23 Eylül 2020 Çarşamba

tavuk danışmanı

Temel,  Bir tavuk çiftliğine danışman olur. sahibi Temel’i çağırır ve der ki “Bir derdim var, tavuklar hastalanıyor. Son günlerde epeyce bir kayıp verdik. Sizce ne yapmamız gerekir?”  Temel, “Kolayı var, size vereceğim şu ilacı kullanın, faydasını göreceksiniz.” der.  Çiftlik sahibi Temel’in dediğini yapar. Bir hafta sonra Adam der ki “Hiç düzelme olmadı. Aksine kayıplar arttı. ”  Temel, kendine çok güvenli bir ses tonuyla, “Öyleyse geçen hafta verdiğim ilacı bırakın, size vereceğim bu yeni ilacı kullanın. Bu kesinlikle işe yarayacaktır.” der.Bir sonraki hafta tekrar buluştuklarında durum daha da kötüleşmiştir. Çiftlik sahibi umutsuzluk içindedir. Temel, olaya el koyar.ve yepyeni bir ilaç verir ve aynı zamanda tavukların yemini değiştirir.  Çaresiz çiftlik sahibi Temel’in önerdiği yöntemlerin hepsini uygular.Temel tekrar çiftliğe gittiğinde büyük bir heyecanla durumda ne kadar iyileşme olduğunu sorar.Adam der ki “Bütün tavukları kaybettik. Mahvolduk.Şimdi ne yapacağız?” diye sorar.Temel kafasını kaşır ve der ki,“Bende daha çok strateji vardı; ama sende tavuk kalmadı.”

kavga bedeli

.. Bizim köyde kavga eksik olmazdı Birbirlerine taşlarla, sopalarla saldırırlar, Kavganın en hararetli anında, köyün beli bükülmüş, artık bastona dayanarak yürümek zorunda kalan ihtiyar erkekleri, ellerinde hiçbir savunma aleti olmadan kavganın tam ortasına atılırlarmış. Taşlar, sopalardan korunmak yerine tam tersine vücutlarını, kafalarını darbelere daha büyük bir iştahla uzatır, bir an önce alacakları öldürücü bir darbeyle can vermek isterlermiş. Meğerse o yaşlılar, kavganın ortasına atılarak bir çeşit intihar teşebbüsünde bulunuyorlarmış. Eğer bir darbe gelir de onu bulursa, o da aldığı darbeyle ölürse, darbeyi kimden aldıysa, ölümü halinde, ona vuranın tarlası ölenin oğluna kalırmış.Böylesi kavga anlarında can korkusuyla evinden çıkmayıp bir yerlere sinen ihtiyarları, yaşıyorlarsa eğer karıları, “Ne saklanıp duruyorsun ödlek, haydi kalk git kavgaya, öl de oğlun yaşasın” diyerek onları ölüme teşvik ediyorlarmış.

berthol brecht

...Yine böyle bir toplantıda, neşe kelebekleri gibi ortada dolaşan şımarık kızlardan biri, birden Brecht’in dizine oturup “bir kadınla mı yoksa iki kadınla mı yatmak isterdiniz?” diye sormuş. Brecht kıza soğuk bir biçimde baktıktan sonra, “Şu anda sizi yanıtlayacak durumda değilim, çünkü bay X ile diyalektik materyalizm üzerine tartışıyorduk”, demiştir.  

Çanakkale- Beykoz maçı

Fıtret Kurcan, 1.60 boyunda ve bir ayağı çocukluğundan beri engellidir. Beykoz futbol takımının hastasıdır, dışarlak maçlarını da kaçırmaz. 1972-73 sezonu ilk yarısının son maçı ve üçüncü ligdeki Beykoz deplasmanda, iddialı bir takım kuran Çanakkale’ye karşı oynamaktadır. Beykozlu Haldun bir gol atar, ama sayılmaz. Maç 0-0 berabere biter. Olaylar çıkar. Hafiye de maç sarhoşudur... Beykoz’lular şehirden ayrılırken, araba vapurunun güvertesinde ellerini boru yapmış, haykırır: “Çanakkale, Çanakkale, seni kurtaranın da...” DOST BEYKOZ

22 Eylül 2020 Salı

Atatürk heykeli

Ali Hadi Bara’nın İstanbul’da Harbiye Orduevi bahçesindeki Atatürk heykelinin Akdeniz’i gösteren sağ eliyle ilgili hoş bir anekdot vardır. Yıl 1937’dir. Harbiye’de iki genç yedek subay adayı, bir Atatürk heykeli üzerinde çalışmaktadırlar. Maket hazırlanmış, kabul edilmiş, alçı çalışmaları sürmektedir. O sırada I. Ordu Kumandanı olan Fahrettin Altay çalışmaları görmeye gelir, yapılanları beğenir ve gider. İkinci gün tekrar gelir ve ‘Bu heykelde büyük bir hata var; bulun bakalım’ der. İki genç, Zeki Faik (İzer) ve Ali Hadi (Bara) sağ ayağı önde, sağ elinde dürbün sol eliyle Akdeniz’i gösteren heykele bakarlar, bakarlar, ama bir şey bulamazlar. Paşa, Atatürk’ün ileriye uzanan kolunu göstererek ‘Kumanda sol elle verilmez’ der. İki genç izah ederler. Sağ ayak önde olduğu için, heykelde denge unsuru olarak sol kolun ileriye uzanması gerekmektedir. Fahrettin Paşa sesini çıkarmadan atölyeden ayrılır. Birkaç gün sonra, Dolmabahçe Sarayı’nda istirahat etmekte olan Atatürk, heykelin fotoğraflarını ister. Fotoğraflar gittikten birkaç gün sonra bir telefon emri gelir: ‘Atatürk dürbünü sol eliyle tutar.’ İki genç zorunlu olarak ‘ikna’ olurlar ve heykeli ‘doğru’ şekilde yaparlar.   Kaynak: Bir millet ki heykel yapmaz... - Ayşe Hür

21 Eylül 2020 Pazartesi

Kosova Savaşı

kosova savaşı sırasında nato italya'daki üstlerinden belgrad'ı bombalarken sırp gazetelerinde yayınlanan buram buram ırkçılık kokan bir fıkra. soru:priştine'den belgrad'a en kısa nasıl gidilir? cevap: priştine'den arnavutluk'a geçersin. arnavutluk'tan adriyatik kıyısına inersin. adriyatik kıyısından italya'ya geçersin. italya'dan belgrat'a her yarım saatte bir uçak kalkıyo

Aleko Bacanos

“Arkadaşımın dedesi Aleko Bacanos beste yaptığında hem Türkçe söz koyardı, hem Rumca. Şimdi söyle bakalım, bu Rum şarkısı mı, Türk şarkısı mı” diye soruyordu, Mavromatis.  

Cahit Arf

 Evren ve maiyeti, ODTÜ ziyaretindedirler. Cahit Arf ellerini sıkmaz.

--Üniversiteleri kışlaya çevirdiniz der.

Evren ise,

--Sizde üniversiteye anarşi getirdiniz diye hiddetlenir.

Hoca geri adım atmaz. 

--Üniversite bilim üreten bir kuruluştur. Biliminde temelinde anarşi vardır.

(metin demirtaş)

Cemal Süreyya ve evlilik

 Cemal Süreya, 5. evliliğni yaptığı gün akşam geç saate dek arkadaşıyla meyhane de içmektedir. Dostları onu eve gitmesi için uyarırlar. Şair, sebebini açıklar.

--Daha ilk günden  alıştırmalıyım buna karımı. MELİH ERGEN

heykeltıraş

Uzun saçlı sakallı bir heykeltraş olan Ekin Erman  , Ege kasabalarından birine heykelini yerleştirmektedir. Yaşlı bir köylünün oradaki bir görevliyle konuşmasına kulak misafiri olur.
--Bu ne?
--Heykel.
--Bu kim?
--Heykeltıraş.
--Gitsin de önce kendini tıraş etsin. Yunus  Bekir Yurdakul

ŞARKILARIN MAKAMI

 79 Yılında geçici olarak Van Radyosundayım..''İstekler '' programı için çalışıyorum. Şarkıların makamını belirledim. Onay için müdüre götürdüm. Okumaya başladı..

--Acemaşiran, Hicazkar, Kürdili hicazkar,Acem kürdi..Bak kardeşim dedi. Zaten kürtlerin içindeyiz. MİT başımızda. İran öte de, farslar çalkalanıyor. Makam seçimini daha dikkatli yap.

  FİKRET ALAN.

FÜRUZAN

 Sanatçılarla konuşmak dikkat ister. Füruzan'ın ağırlandığı bir sohbet sonrası sunucu teşekkür eder.

--Füruzan hanım. Ayağınıza sağlık geldiniz. Çok hoş, çok içten bir konuşma oldu.

Füruzan, anlamamıştır.

--Ya nasıl olacaktı ki?  

Sevin Okyay ve günlük hayat

 Sevin Okyay'a  konuk olarak katıldığı bir kitap fuarında bir kadın okuru çok yönlülüğüne dikkat çeker.

--programcısınız ,çeviri yapıyorsunuz,sinema, müzik, gazete yazarısınız. Biz ev kadınlarının ise ev, yemek , bulaşık, çamaşır bu kadar vaktini alırken, siz bunları nasıl karşılıyorsunuz?

Sevin Okyay, gülerek cevaplar.

-- Ben önce iyi bir kayınvalide edindim.

15 Eylül 2020 Salı

KIZ ÖĞRENCİ

 Köy öğretmenliğimin ilk yılları doğuda bir köyde geçti. Kız çocuklarını okula göndermiyorlar. Kaymakamlık, sürekli kız öğrenci mevcudunu soruyor. Bir gün hışımla köy kahvesine girdim.

--Arkadaşlar dedim.
Ķaymakam kız çocuklar için beni sıkıştırıyor. Bakin açık açık söyliyim. Okula göndereceginiz kızlara sahip çıkın. Eğer bir gençle konuştuklarını ya da başka bir kötü huylarını görürsem odunu bellerinde kırarım. Haberiniz olsun.
Ertesi günü sınıf kız mevcuduna kavuştu.
Öğretmen Kerim Öz

14 Eylül 2020 Pazartesi

Sosyalist Metin Oktay

 Bir tren seyahatinde Metin Oktay, karşılaştığı Çetin Altan ile sohbet etmektedır.

--Çetin abi, bizi sosyalist yaptın. Ama sen aramızdan ayrıldın. Bi yanlışlık yok mu bu işte?

11 Eylül 2020 Cuma

DEMİREL'İN KAZIĞI

 ADAMIN biri Demirel’e karşıymış, sevmezmiş. Bir gün televizyonda Demirel’i görünce, “Konuş konuş, bir gün gelecek kazık bir yerine girecek!” demiş...

* * *
DEMİREL başbakan, hemen başbakana hakaretten dava açılır. Dava sürerken “12 Eylül” gelir, Demirel başbakanlıktan indirilir, sürgüne gönderilir... Aradan bir zaman geçer, mahkemeden tebligat gelir, “Hakaret davası karar aşamasındadır.”
Demirel hemen avukatlarını arar:
“Davadan vazgeçiyorum!”
“Aman efendim...”
“Adam benim için ne demişti?”
“Gün gelecek, bir yerine kazık girecek demişti!”
Demirel kahkahayı patlatır:
“Adamın dediği çıkmadı mı?” HASAN PUL

7 Eylül 2020 Pazartesi

AYDIN BOYSAN VE 6-7 EYLÜL

 Aydın Boysan'a sordular.

--Aydın abi, biz ne zaman rakıyı limonata bardağında içmeye başladık?
Aydın Boysan , cevap verdi.
--8 eylül sabahı !
Biz 6-7 eylülde sadece insanları değil, bir kültürü de kovduk memleketten.

5 Eylül 2020 Cumartesi

KÖYLÜ KURNAZI

 Danimarka da çevirmenlik yaparken, 10-12 yaşlarında çocuğu sürekli altını ıslatan bir ailenin çevirmenliğini yapıyorum. Doktor soruyor.

--Ne zanandır çocuğunuz altını ıslatıyor ve ne yapıyorsunuz?
Adam cevaplıyor.
--Çok eskiden beri. Artık ortalık battı. Ben de ne yapayım? Bir tokat patlatıyorum.
Doktor kızıyor.
--Hayır. Vuramazsınız. Çocuk artık devlet korumasında. her ay 1000 kron ona verilecek.
Para lafını duyunca toprağımın gözleri açıldı. Bana döndü.
--Çevirsene, ben de hanımda işiyoruz.
Doktor onun için tetkikler ve devlet hastanelerine gitmen gerekir dedi. Çıkışta adama sordum.
--Ya sen ne terbiyesiz adamsın. Köyünde olsan ulu orta ben de hanım da işiyoruz diyebilir miydin? dedim.
Adam,
--Üff sana ne be deyip uzaklaştı. HASAN GÜRKAN

3 Eylül 2020 Perşembe

Rıza Tevfik hainliği

 Ürdün’de sürgünde iken Matbuat Umum Müdürü’nün çıkardığı antolojide Refik Halit’den bahsedilip kendisinin adının dahi geçmemesine içerleyen Rıza Tevfik hemen bir telgraf çeker; "Maksat şairlikse şairim, hainlikse sunturlu hainim. O halde neden bu antolojide şiirlerimden bir tek mısra dahi yok. Bunu merak ediyorum."

BAYBURT ZÜLMÜ

 Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konser için Bayburt'a gelmiş. Şehrin ileri gelenleri salon boş kalmasın, ayıp olmasın diye bütün Bayburtluları konsere davet etmişler. Konser icra edilmiş. Konser esnasında salondan çıt çıkmamış.

Gazeteciler konser sonrasında konserden çıkan bir Bayburtluya izlenimini sormuşlar. ‘’Gasteci bey’’ diye başlamış Bayburtlu boynunu bükerek: ‘’Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi...’’ demiş. Gazeteci ikinci soruyu sormuş: ‘’Neden zulüm ağam? Beğenmediniz mi yoksa?’’

Bayburtlu cevap vermiş: ‘’Gasteci bey’’ demiş, yutkunmuş, ‘’Yoh beğenmedim’’ demiş. Sonra nedenini anlatmış: ‘’Gasteci bey, bir kere orkestra Brahms'ın fa minör sonatını çok kötü yorumladı. Bartok'un piyano konçertosunu çalan piyanistte ritm duygusu diye bir şey yoktu. Bütün fa diyezleri fa naturel çaldılar. Sonra; kemanların entonasyonları hem kötüydü hem de farklıydı, bakırlarla yaylıların metronomları uymuyodu birbirine, adeta bir kakafoni vardı ortamda, mahvettiler canım Haydın'ı. Bach'ın solo süitini konservatuar talebesi bile bunlardan iyi çalardı. Orkestra Bayburtluya resmen zulmetti gasteci beğ...’’

ALDATILMA

 


Adamın birisi karısı tarafından fena halde aldatıldığını öğrenmiş ve o gün de iş için trenle bir yolculuğa çıkması gerekiyormuş. Acı içinde yola çıkmış, trene varmış. Bir kompartımanda bir kişilik boş yer bulmuş. Girip yerleşmiş.

Tren hareket etmiş, adamın kafasından çıkmıyor olay. Sonunda kendini tutamayıp hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Yolculardan biri adama derdini sormuş. Bizimki dolu, hemen anlatmaya koyulmuş.

Derdini soran yolcu teselli etmiş: 
- ‘’O kadar üzülmeyin! Benim babamın da başından geçmiş böyle bir şey!’’

Diğer yolcular da katılmışlar konuşmaya; her biri, ilk konuşmacıyı onaylıyormuş: 
- ‘’Benimkinin de...’’ 
- ‘’Benimkinin de... ‘’
- ‘’Benimkinin de...’’

Bizimki biraz teselli bulmuş, rahatlamış bir halde sigarasını çıkarmış, çakmağını arayıp bulamamış. Sülaleden aldatılmışlar ordusuna dönerek sormuş: 
- ‘’İçinizde ateşi olan var mı, o..... çocukları?’’ OSMAN AYDOĞAN

Mütereddit Mehmet efendi

 Bir vakitler Osmanlı zamanında Mütereddit Mehmet Efendi diye varlıklı bir paşazade varmış. Adı Mehmet de, namı mütereddit... Bu Mütereddit Mehmet Efendi kendine bir konak yaptırmak istemiş. Ünlü bir mimarı çağırmış. “Kaç paraysa vereceğim ama bana şöyle namı yürüyecek, görenlerin parmak ısıracağı bir konak yapacaksın” demiş.

Mimar siparişi almış, kolları sıvamış. Para da bol ya, kısa zamanda konağı bitirmiş.

Mütereddit Mehmet Efendi gelmiş, konağı gezmiş. Haremlik selamlık, avlu, mutfak, cariyelerin odaları, hamam falan filan hepsine tek tek bakmış. Çok, ama pek çok beğenmiş. Mimar, “Nasıl buldunuz konağı efendi hazretleri” diye sorunca, Mehmet Efendi cevap vermiş: ‘’Valla mimarbaşı pek beğendim. Yani tek kelime ile aliyülâlâ. Her şey var, hiçbir şey unutulmamış. Lakin kafama takılan bir şey var. Şu üç katlı koskoca konakta tek bir tuvalet var. Ona mana veremedim. Niyedir?’’

Mimar sırıtmış: ‘’Efendim namınız malum, Mütereddit Mehmet Efendi... Zatıâliniz sıkıştığında, alt katta mı yapsam, üst kata mı çıksam, hareme mi dalsam, selamlıkta mı otursam derken altınıza şey edersiniz diye düşündüm efendim. İşte o yüzden tek bir hela ile iktifa ettim...OSMAN AYDOĞAN

KAOS

 Doktor, mimar, politikacı oturmuş... “En eski meslek hangimizinki” diye tartışıyorlar. Doktor: “Adem’in kaburga kemiğini çıkartarak Havva’yı yaratan Yüce Tanrı’nın yaptığı iş cerrahlıktı. İlk meslek hekimliktir.” Mimar: “Mimarlık hekimlikten de eskidir. Evren kaos içindeydi. Tanrı, her mimar gibi dünyayı önce yaşanılır hale getirdi. En eski meslek mimarlıktır!” Politikacı ise durur mu, hemen atılıverir: “Bir dakika beyler. Kaostan söz ediyorsunuz!. O kaos, kimin eseri söyler misiniz?

BÜYÜK MUHTAR

Günlerden bir gün köyün muhtarı köylülere haber salmış.Cuma günü namazdan sonra toplansınlar, bir konuşma yapacağım .
Cuma günü, toplanan köylüye uzun uzun baktıktan sonra, ağır ağır konuşmuş.
--Mustafa Kemal, büyük adamdı....
Uzun bir ara vermiş. Tek tek herkese bakmış.
--Ama öldü.
 Sonra tekrar ortaya topladığı köylülere iç geçirerek üzgün bir ifade ile konuşmuş.
--İsmet paşa da büyük adamdı. Fakat o da öldü.
Köylüler merak içinde.  Belli ki önemli bir şey söyleyecek. Muhtar konuşmuş.
-- Arkadaşlar demiş.hıçkırarak.
-- Arkadaşlar, son zamanlarda kendimi hiç iyi hissetmiyorum.

Mısır ve Nasır

 Başkan Nasır kendisi hakkındaki karikatürlere ve fıkralara çok sinirlenirmiş. Bu fıkraları belli bir kişinin uydurup yaydığını öğrenince öfkesi bir kat daha artmış. Polis şefini çağırtmış... Fıkraları icat eden kişinin acele bulunmasını istemiş.

Bir hafta sonra polis şefi tutukladığı adamla birlikte Başkanlık Sarayı’na gelmiş. ''Sayın Başkan, demiş, sizinle ilgili fıkraları uyduran kişi işte bu...'' Nasır adamı baştan aşağı bir süzmüş: ''Sen, demiş gerçekten benimle ilgili fıkraları uyduran kişi misin?'' ''Evet, demiş adam...'' Nasır bunun üzerine peş peşe kendisiyle ilgili fıkraları anlatmaya başlamış... Her birinin sonunda adama: ''Bu fıkrayı da sen mi uydurdun?'' diye soruyormuş... Her defasında da aynı yanıtı alıyormuş: ''Evet efendim ben uydurdum...'' Nasır sonunda: ''Sen de benim gibi Mısırlısın, ülkeni de benim kadar sevdiğini tahmin ediyorum, neden bunu yapıyorsun, Mısır’ı büyük, özgür ve saygın bir ülke haline getirdiğimi biliyorsun...'' deyince adam şöyle bir yutkunmuş: ''Bakın efendim, işte bu fıkrayı ben uydurmadım'' demiş...

G. Bernard Shaw

 İkinci Dünya Savaşı başlamış ama İngiltere henüz savaşa girmemiş. Bir gazeteci Bernard Shaw’a sorar: ''İngiltere İkinci Dünya Savaşı’na girmeli mi?'' Bernard Shaw der ki: ''Birinci Dünya Savaşı’nda üç imparatorluk yıkıldı. Çarlık yıkıldı, Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı, Avusturya - Macaristan İmparatorluğu yıkıldı. Eğer bu savaşta da Büyük Britanya İmparatorluğu yıkılacaksa girelim o savaşa...'' O zaman der ki gazeteci: ''Siz sürekli basın özgürlüğünün yetersizliğinden yakınmaktasınız. Oysa imparatorluğumuz batsın bile diyebiliyorsunuz. Nasıl olur da hâlâ basın özgürlüğü yok diyebilirsiniz?'' Shaw gülümser: ''Siz benim neleri söylediğimi biliyorsunuz ama neleri söyleyemediğimi bilmiyorsunuz...'

2 Eylül 2020 Çarşamba

Sakallı Celal ve komitern

 sakallı celal, Vedat Nedim Tör'le  komünist enternasyonalin dördüncü kongresine katılır..Sovyet delegasyonuyla derin sohbetlere girer ve sovyet temsilcilerini hayretler içinde bırakır.Bu bilginin kaynağını da açıklar.

--devrim sizin ülkenizde yapıldığı halde marksizmi bizlerden az biliyorsunuz diye üzülmeyin. siz gece gündüz çalıştığınız için okumaya vakit bulamamışsınız. sizin kadar çalışmadığımızdan biz de oturup bol bol marksizme kafa yormuşuz. hepsi bu!"  Orhan Karaveli