31 Mayıs 2024 Cuma
HELE YAR YAR YAR
Dedemin taziyesinin 10.günü falan. Artık bizbizeyiz. Amcam coşmuş. Dedemle ilgili bir anılar anlatıyor, yerlerdeyiz.
Dedemle babaannem kavgalilar. Amcam da barıştırmaya gelmiş. Dedem isyan ediyormuş.
-- Bu kadından bunca yıldır iyi bir söz duymadım. Izzet Altınmeşe'nin hele yar türküsü gibi.Bir hayırlı söz söylese ardından saydırıyor.
Hâinsen,zalimsen, kafirsen, arsizsan, hırsızsan..
Ama bir bilezik alayım.
Bana diyor sen benim malımsan. Ben kimsenin malı değilim. Aha para da bitti. Bakayım şimdi ne yapican? ( Dedeler ,-Nineler)
27 Mayıs 2024 Pazartesi
FAHRETTİN KERİM VURURSA..
O zamanlar, bodur rakı şişeleri çıkmıştı, Fahrettin Kerim denirdi onlara. Hatta şöyle bir olay var, Moda Kulübü’nde Yeni Sabah’ın sahibi Safa Kılıçlıoğlu ile birisi, aynı rakı masasında dalaşıp kavga ediyorlar. Ve Safa Bey, masadaki bodur rakı şişesini kaldırıp, karşısındakinin kafasına vuruyor. Ortalık birbirine giriyor. Nasıl oluyor böyle bir kepazelik derken, tam o sırada, Fahrettin Kerim kulüp binasından içeri girmesin mi? Ve Doğan Nadi’ye rastlamasın mı? "Ne oluyor yahu?" diyor. Doğan Nadi,
"Vallahi, ben de anlamadım beyefendi. Safa Bey, zat-ı alinizi kaldırıp, karşıdakinin kafasına vurdu" diyor. AYDIN BOYSAN
23 Mayıs 2024 Perşembe
UNUTULMANIN YOLU
2.Dünya savaşından sonra Ezra Pound, faşistlerle işbirliği yaptığı için tutuklanır. Amerikalı yazarlar, serbest bırakılması için kampanya başlatırlar. Başsavcı ile görüşmesi için şair Robert Frost'u Waşhington'a gönderirler. Bu görüşme sonucu Ezra Pounda serbet kalır.
Görüşmeci Robert Frost'a bunu nasıl becerdiğini sordular.
-- Kolaydı dedi. İçerdeyken herkesin onunla ilgilendiğini, serbest kalırsa kamuoyu tarafından unutulacağını söyledim. ÜLKÜ TAMER
PARA KOKMAZ..
Vespasianus, Roma da 9 yıl içinde büyük imar hareketlerine girişti. Bunu karşılamak içinde yeni vergiler koydu, halka açık yuvaletleri paralı yaptı. Oğlu bile kendisine karşı çıkınca bir sikkeyi oğlunun burnuna tutup, kokup kokmadığını sordu. Oğlu, ''kokmuyor'' deyince,paranın tuvaletlerden geldiğini söyledi. Kendi ile özdeşleşen sözünü söyledi.
--Pencunia non olet. PARA KOKMAZ.
20 Mayıs 2024 Pazartesi
50 YILLIK HASTA
1986 da Oktay Akbal, Muzaffer Buyrukçu, Rıfat Ilgaz,Salah Birsel ve bir grup yazar Kuzey Kıbrıs'a davetli olarak giderler. Gece toplantıdan dönerken trafiğin sağdan olması sebebiyle kaza geçirirler. Kazada en çok hasarı Rıfat Ilgaz görmüştür. Magosa hastahanesine kaldırılırlar.
Doktor, Rus bir hanımdır. Rıfat Ilgaz'ı muayene eder.
--Bir şeyin yok. Ufak tefek sıyrıklar..
--Ama canım çok yanıyor..
--Benbilmem mi işimi? 10 YILLIK HEKİMİM.
--Sen 10 yıllık hekimsen, ben 5o yıllık hastayım.
Sonrasında Rıfat Ilgaz,bacağının kırıklığını ömrünün sonuna dek çekti..(ŞAİRLERE ÖLÜM YOK-OKTAY AKBAL)
PULSUZ TAVLA
Mehmet Kemal, İzmir de kitaplarını imzalıyor.Gençten bir okur, elinde Üstadın ''Pulsuz Tavla'' adlı kitabı ile dikilmekte. Mehmet abi,
--Getir imzalayayım dedi.
Kitabı imzaladı , çocuk kitabı alıp gitti. Biraz sonra elinde imzalı kitapla tekrar geldi.
--Yahu, ben bunu tavla öğreten bir kitap sanmıştım, meğer roman gibi birşeymiş dedi. Ve kitabı masaya koyup gitti. REFİK DURBAŞ
16 Mayıs 2024 Perşembe
LÜFER VE AHMET RASİM
… Ahmet Rasim lüfer alıp eve gönderiyor ve dairede evde kendisini bekleyen lüferin hayaliyle akşamı zor ediyor. Fakat eve gidiyor, bakıyor ki aşçı onu palamut gibi doğrayıp tava yapmıŞ. En çok da aşçının lüferi palamut zannetmesine kızmış.
Kızar. Çünkü üstada göre, ‘Balıkları tanımayan, özellikle lüferi tanımayan İstanbullu sayılmaz.’ BEŞİR AYVAZOĞLU
3 DEVE
Karagöz degisi “Üç DeveHikâyesi” anlatır.
“Üç deve yolda giderken birine sormuşlar:
-İnişi mi seversin yokuşu mu?
– Yokuşu ne yapayım demiş.İnişte kendi kendine gidersin!
İkinci deveye sorduklarında o da demişki,
: -inişi ne yapayım, yokuşta rahat rahat ağır ağır yürür keyfime göregiderim.
Üçüncü deve de:
- Ne inişi severim, ne yokuşu, düz yol olmalı ki çalkalanmadan sallanmadan gideyim.
Memleketini seven bir adama da sormuşlar: İttihat mı seversin İtilaf mı? Devehikâyesini anlatarak cevap vermiş:
- Kuva-yi Milliye ki çukursuz, yokuşsuz, tehlikesiz bir yolda sebat edip gidiyor!” ( Milli mücadele de mizah?
BEYKOZ AMİGOSU
Beykoz tarihinde “Hafiye” diye anılan Fıtret Kurcan, 1.60 boyunda ve bir ayağı çocukluğundan beri engellidir. Beykoz futbol takımının hastasıdır, dışarlak maçlarını da kaçırmaz. 1972-73 sezonu ilk yarısının son maçı ve üçüncü ligdeki Beykoz deplasmanda, iddialı bir takım kuran Çanakkale’ye karşı oynamaktadır.
Beykozlu Haldun bir gol atar, ama sayılmaz. Maç 0-0 berabere biter. Olaylar çıkar. Hafiye de maç sarhoşudur... Beykoz’lular şehirden ayrılırken, araba vapurunun güvertesinde ellerini boru yapmış, haykırır: “Çanakkale, Çanakkale, seni kurtaranın da...” NAZIM ALPMAN
15 Mayıs 2024 Çarşamba
SON SEYİRCİ
Oyunum bitti. Elbiselerimi degistirdim,makyajımı sildim. Ercüment behzat Lav geldi.
--Hayrola Bedia? Dedi. Salonda hala uyuyan bir seyirci var. O uyanmadan gidemezsin .
O günden beri, hep en geç ben çıkarım.
--Çok etkileyiciymis gerçekten.
---Ya..Ya..Behzat gibi alık adamlarla uğraşmamak için hep böyle yaptım. Bedia Muavvit
10 Mayıs 2024 Cuma
BAŞARAMAZSAN YARGILANIRSIN..
12 Eylül hakimlerinden Ali Hikmet Korkmaz,Yeniçeltek Dev-Yol davasında bir sanığın itirazına şöyle yanıt verir:
--Oğlum ne yapalım? Biz yargıcız. Siz devrim yapsaydınız ,şimdi biz onları yargılayacaktık. Yapamadınız sizi yargılıyoruz. HASAN KAPLAN
SABAHATTİN ALİ GÖZLÜĞÜ
Sergiyi gezerken Aziz Nesin’in Bursa sürgününün ardından Sabahattin Ali’nin izlerini sürmesinin hikâyesini de okuyoruz. Sürgünün ardından Nesin her yerde Sabahattin Ali’yi aramaya başlar. Aramalar bir sonuç vermeyince Nesin, Başdan adlı haftalık bir siyasal gazetede, Sabahattin Ali ismiyle bir makale yazmaya karar verir. Nesin’e göre yazıyı okuyan Sabahattin Ali kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Yazı yayınlanır, üzerinden günler haftalar geçer ancak Sabahattin Ali ortaya çıkmaz. Bir süre sonra Sabahattin Ali yerine savcılıktan bir kâğıt gelir. Savcı, Nesin’i Sabahattin Ali’den kalan eşyalar için tanıklığa çağırmaktadır. Nesin acı tanıklığını şöyle anlatır: “Savcının elindeki kırık gözlük camlarına baktım, gözlerim doldu” diyor.
ÖNEMLİ DOSYA
Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin, Artvin’in Borçka ilçesine gelir.
Vatandaşlarla sohbet ederken, kalabalığı yararak güçlükle Şahin’in yanına yaklaşan bir kişi,
"Size bir dosya vermek istiyorum" der. Şahin’in, dosyayı yanındaki Artvin milletvekillerine verebileceğini söylemesine rağmen, bu kişi ısrarla, dosyayı kendisine vermek istediğini söyler.
Israr üzerine bu vatandaşı kıramayan Şahin’in, "Tamam ver bana dosyayı" der. Vatandaş, ''Tamam Sayın başkanım.Burada bekleyin eve gidip getireyim" der. EKREM SUNAR
ATATÜRK VE MÜNİR NURETTİN
- Bir tren seyahatimizde yanında Fahrettin Altay Paşa da vardı. Kahvelerini içerken beni çağırdı, "Gramofona bir plak koy da dinleyelim" dedi. Ben de Münir Nurettin Selçuk'un bir plağını koydum. Daha ilk ses çıkar çıkmaz, "Çabuk kapat bunu, yerine başka koy" dedi. Safiye Ayla'nın bir plağını koydum. "Tamam güzel oldu şimdi" dedi ve "Münir Nurettin'in ne kadar plağı varsa getir" dedi. Üç dört plağı vardı, hepsini Atatürk'e verdim. Camı açtı ve tüm plakları attı. Sonra da "Oh be" dedi. Şaşkın bakışlarımız içinde bir şey sormadık. Ta ki Ankara'ya gelinceye kadar. Keyifli bir anında plakları niye attığını sorduk. Gülmeye başladı.
"Münir Nurettin hani bir gece Dolmabahçe'ye gelmişti, sofrada şarkı söylerken, ben de keyifliydim söylediği şarkılara iştirak ediyordum. Bir müddet sonra şarkısını kesti ve yanıma gelip kulağıma, 'Lütfen benimle beraber söylemeyin, şarkıyı bozuyorsunuz, ben rahat söyleyemiyorum' dedi. Belki kimse sezmedi ama kendime mani oldum, ters bir şey söylemedim. Tabii şarkı bizim işimiz değil ama keyiflenmişiz, söylemeye çalışıyoruz. Beyefendiyi pek rahatsız etmişiz. O gece ona çok kırıldım, gücendim. Ama yine de plaklarını atmamalıydım, yanlış yaptım" BÜLENT ÜNAL VATAN GAZETESİ
ENDEMİK KAZANÇ
Kayseri de o coğrafya da şimdiye kadar görülmemiş bir bitki türü keşfettik. Bu o iklim için şaşırtıcı birşey.Üniversitelere haber verdik. Konuyla ilgilenen tüm kurumları aradık.Sabah dağa çıkıp akşam iniyoruz. Yaklaşık 1 ay kamp kurduk.Belediye başkanına başvurduk.Adam bizi büyük bir dikkatle dinledi. Elimizde broşürlerle.
‘’ Bu Türkiye Florasıiçin büyük bir kazançtır. Bu bitki ile ilgili sempozyumlar yapılır. Turistik ve kültürel bir önem arzeder. Falan anlatıyoruz da anlatıyoruz . Başkan söylenenlerden memnun. Şöyle bir doğruldu.
--Peki…Bizim belediye olaraktan bu işten kazancımız ne olur? Dedi Riyat Gül.
HİZMETÇİ BEĞENMEMEK..
Halide Nusret Zorlutuna, yeni hizmetçisHinden şikayet ediyormuş;
“-Öyle ters, öyle aksi şey ki... Suratından düşen bin parça...”
Şükufe Nihal:
“Yine iyi” demiş, “Bizimkinin elinden düşen bin parça.
DEDE SAZI
Ünlü bir halk müziği sanatçısı Nesimi Çimen’e bir saz verir. Ancak Çimen, sazı beğenmeyip bazı perdelerini söker. Neden böyle yaptığı sorulduğunda da “saz, o zaman Sünni’ydi, şimdi Alevi oldu” der.
İKTİDAR AYETİ
Resulullah’ın can dostlarından Ebuzer el Gıffari Şam’da Muaviye’ye muhalefet ederken Tevbe Suresi 34-35. Ayetleri sıkça okur durur.Muaviye artık dayanamaz;“Ey Ebuzer, Kur’an’da ayet mi bitti de bunları okur durursun!”Ebuzer cevap verir;“Sen de bilirsin ki Kur’an’ı iyi bilirim. Lakin senin iktidarının ayetleri bu ayetlerdir..
.”Gelin birlikte hatırlayalım;
Ey iman edenler, ahbar ve ruhbanların ekserisi altın ve gümüşü kenz ederek (biriktirerek) Allah yolunda harcamazlar ve insanları Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip, ;Allah yolunda harcamayanlara elim bir azap müjdele!O gün geldiğinde, Dağlanacaksınız. Kenz ettikleriniz eritilecek ve onlarla alnınız, yanlarınız, sırtınız ve böğrünüz dağlanacak! Tadın işte nefsiniz için yığdıklarınız denecek. (Tevbe 34-35)
YATIYA DA BEKLERİZ..
Bir süre sonra, Süleyman Nazif
vefat eder. Tabii arkadaşı Abdullah Cevdet çok üzülür, cenaze merasimine katılır. Aradan bir iki hafta
geçer, Meserret'te ustalar sohbet ederlerken, söz Süleyman Nazif'e kadar gelince, Abdullah Cevdet
anlatmaya başlar; "Dün Süleyman Nazif'in kabrine gittim, uzun uzun sohbet ettik" deyince, oradan
biri laf atar "Ne dedi sana?" Süleyman Nazif, tam cevap verecekken, kenarda okuduğu gazeteden
başını kaldıran
Ercüment Ekrem; "Ne diyecek yahu, böyle gündüz gündüz gelme, gece yatıya gel “ demiştir.ENGİN KÖKLÜÇINAR
L' AKŞAMA BULUŞALIM
Melih Cevdet ile Orhan Veli aralarında bir şaka uydurmuşlardı. Ünsüzle biten kimi Türkçe sözcüklerin başına, Fransızca la-le tanımlıklarını getirerek konuşuyorlardı araladında bazen.
Öğle vakti, iki yaren işe dönmek için acele etmeden atıyorlar adımlarını, Ankara bildiğiniz gibi. Devlet Tiyatrosu’nun bulunduğu yerin köşesinde ayrılacaklarken “L’Akşama buluşalım, L’Akşama” diye sesleniyorlar birbirlerine. Yerin kulağı yoksa da sağda solda gezinenlerin kulağı var elbet. “L’Akşama” iş açıyor başlarına; Samsun’da çıkan bir gazetedeki köşe yazısı hükümeti göreve çağırıyor:
“Şu yeni ozanların züppeliğine bakın. Birbirlerinden ayrılırken L’Akşama diyorlar, akşama demiyorlar. Hükümet mani olmalı buna.” C.HAKKI ZARİÇ
1 Mayıs 2024 Çarşamba
DEBBAKHANE
şimdiki Şazibey sabit pazar yerinde eskiden yukarıdan aşağıya doğrı bir dere akarmış. derenin 2 yanında da debbakhaneler varmış. Debbaklar, derinin üzerinde ki kılları temizlemek için sıcak köpek pisliği kullanırlarmış. Bu yüzden küçük çocuklar ellerinde tabaklarla dolaşıp, köpek pisliği toplar bunları da satarlarmış. Bir hesap uyuşmazlığında çocuk söylene söylene çıkar
--Terbiyesiz herif.bokumu fazladan yedi
TÜRK RÖNESANSI
Hasan Ali Yücelve ekibi 1940 lı yıllarda büyük bir kültür harekatı yaratarak avrupa, latin, rus, fars, iskandinav,hint, ispanyol,çin ve arap klasiklerini türkçeye çevirdiler. Bu iş için yahudi Erol Güney, eşi Dora ve baldızı Bellayı işe alınca eleştirilere karşı şunları söyler.
---Türkiye rönesansa gidiyor. bu iş yahudisiz olmaz. (HATIRDA KALMAZ, SATIRDA KALIR)
ABDÜLHAMİT'İN EKMEĞİ
Münevver Ayaşlı, servet ve imtiyaz kaybı yanında aile dostları Vahdettin'i deviren, Abdülmecid'i sınır dışı eden Atatürk ve Cumhuriyetten öylesine nefret ediyordu ki;ne zaman konu açılsa eskiye özlemini şu sözlerle dile getirirdi:
--Nerede gözünü sevdiğim okkası 1 kuruşa Abdülhamid'in has ekmeği,nerede tatlı,börekli,kuzu etli istibdat? ÜMİT BAYAZOĞLU
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)