Kruşçev; “İşte bu yüzden, ben de Stalin’in yanında konuşamadım. Senin ayağa kalkmama sebebin yüzünden”  diyerek rutin toplantıya devam etmi

20 Mayıs 2020 Çarşamba

kul oğlu Mustafa

 IV. Murat’ın, Bağdat Seferi’nden dönerken Urfa’da on on iki gün kaldığı rivayet edilmektedir. Kaldığı bu süre içinde Urfa’da çalıp söyleyen müzik gruplarının Padişahın kaldığı yere çağrıldığı ve müzik icra ettiği anlatılmaktadır. IV. Murat’ın Urfa’da misafir olduğu sırada Kuloğlu Mustafa adlı başına buyruk meşhur bir sanatçının varlığından haberdar olur. Onu dinlemek istediğini söyler. Vali Kuloğlu Mustafa’yı davet eder, fakat o davete icabet etmez. Vali ve devlet erkânı zor durumda kalır, bunun üzerine iki kılıçlı zaptiye gönderip getirtirler. Kuloğlu Mustafa kılıç zoruyla getirilmenin verdiği duyguyla mahur makamına yakın, maya ile başlayan “Bülbül güle kon, dikene konma” adlı türküyü söyler. Padişah hiç duymadığı bu makamı sorduğunda Kuloğlu Mustafa da “Kılıçlı Makam” diye cevap verir.[9]  r. Harput müziği içinde önemli bir yere sahip olduğu söylenen Rıfat Dede’nin;
         
        “Ben şehid-i badeyem, dostlar demim yad eyleyin
        Türbemi meyhane enkazıyla bünyad eyleyin
        Gaslolunmaz ma ile gerçi şehidan-ı vega
        Yıkayın meyle beni, bir mezhep icad eyleyin

Mısır Seçimleri

Clinton bir gün Mübarek’i ziyaret etmiş. “Ya, Başkan” demiş, “size çok özeniyorum. Bizde seçim sonuçları günlerce belli olamayabiliyor. He türlü teknolojiyi kullanıyoruz ama bir türlü bu işi beceremiyoruz. Sizde ne güzel, sonuçlar sandığın kapanmasından birkaç saat sonra belli oluyor. Nasıl yapıyorsunuz bunu? Sizinkiler gelip bizim seçimler için de çalışsa ya” demiş. “Hay hay” diyen Mübarek ekibini ABD seçimlerine göndermiş. Seçimler yapılmış. Birkaç saat sonra Mısırlı seçim uzmanları sonucu açıklamışlar: Yüzde 90 ile Hüsnü Mübarek kazandı

15 Mayıs 2020 Cuma

vehbi koç

1980 senesinde Koç Holding’de Sanayi İşleri Koordinatörü olarak çalıştım. Yeni bir yatırım projesini Vehbi Koç’un onayına sunmak üzere hazırlık yaptık ve huzuruna çıktık. Vehbi Bey hazırladığımız üç farklı senaryoyu dinledi ve şöyle dedi: “Hazırladığınız üç alternatif de kârlı. Bu yatırımın zarar etme ihtimalini hiç hesaplamamışsınız. Şimdi gidin, bu yatırım hangi şartlar altında zarar eder, ne kadar zarar eder ve biz ne yaparız sorularını cevaplayan dördüncü bir hesap hazırlayın. (…) Zarar etmeyecek iş yoktur. Benim için kârın az veya çok olması önemli değildir. Şirket kâr ettiği sürece mesele yoktur. İş, zarara, dönünce bana geleceksiniz. Ben de patron olarak o zararı karşılamak zorunda kalacağım. Ben ne kadar zarara dayanabileceğimi biliyorum. Öğrenmek istediğim, kötü ihtimalde oluşacak zararın büyüklüğüdür. Eğer rakam takatimin üzerinde ise, bu işe girmem. Altında ise, zarar etme riskini kabul edebilirim. Siz de yatırımı, benim zarara tahammül takatime göre yeniden projelendirirsiniz. Kârın azami haddi yoktur, fakat zararın azami bir haddi vardır.” (ege cansen)

rant

Yıl galiba 1987 başlarıydı… Dönemin Başbakanı merhum Turgut Özal ve Gelirler Genel Müdürü de yine rahmetli Altan Tufan idi. Ben de Daire Başkanı olarak görev yapıyordum. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Genel Müdür Yardımcısı idi.
Gelir vergisi beyanlarını olumlu etkilemek ve biraz da mükellefler nezdinde korku yaratmak adına Çankaya, Kavaklıdere, Gaziosmanpaşa, Tunalı gibi Ankara’nın lüks ve pahalı semlerinde konut, işyeri ve depo gibi taşınmazlar ile ilgili “yoklama” yapılması kararlaştırılmıştı. Ankara’daki tüm vergi denetim elemanları ile yoklama memurları fiilen sahaya çıkarılmış ve tespite başlanmıştı. Tüm adreslere gidilerek o konut veya işyerinin mülk sahibi veya kiracısı olarak tespitler yapılıyordu. 
Aradan sadece iki gün geçmişti… Rahmetli Başbakan o zaman doğrudan Genel Müdürümüzü aramış ve ne yaptığını sorgulamıştı. O bölgedeki konutların veya işyerlerinin çoğunun siyasetçi ve üst düzey bürokratlara ait olması nedeniyle sıkıntı yarattığını ifade ederek derhal denetimin durdurulmasını istemişti. Ne yazık ki vergi denetimi başlamadan aynen bitmişti!..(.nevzat saygılıoğlu)

kayahan'ın derdi

Kayahan, sormuş: “Ben sahneye çıkıp para kazanıyorum ve şirkette çalışan insanlara maaş ödüyorum ve devlete vergi ödüyorum. Peki ben arızalanırsam giderlerimi de masraf gösterebiliyor muyum?”
Hoca soruya şaşırmış ama yanıtlamış: “Hayır!” Ünlü sanatçı ile geçen konuşmanın devamını Hoca anlatıyor:
“Kayahan nedenini sordu haklı olarak. Dedim; ‘Kanun böyle. Kişisel masraf yazılamaz, minibüs masrafı yazılabilir.' Kayahan çok sinirlendi; ‘Bu ne biçim kanun. Asıl ben önemliyim' dedi. Aslında çok haklı. ( Şükrü kızılot)

zafer

Bir Fransız anektodudur.
Zaferden sonra generale sormuşlar "Kim kazandı" diye; "Kaybetsek kimi kurşuna dizeceklerdi" yanıt vermiş.

14 Mayıs 2020 Perşembe

Hasan Mutlucan ve Süavi Süalp

Yazın Hasan Mutlucan'la birlikte Küçüksu'da parasız kalmışlar. Mutlucan kıllı bir adammış. Süavi Baba "Gel senin vücuduna tutkal, kıllarına da tavuk tüyleri sürelim. Sonra da çadırın içinde uzaylı canavar diye millete parayla seyrettirelim," demiş. Mutlucan da tamam demiş. Çadırı kurup içinde Mutlucan'ı dediği gibi bir canavar haline getirmiş. Çoluk çocuk toplanmış. Bir ara çadırın içi acayip sıcak olup tutkallar kuruyunca Mutlucan'ın tüylerini germeye başlamış. Hasan Mutlucan bağırmaya başlamış, kan ter içinde çadırdan denize doğru koşmuş. Çocuklar, "Canavar kaçıyor, öldürün, taşlayın," diye başlamışlar taş atmaya.. Sonra o gür sesiyle türkü söylemeye başlayınca inanmışlar Mutlucan olduğuna

Salih Tozan

 Bir gün provadan çıkan İsmet Ay çiçek pasajının önünden geçerken Salih Tozan’ı ve arkadaşlarını bir fıçının etrafında oturmuş içerken görmüş. Onu da davet etmişler masaya. Bir süre sonra pasaja bir postacı girmiş ve girişten itibaren fıçıları saymaya başlamış. Tam önlerine geldiğinde “Salih Tozan” sizsiniz değil mi demiş. “benim” demiş Salih bey. Postacı bir mektup uzatmış. Zarfın üzerinde şöyle yazıyormuş. “Beyoğlu çiçek pasajı 7 numaralı fıçı, Salih Tozan”  ( Kandemir Konduk)

Ömür Göksel'in çevresi

Çocukluğundan itibaren çok okul değiştirmesi sebebiyle geniş bir arkadaş çevresi olan Ömür Göksel, evlendiği yıllarda kendisine tanıştırdığı herkesi '' sınıf arkadaşı ''olarak tanıtması üzerine eşi sorar.
--Ömür, sen stadyumda mı okudun? Bu ne büyük sınıf?

13 Mayıs 2020 Çarşamba

Şinasi Nahit Berker

Demokrat Parti'nin demokrasiyi doğradığı yılların sesiydi o...
Kalantorlardan biri basın toplantısında:
- Vallahi siz vatanı satarsınız, dediğinde,
- Aman efendim, demiş, o kadar büyük arsayı kim alır...Dönemin bakanlarından biri:
- Biz öyle cevherleriz ki asla pas tutmayız, diyecek olmuş... Şinasi Ağabey'den cevap:
- Üstad, biz de az çok ilim tahsil ettik, asla pas tutmayan bir cevher varsa o da altındır...Unutamadığımız öykülerinden biri de şudur...
Şinasi Ağabey hap kadar bir fıkrasından dolayı yargılanmış, "Hilton" tabir edilen Ankara Merkez Cezaevi'ne düşmüş. Avluda volta atarken bir yandan da söyleniyor:
- Yahu amma da ciddiye aldılar be, amma da ciddiye aldılar...Anasını ve karısını doğramış olup, idamla yargılanan bir bıçkın da bu sözleri duymuş. Hoşuna gitmiş. O da volta atarken öyle söyleniyormuş:
- Amma da ciddiye aldılar be, amma da ciddiye aldılar yahu...

ey ruhların ruhu!

  Yoksul yılları, Kıbrıs. Eti pahalı bulan Kıbrıslı sorar.
 - İnsaf yahu. Et iki ayda bu kadar çok mu pahalıladı?
Kasap hazırcevaptır:
 --İnsafla esnaf kavgalıdır. İkisi bir yerde durmaz.
 Huysuz müşteri kelle ister, kasap da verir. -Bu ne kellesidir? Taze mi? Kaç yaşındaydı?
Canı sıkılan kasap kelleyi eline alır ve sorar:
-Ey ruhların ruhu, Hatırlar mısın Hazreti Nuh'u?
Müşteri kelleyi almadan kaçar.
Bunları dinleyen diğer müşteri sorar:,
 -Söylediğin neydi kasap? Kasap: "
Padişah seyisinden at ister: Genç olacak. Yörük olacak, Semiz olacak. Seyis atlardan birinin kulağına fısıldar: Ey ruhların ruhu Hatırlar mısın Hazreti Nuh'u? At da seyisini yanıtlar:
-- Açıklarım sırrımı eyleme faş Hazreti Süleyman'ın mezarına taşıdım taş. Hah padişahım, at iki buçuk yaşındadır." -Sana ne vereyim? -Benden öncekinin beğenmediği kelleyi.

Aslı varken..

Tahsin Yücel, Galatasaray Lisesi’nde öğrenci iken edebiyat hocası Esat Mahmut Karakurt. Bir gün derse müfettiş olarak Reşat Nuri Güntekin giriyor. O gittikten sonra Karakurt, öğrencilerine bakın ne diyor: “İşte gerçek romancı odur, benim yazdıklarım okuru edebiyata alıştırmak, romanı okura sevdirmek içindir.” Doğan Hızlan

tiyatrocular ve komiser

.Toto Karaca. Teybe almıştım anılarını. Hadi, birini kendi sesinden aktarayım:
"Anadolu'da turneye çıktığımızda, nerede oynayacaksak önce oranın karakoluna gider, kaydımızı yaptırır, izin belgemizi alırdık. Muhlis Sabahattin'le yaptığımız turnelerden birinde bir Orta Anadolu şehrine yolumuz düştü. Eşyalarımızı otele bırakıp hemen karakolun yolunu tuttuk. Hepimiz yol yorgunluğundan dökülüyorduk. 'Bir an önce belgemizi alalım da oyundan önce otelde biraz uyuyalım' diyorduk.
Cümbür cemaat komiserin karşısına dikildik. Komiser Muhlis Sabahattin'e yer gösterdi. Biz hepimiz ayaktayız. Komiser, verdiğimiz isim listesine bir göz attı, bizleri küçümseyerek süzdü, sonra Muhlis Bey'e, 'Nereden topladınız bunları?' diye sordu. Bir kahkaha attı. 'İçlerinde okuma yazma bilen var mı?'
Muhlis Bey ayağa fırladı birden bire. Bastonunu komiserin masasına indirerek, 'Bana bak, komiser!' diye gürledi. 'Bunların hepsi tiyatro denilen mektepten yetişmiştir. Bu mektep o kadar yüksektir ki, senin boyun oraya kadar yetişmez! Aklın da ermez! Biz gidiyoruz. İzin belgemizi imzalar yollarsın. İmza atmayı becerebiliyorsan eğer...'
Ne yalan söyleyeyim, karakoldan çıktığımızda hepimiz zangır zangır titriyorduk. Ama on dakika içinde bir polis memuru, imzalı mühürlü izin belgesini kuzu kuzu otelimize getirdi." ülkü tamer

sinema ustaları

Muhsin Ertugrul, Türk sinemasının geleceğine dair önderlik görevi üstlenmeyi hiçbir zaman istememiştir. Ömer Lütfi Akad, açıkça
--neden bizim hiç ustalarımız olmadı  diye sorduğunda , Muhsin Ertuğrul
-- Ne yapalım? Bizim de olmadı diyerek yanıtlar.

11 Mayıs 2020 Pazartesi

YETER Kİ MÜŞTERİ

''kadın yolcu dolmuştan içeriye bakar ve boş koltuk göremediği için çıkmaya niyetlenir. o sırada para toplamakta olan şoför bunu fark eder.
- gitme, ben kalkıyorum sen direksiyona geç.

Mübarek ve Azrail

Yine bir gün Azrail Mübarek’in yanına gelmiş. “Hadi Hüsnü halkına elveda de artık” demiş. Mübarek sormuş: “Neden, nereye gidiyorlar ki?”

Adana da 1 mayıs

''Adana da bir grup TKPli gösteri yapacak Polis göz açtırmıyor. İçlerinden biri  manyetolu telefonla emniyet müdürünü arayarak, emniyet genel müdürü ağzı ile
--Sayın başvekil İsmet inönü Ankaradan gizlice hareket ederek Adana'ya gelmek üzere yola çıktı.İstasyon çevresinde en sıkı tedbirleri alın.
Tüm polisler 1 gün boyunca istasyon çevresine toplanınca göstericiler istedikleri gibi nümayişlerini yaparlar. Ta ki Adana trenle, ilgii daha malumat almak için ankara'yı arayıncaya dek Sürer bu oyun. Doğan Görsev

MAHKEME FOTOĞRAFI

    1940'lı senelerden aktarılan bir hatıra:

Yaşlıca bir Rum kadıncağız sanık kürsüsünde durmaktadır. Duruşma uzadıkça uzar. Kadıncağız şişmanlığı ve ilerlemiş yaşı sebebiiyle, mahalle karısı misali, tanık kürsüsüne yaslanıp belini bükerek ağırlığını bir tarafa vererek durur. 

Bu durumu gören hakim (ki sertliğiyle tanınan bir hakimdir): "Hanım düzgün dur!" diye uyarır. Beş dakika sonra kadıncağız dikilmekten yine yorulur, bu sefer ağırlığı öbür tarafa vererek bükük durur.
 
Hakim: "Hanım düzgün dur!" 

Kadıncağız tekrar toparlanır. Bu olay birkaç kere tekrarlanır. En sonunda hakim yine "hanım düzgün dur!" dediğince kadıncağız lafı patlatır: 

- Aaaa yeter bea! Mahkeme mi yapıyoruz, fotogıraf mi çektiriyoruz? 

İRLANDA KAHVESİ

''“Adamın biri ‘Irish coffee-İrlanda kahvesi’ nasıl bir şey diye merak etmiş. Tarifine bakmış, içine viski ve kahve konuluyor, üstüne de krema. Biraz da şeker. Hanım, demiş, bana bir İrlanda kahvesi yap, viski, kahve, krema işte. Eşi içeriden bağırmış; Bey viski yok rakı koysam olur mu? Tamam, demiş adam. Kahve kalmamış, demiş kadın, çay koy, demiş adam, fark etmez. Kadın getirmiş İrlanda kahvesini, krema da yoktu, yoğurt koydum, demiş. Biraz içmiş adam ‘Üstüne yoğurt eklenmiş rakılı çayı’. Yüzünü buruşturmuş, ‘Ne kadar rezil bir şey bu övdükleri Irish coffee’…”  METİN YEĞİN

Etim Türk !

Vatandaş Türkçe konuş ! '' kampanyası Hatay'a da ulaşır.Daha önce Nusayri denilen Arap alevilerinin, Arap olmadığı, aslında Türk oldukları , hatta '' Eti Türk''oldukları sıkça dile getirilmiş , Nüfus kayıtlarına da ''Eti Türk '' diye yazılmıştı. Ama işte yine arapça konuşanlar vardı.
 Jandarma, Hatay'ın Nusayri köyüne kontrole gelir. Türkçe bilmeyen erkekleri sıra dayağından geçirirken içlerinden biri Türk olduğunu ispat peşindedir.
-- Vallaha Türk. Etim Türk..EtimTürk ! ADNAN PAŞA

EN BÜYÜK DADÜK


Dadük Köyü, Kel dağının (Samandağ-Hatay) eteklerinde muhteşem bir yerleşke. Köyün tamamına yakın mensupları Dadük ailesi fertleri. Küçük bir Dadük, lokantada asılı olan Atatürk posterini göstererek: “Baba bu kim?” diye sormuş. Babası: “oğlum. Bu muazzam adam, büyük atamız Mustafa Kemal Dadük” demiş.  ( Mehmet Yuva )

Zerdari

 Eski Başbakan Benazir Butto’nun kocası olan Zerdari’ye, bakanlık döneminde ki yolsuzlukları ile ilgili  Fıkralardan biri şöyle; "Bütün şeytanlar ders başı yapmış. Bir Zerdari gelmemiş. Öğretmen sormuş. ’Zerdari nerede’ diye. Öğrenciler yanıt vermiş; "Pakistan’ı soymaya gitti."

Ağırlık

Atatürk'ün Konya’ya her gelişlerinde o zamanın nüktedanlarından Paşa Kâzım, Atatürk'ün sohbetlerine davet edilir, Konya nüktelerini Atatürk'e anlatırmış. Yine Atatürk'ün Konya’ya bir gelişlerinde Paşa Kâzım nükteli, esprili konuşmalar yapmış. Atatürk, gayet memnun, yaverine emretmiş, Paşa Kâzım’ın sağ cebine bir elli lira koydurtmuş.. Huzurdan ayrılırken, Paşa Kâzım sağ tarafına yıkılır gibi, eğik bir şekilde yürümeğe başlayınca, Atatürk sormuş:
- Ne oldu Kâzım, niçin öyle eğik yürüyorsun?
- Ağdı paşam diye cevap verince, Atatürk yaverine emir vermiş:
- Öbür cebine de elli lira koyun da doğru yürüsün!. diye iltifatta bulunmuş.( Konya fıkraları-Mustafa Ekmekçioğlu)

varlık vergisi

 Varlık Vergisi ni saptıyan üyelerden bir bölüm Midyat'tan Kfarze köyüne geldiler. Kim "varlıklı” kim değil soruşturmasını yaptı­lar. Kfarze'deki Süryaniler genelde zanaat sahibiydi. Sayfo'dan son­ra, köyün dışında hep çalışıyorlardı. Guldi adında semerci biri vardı. Hemen hemen bölgenin semerlerini ondan başka yapan yoktu. Ada­ma ”sen fabrika sahibisin” dediler. Ona, varlık vergisi olarak, çok ağır bir toplam kesildi. Adamın eli iş tutamaz oldu. Kfarze muhtarı Jerjo Be-Yawneke [Circo Keskin] ile birlikte, Midyat'taki kaymakama konu için başvurdu. İkisi de Türkçe bilmiyordu. Guldi, Muhtar Jerjo, muhtardır diye, her şeyi biliyor edasıyla birlikte gitmiş. Kaymakamın odasına alındılar. Muhtar Jerjo ve Guldi, saygı anlamında başların­daki şapkalarını çıkarmışlar. Kaymakamla el sıkışmışlar. Kaymakam onlara "Buyrun” demiş. ”Bir derdiniz mi var?” Muhtar Jerjo, dil bilme­diği için, konuya nasıl başlıyacağını bilmemiş. Konuya Guldi, elini cebine atarak hemen başlamış. Cebinden, semerlerini diktiği çuval­dızını çıkarmış, muhtara Süryanice: He Jerjo, kala i fabriqa, marle lu qaymaqam, jro mahetla msavvyo bi emo [Jerjo, işte fabrikam bu, kaymakam onu hemen alsın, doğrudan .... soksun], demiş 

kıbrıs

Padişah Kıbrıs'a bir heyet göndermişti. Adadaki ekonomik sosyal kültürel durumu incelemeye başlarlar. Kaytan bıyıklı, gıcırdaklı potinli, elinde tesbih, omzunda ceketli Türklerle dolaşırlardı. Rumlarla birlikte kiliselere girip çıkarlardı. Araştırmalarını bitirince İstanbul'a dönmüşlerdi padişahın huzuruna çıkıp tekmil vermişler. Kıbrıs'ta Rumların çanından, Lefkoşa'nın çamurundan, bir de Müslümanların çalımından başka bir şey yok. 
 
 

Sataşmalar..

za Tevfik Bölük başı çok güzel Arap, Yahudi, Arnavut taklidi yapardı. Bir makalesinin altında 'Filozof Rıza Tevfik" imzasını görünce Tevfik Fikret gü1meye başladı:
--Şimdi de filozof taklidi yapmaya başladı!..

Eşek Atışması

Kamil Paşa, kendisini karşılayanlar arasında Ziya Paşa'yı da görünce eşeğine, 
- Hadi bakalım, öp babanın elini, der.
Ziya Paşa şefkatle eşeğin başını okşarken paşaya tebessüm eder:
- Bilirim kamildir o.

LENİN VE EKMEK

kim Devrimi’nin bende ilk çarpıcı yansıması Kürdistan’ın bir dağ köyünde oldu. Ortaokul birinci sınıftaydım. Babam radyoda Sovyetler Birliği ile ilgili bir haber üzerine bir anekdotu anlatmıştı:
 – Rusya da Leylin diye bir adam çıkmış. Açlıktan kırılmakta olan fakirlere: “Allaha yalvarın hele size ekmek verecek mi?” diye sorumuş. Millet ellerini havaya kaldırıp dua ederek Allah’tan ekmek istemiş, ama tüm arzularına rağmen gökten ekmek yağmamış! Bunun üzerine Leylin: “Peşimden gelin” demiş ve hep birlikte büyük bir fırının önüne geldiklerinde kalabalığa: “Allaha dua edip yalvardınız ama Allah size ekmek vermedi. Bakın şu gördüğünüz fırına topluca girin ve ekmeğinizi alın” demiş, topluca giderseniz kimse size bir şey yapamaz! Ve millet fırına girip aç midelerini bir güzel doyurmuşlar. Bunun üzerine Leylin insanlar tekrar dönmüş ve demiş ki “İşte komünizm budur” demiş. CEMALETTİN EFE

politikacı nefesi

İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu kahvede seçmenlerine hitap ediyor. Bir ara elektrikler kesiliyor. Mikrofonda ses yok. Bakan parmağıyla tıklatıyor, ses yok. 60 yaşlarında bir dinleyici ayağa kalkarak "Paşa beg, pıfke, pıfke..." diyor. (...Bağır)

Turan Güneş ve Melina Mercouri

Turan Güneş, Avrupa Konseyi toplantısından dönünce gazeteciler tarafından karşılandı.
--Avrupa konseyi nasıldı hocam?
--İyiydi..
--Yunanlı parlamenter Melina Mercouri nasıldı hocam?
'' Pazar günleri asla'' filmi ile tanınan  Mercouri,yaşlanınca siyasete girmişti.
,--Bizim melisa mı? Ah aah! Bizim kaderimiz bu, hep enkazla karşılaşıyoruz.

7 Mayıs 2020 Perşembe

Divan edebiyatı

Tıp fakültesine gidebilmek için 1953 yılında olgunluk sınavı geçirmem gereği ortaya çıkmıştı. Edebiyatçı dostlarla Çiçek Pasa­jı’nda buluştuğumuz bir gün sınavlardan söz etmiştim. Sait Faik sormuştu:
“Sınavlar arasında edebiyat var mı?”
“Elbette var, olmaz mı; gelecek salı günü.”
“Senin bildiğin yazarları, bizleri soracaklar sanıyorsun. Divan şairlerini soracaklar, sen de onları hiç bilmezsin… Edebiyattan kalırsan rezil olursun! ‘Sanat Yaprağı’nı çıkaran adam, daha olgunluk sınavında çakıyor,’ diyecekler.”
O sırada Dağlarca atılmıştı: “Yalnız o mu? Ben ve Behçet’ten başka aruzu bilen yok aramızda. Sait, divan edebiyatını sen de bilmezsin…”
Sait Faik, “Ben de bilmem ama, Sanat Yaprağı falan da çıkarmam..'' 
ŞAKİR ECZACIBAŞI

4 Mayıs 2020 Pazartesi

william Saroyan Bitls'te

WİLLİAM SAROYAN, Bitlis'e geldiğinde bir belgesel çekimi yapılırken  genç bir adam yönetmene
--biz de Ermeni'yiz aslında. Korkudan ailem müslüman olmuş. der.
Yönetmen, ''babanla görüşelim '' dediğinde, '' olur. Namazdan sonra çağırayım '' diye cevaplar.. Yönetmenin ''baban namazda mı? '' sorusuna.
--Evet. caminin imamı kendisi.
yönetmenin son cümlesi çok önemlidir.
--Oğlum git işine. Tüm dünyanız yıkılır, altında kalırsınız. ERGÜN KUZENK

33 kurşun felsefesi

Bir felsefe hocası hayranı olduğu Ahmet Arif'i ziyarete gider. Güncel olayları konuşurlar. Ahmet Arif tavsiye de bulunur.
--Bırakın bu olayları. Yuvanızı kurun, çoluk- çocuğa karışın.
Felsefe hocası
--Senin bu tavsiyelerini annemde yapardı yakın zamana kadar. geçenlerde evde arkadaşlarla konuşurken yine aynı tavsiyede bulunacak oldu. Arkadaşlardan biri  ''Bak ana. sana bir şiir okuyayım '' dedi.  Senin  ''33 kurşun '' şiirini okudu. Annem,ne dedi biliyor musun?
 ''Girin lan. Hepiniz hapse girin. Ben hepinize bakarım. '' REFİK DURBAŞ

ORHAN VELİ ve SAİT FAİK

Orhan veli ve sait Faik,Eftalikus kahvesinde oturup Cumhuriyet gazetesi bulmacalarını çözmeyi alışkanlık edinmişlerdir.Kim bulmacayı önce bitirirse , diğeri rakı ısmarlayacaktır. Her seferinde de bu işten Orhan Veli kazançlı çıkmaktadır. Sait Faik kızar.
--Nasıl beceriyorsun lan, hergün bana rakı ısmarlattırıyorsun?
Orhan Veli, sakin şekilde cevaplar.
--Çünkü Cumhuriyet bulmacalarını ben hazırlıyorum. (REFİK DURBAŞ)

Gerilla ve Adalet

 Uruguay’da ABD destekli faşist iktidara karşı mücadele eden devrimci Tupamaro örgütü karargahlarından biri, koyun otlatmakta olan bir köylü tarafından keşfedilir. Gerllalar, köylüyü yakalayıp, mahkeme ederler. Köylünün ajan olmadığına kanaat getirdikleri halde, onu ne yapacaklarını bilemezler. Ya serbest bırakacak, ya  alıkoyacak ya da öldüreceklerdir.
Serbest bıraksalar, onlarca gerillanın hayatını riske atmış olacaklardır.
Alıkoyup,örgüte kazanmaya çalışsalar, onu aramaya çıkacak yakınlarının da karargahtan haberi olacak. En iyi çare öldürmek gibi görünmektedir.Aralarında çıkan tartışmayı aşağıda ki sözler sona erdirir
“biz bu karargahı, bu köylüyü kurtarmak için inşa ettik, asıl amacımız (baskı/sömürü altındaki) köylüyü kurtarmak, karargah bu amacı gerçekleştirmek için bir araç, şimdi aracı amaç haline getirmiş olacağız”.

Hitchcock ve papaz

Alfred Hitchcock'a hayatında gördüğü en korkunç sahne sorulur.
Yönetmen şöyle anlatır.
İsviçre de araba sürerken yol kenarında bir papaz, bir çocıkla konuşuyordu.Eli, çocuğun omuzunda idi. Avazım çıktığı kadar bağırdım.
--Kaç çocuk kaaç !
Hayatını kurtarmak için kaç !