29 Aralık 2018 Cumartesi

KAFKA VE YAŞAR KEMAL

"Kafka'nın öyküleri yeni yeni Türkçeye çevriliyor, genç öykücüler orada gördüklerinin benzerlerine kendi yapıtlarında yer veriyorlardı. O sıralarda bir gün yolda karşılaştığım Yaşar Kemal, biraz takılarak, "Neler yapıyor, senin öykücü arkadaşların?" diye sorduktan sonra ekledi:
"Kafka olmak için taş havan'ın içine Yahudiliği koyacaksın, küçük memurluğu koyacaksın, kadınsızlığı koyacaksın, 1900'lerin toplumsal koşullarını koyup döveceksin... Ondan sonra Kafka ortaya çıkar. Kafka okumakla Kafka olunmaz!" (KONUR ERTOP )

27 Aralık 2018 Perşembe

Şair aşkı


  • 1937'de Orhan Veli bir şiir söylüyor:
  • "Şu anda dışarıda yağmur yağıyor
  • Ve bulutlar geçiyor aynadan
  • Ve bugünlerde Melih'le ben
  • Aynı kızı seviyoruz."
  • Anday, bir gazete yazısında (Cumhuriyet, 1 Mart 1996) şöyle der: "Bu şiirin çıktığı gün, akşama doğru, Yenişehir'deki Özen Pastahanesi'nde oturuyorduk. Orhan Veli ile. Hasan Ali Yücel içeri girdi, bizi görünce masamıza geldi,oturdu; yüzümüze baktı dikkatli dikkatli. -Doğru mu? Diye sordu. Aynı kızı mı seviyorsunuz? Ve bizim yanıtımızı beklemeden ekledi: -Neden birbirinizi öldürmüyorsunuz? (TURAN TANYER, Kitap-lık, s.90)

19 Aralık 2018 Çarşamba

demans


Sen kimsin?

Ben, gözlükçüyüm.

Moldovyalı olduğunu sonradan öğrendiğim yardımcısı Galina’nın sürekli yanında durduğu, Yaşı yine geçkince kızı Müberra hanım tarafından sürekli üstü başı düzeltilen Aktur sakinlerinden Cemal amca ,yüzüme baktığı her an   bana aynı soruyu soruyor:

--Sen kimsin?

-benim ,ben ! Metin. Gözlükçü. Hani geçen sene sana gözlük yapmıştım ya.

Sesim, elimde olmadan biraz yüksek çıktığı için kendimden utanıyorum. Daha bir yumuşak ses tonuyla

--Cemal amca, bak şimdi sana yeni gözlük vereceğiz. Onunla daha iyi göreceksin.

Müberra hanım da benimle aynı fikirde. Sanki küçük bir çocukla konuşuyormuş gibi,

---Baba bak uslu dur. Şimdi  yeni gözlükler alacağız. Kovboy filmleri izleyeceğiz, dimi canım?

Yakın bir zamanda tekrar kırabilir düşüncesiyle uygun fiyatlı çerçevelerden birini yüzüne takarak aynayı önüne itiyorum. Tepkisiz bir şekilde duruyor. Müberra hanım,daha yapılacak çok işi olduğundan mı ne:

--Güzel,güzel! Çok güzel oldu. Dimi baba?

Bir şey umurunda olmasa da yine de Cemal amca’nın onayını almak içini rahatlatacak sanki:

--Güzel dimi baba? Sen de beğendin dimi?

Sabit bir şekilde aynaya bakmakta olan eski  İstanbul defterdarı Cemal amca, aynada ki görüntüye de aynı şeyi soruyor.

--Sen kimsin?

Galina ile Müberra hanımın gülmelerine ben katılamıyorum. Sürekli aynı ortamda yaşamaktan,Cemal amca ile aynı havayı solumaktan belli ki kendilerine küçük oyunlar yaratmışlar.

--Ay baba, o sensin ya. Kendini tanımadın mı?

Sonra bana dönerek ,

--2 gündür ilaçları bitmişti.

Cemal amcanın başını okşayarak,

-- O yüzden bugün biraz daha dalgınız dimi babacığım? Ama geçecek,geçecek inşallah.

Aynı süreci annemde yaşadığımdan ümitsiz bir şekilde bende

--İnşallah dedim.

Siparişleri aldım. Cemal amcanın koluna girerek kapıya kadar uğurladım. Ayrılırken sağlık dileklerimle elini öptüğümde bu sefer sen kimsin diye sormadı.

--yirmi iki bin yüz elli bir sayılı resmi gazeteyi bulsana Hulusi. Ek on dördüncü maddeye bakacaktım bir

Dedi.

17 Aralık 2018 Pazartesi

bernard shaw


  • 26 Temmuz 1946'da, doksanıncı yaş gününde, genç bir gazeteci "Yüzüncü yaşınızda da sizinle söyleşi yapmak isterdim," der. Bernard Shaw cevap verir: "Yapmaman için bir neden görmüyorum. Çok sağlıklı görünüyorsun."

20 Kasım 2018 Salı

Einstein ve marangoz çırağı

Einstein, çalışırken sürekli dışarı çıkıp bir süre sonra da içeri girmek için kapıyı tirmiklayan kedi ve köpeği için marangoz da çalıştığını öğrendiği komşunun 15 yaşlarında ki çocuğuna :
--bu kapıya bir kedim bir de köpeğim için 2 delik aç. Biri büyük, diğeri küçük olsun der.
Çırak ise Einstein 'a farklı bir yol önerir. 
--Efendim,sadece büyük bir delik açsam?  Kedi de aynı deliği kullanır.
Einstein, çocuğun başını okşar. 
--Evladım, sen gerçek bir dahisin. 

15 Kasım 2018 Perşembe

Hicabi

Böyleyim işte. Bazen son derece gereksiz durumlarda anlamsız davranışlarda bulunabiliyorum. Basit bir gülümseme ile gecistirilecek bir şeye   müthiş bir kahkaha patlatıyorum. Kahkaham,haykırmak ile böğürmek arası bir şey. Bu ses benden,karşımda anlatılan iğrenç bir espriye  karşılık çıkıyor.
Daha 1 saat önce sahilde yanyana şezlonglar da şezlong komsuluğu yapan  biz 2 orta yaş adamı, şimdi aynı masada aynı salataya çatal sallayıp,aynı şişeden içiyoruz.
Böyle can ciğer kuzu sarması olduğumuza bakmayın. Birbirimize rakip ve gıcık olarak başlayan iletişimimiz zaman içerisinde sürekli birbirine üstünlük sağlama gayreti içinde  zorunlu bir arkadaşlığa dönüştü.
O deniz yollarından emekli,boşanmış biri. Ben halen gözlükçü olarak çalışan bir emekli.
Aradıkları her ne ise,hayatta aradığını bulamamış 2 kişi.
Aynı kadına bakarken kesişti yollarımız. O atletik vücutlu, kel,benden  1 yaş büyük.  Bense kısa boylu ,hafif kilolu  (çok hafif ama..) ,biraz da  saçları yerinde (şükür  ki.,) biri .
Adamla konuşurken arada saçımı geriye atıyorum. Eskiden yapmazdım. Bu huy da bugün çıktı.
Sahilde   Okumakta olduğum eski zaman müsveddeleri kitabının 33.cü sayfasında takılı kalmıştım.  Sayfayı bir türlü ceviremiyordum.  Şezlong altında olmama rağmen, güneşten korunmak için kitabı yukarı kaldırdığım da , sayfanın altından gözüme takılan leopar rengi bikini ile dikkatim dağıldı. Bikini kadar bikininin üzerinde olduğu düzgün ve biçimli vücudunda bunda etkisi vardı . Eski Türk seciye ve ahlakı bölümünü okurken, leopar bikini sahibinin yanık vücudunda üzerinden akmak istemeyen deniz sularını Marmaris hatırası havlu ile kurulanmasinı izlemek elimde olmayan bir şeydi.  Önce saçlarını arkaya doğru savurarak kuruladigıni kaçırmış olmalıyım ki, ben baktığımda göğüslerine suzulmekte olan tuzlu sular siliniyordu.
  Sonrasında uzun süre şezlong da yalnız başına güneşlenen kadına ilk yanaşan ben oldum.
--Sigaram rahatsız ediyor mu?
Cevap vermeden hafif bir gülümseme ile eline bir kitap alıp tekrar şezlonga  uzandı.  Hicabi, sonra geldi. Şezlonga  uzanması  en az yarım saat sürdü. Önce etrafını kesti,sonra vücuduna guvendiginiden olsa gerek,1-2 esneme hareketi yaptı. Kadının dikkatini cekemeyince deniz gözlüğünü takıp, iskeleden artistik bir hareketle suya atladı.
Bense kadının gözüne taktığı güneş gözlüğüne takıldım.  İçimden bir gözlüğü düşse , vidası çıksa   ya da ne bilim, gözlükle ilgili bir problem yaşasa diye dua ediyorum. O an da ortaya çıkıp,
--Ben gözlukcuyum. İzin verirseniz bir bakayım
diyeceğim. Şezlonglarin arasını da uzun tutmuşlar. Yoksa,gözlüğünün markasından yola çıkarak bir sohbet konusu açacağım ama,burdan nasıl uzanayım?
  Ben gozlukcülügüme, Hicabi vücuduna ve Denizcilik bilgisine güveniyor. Kurulanırken  kadına:
--Bu deniz birazdan değişir  hanımefendi. Girecekseniz  bu durgunluğu kaçırmayın derim.
Cevaben Hicabi de bir gülümseme alıyor. Bu arada benim dikkatli bakislarimdan, Hicabi,benim rakibim olduğunu anladı gibi.
Hicabi nin varlığı ile benim de ( sonradan olmayacağını anladığım ) şansım yarı yarıya azaldı . Biz kadını bıraktık, birbirimize tripler geliştiriyoruz.
  50 liralık han aidatına benim onayımı almak için arayan elemanıma en etkili ses tonum  ile
--Elbette..Elbette verebilirsiniz beyefendi.. Söz konusu ödeme için yardımcım Rafet bey le görüşebilirsiniz. O size yardımcı olur
gibi gereksiz bir şeyler söylüyorum. Yüksek sesle konuşup dikkat çekmeye çalışmam kadın üzerinde beklediğim etkiyi yaratmadı. O hala Ursula bilmem kim diye bir yazarın Mülksüzler kitabını okumakla meşgul.
Güneşin yön çevirmesini bahane edip,şezlongumu olabildiğince kadının şezlonguna yanastirdim. O esnada
--hocam! Hocam !
diye seslenen hippi gibi örgülü saclı, dövmeli bir kadın ,bizim komşu kadına doğru koşuyor,  Hocam diye seslendiği ( bizim )  kadının 2 elini sıkıca tuttu. 
  -- Hocam sizi burada görmek ne güzel.  Ay inanamıyorum! Daha dün Mümtaz hocam la  sizden soz ediyorduk. Gerçek anlamda olmayan silindirik projeksiyonlar üzerinde ki konuşmanızı tartışıyorduk.  Siz ..şimdi ...burda.. Hocam izin verirseniz bu akşam birlikte olalım. Mümtaz hocam da gelir. Ha ?
 Bize yarım ağız gülümseyen hoca, öğrencisine bonkör. Bir sarilmadiklari kaldı.  Hayır, sarıldılar, sonra da havlusunu  toplayıp beraber gittiler.
Hicabi ile karşılıklı bakışıyoruz. Deminden beri bana düşmanca bakışlar atan hicabi,dostça bir yüzle uzandığı yerden bana sesleniyor,
-- Allah için güzel kadın.  Üniversite de hoca herhalde.
---herhalde.
---Bizde bazen haddimizi bilmiyoruz. Kadın silindirik projeksiyonlar la falan uğraşıyor.  Bize bol gelir.
 Kariyer ve unvanla ezilmiş komşumdan farklı olduğumu hissettirmeye çalışıyorum.
--ya silendirik  milendirik benim yabancı olduğum şeyler değil aslında.  Biz de meslek olarak sferik , silendirik, silendiro silendirik şeylerle ugrasıriz.  Da o değil, biraz bacakları çarpık gibiydi sanki.
Sözlerimi kahkaha ile cevaplıyor. Benim de karşılık verdiğim kahkahalarla şimdi buradayız. Alkolde fazla ictikki,artik kimin hesap odeyecegini mersk etmiyorum. Kadehlerimiz hava da tokusurken,
--ulan simdi hoca da aramizda olscakti ne eylenirdik diyor.. bu seferki kahkaham samimi.
Bir ara cep telefonunu çıkarıp  selfi cekiyoruz.
--hadi bu geceyi belgeyelim. İnstagram da
Kadınsız resimlerde canımı acıtıyor ama yapacak bir sey yok gibi ..
 O an içimden diyorum "ulan bu Hicabi iyi adam ya..."

27 Ekim 2018 Cumartesi

Payamcalı Memet

Dede mirası evi temizlerken tavan arasında bulduğum kitaplar arasında kayboluyorum.
Elimde sararmış, yaprakları toz içinde, yer yer bükülmüş çok sayıda eski kitapları pencereye doğru yanaşıp gün ışığıyla incelemekteyim. Feridun Fazıl Tülbentçi, Abdullah Ziya Kozanoglu.Birini bırakıp birini alıyorum. Cem sultan, Türk korsanları,  Seyit Ali Reis,
Sonra Resat  Ekrem Koçu'nun  Esirci başı, İstanbul Tulumbaciları. ..
Murat Sertoğlu 'nun   Atcalı kel Mehmet kitabı ile  Adalı Halil,Kel Aliço  Koca Yusuf gibi gureşcileri anlattığı Tercüman gazetesinden kesilerek ciltlenmis pehlivan tefrikaları. Tüm kitapları  özenle yere bırakıp üstümü başımı silkeledikten sonra rastgele elimi attığım Mucip adlı,soyadı yırtılmış  bir yazarin         " yeni zaman müsveddeleri" adlı kitabını karıştırıyorum. Bir çok sayfaları eksik ve yırtılmış kitabın gözlüklü karekteri üzerine yoğunlasinca diğer kitapları bırakıp olduğum yere oturuverdim.
 "......elinde ki diş fırçasını falcata gibi kullanıp tuvalet aynasından kendine nara atan,havlusunu siperlik olarak omuzuna almış Payamcalı Memet, bir gece önce lüküs ışığında okuduğu Ref'i Cevat Ulunay'ın  " Eski zaman kabadayıları"nın etkisinden daha ayilamamistir.
Yüreğinde patlamaya hazır fırtınalara karşılık, yüzünde ki masumiyet ve gözünde ki kalın numaralı gözlüklerle bir Arap Nasri olamayacağının farkında.
Az gören gözleri, aksayan sağ ayağına rağmen mahallenin delikanlıları arasında ki bitirim sohbetlerinden aklında kalan  naraları ayna karşısında ziyadesiyle patlatmaktan keyif almakta,bir kaç dakikalığına da olsa bambaşka bir hayalde yaşamaktadır.
Heeyyyt lan!
Raconsa racon,
Fiyakaysa fiyaka.
Pantolonumuz 35 paça,
Gömleğimiz açık yaka.
Tanı eşini dostunu heyt,
Geliyor Payamcalı Mehmet.
Heyyttt ulan!.
15 yaşında Üsküdar da hiç te dahli  olmadığı 1 kişinin ölüp, 3 kişinin yaralandığı bir fırıncı kavgasına karışması tamamen bir tesadüf eseridir. Sorgusuz sualsiz atıldığı Paşakapısı cezaevinde masumiyetinin anlaşılması 2,5 seneyi bulur.
 O donem hapishane idaresine  bir ihbar yapılır. Mapuslar tarafından dışarıya görünmez kalemlerle haber sızdırılmaktadır . Dolmakalem hanesine çekilen limon suyu ile normal kalemle yazılmış satırların arasında ki boşluğa ,meramlarini yazmaktalar. Mektubu alanlar, kağıdı ısıtınca görünmeyen yazılar ortaya çıkar. Bir arama sırasında Dolmakalem Payamcalı da çıkınca dolmakalemi kaptirmak istemeyen Esrar işi yapan koğuş ağaları tarafından bir isyan çıkarılır.
Hayatı boyunca nefret ettiği kalın camlı gözlüklerinin arbede sırasında kırılması ve biçare tavrı onu beladan korur. Uğrasılmaya değmeyeceği düşünülerek bedel Adem  Baba denilen yoksul mahkum tayfasına ödetilir. Payamcalı bir kerelik falakaya ile ucuzdan kurulurken,  Tayınlar ve teneffüsler azaltılıp, 3 ay boyunca görüşler kaldırılır.
2,5 yıl sonra fakirhanesine dönen Mehmet, yaşlı annesinin elini öptükten sonra uzun yıllar ayrı kaldığı memishanesine ve aynasına kavuşmanın heyecanı içinde, tekrar narasını patlatır.
Heyttt ulan !
Gozlügümün kenarı,
Sarı pirinç tokalı.
Yeni çıktı mapus tan,
 Paşakapısı  çakalı.
Heyttt ulan!  "







18 Ekim 2018 Perşembe

Ara Guler

Belki bir yakıştırma da olabilir. Bilemiyorum.
Hikaye ye göre  bir yemeğe davet edilen Ara Güler 'e ev sahibi hanım iltifat etmiş.
- Ne güzel fotoğraflarınız var. Kimbilir fotoğraf makinenizde ne kadar kalitelidir?
Ara Güler' in ,cevabı
--sizin de yemekleriniz çok güzel olmuş. Tencere ve tavalarınız' a sağlik

11 Ekim 2018 Perşembe

Erol toy 'un yazarlığı

Yazarlar ve cevirmenler kooperatifinde yazar Erol Toy,sansür konusunda uzunca bir konuşma yapmaktadır.
"Ben bir romancı olarak..."diye başladığı konuşması bitmek bilmemektedir.
Konuşmanın beklenilenden uzun sürmesi üzerine Can Yücel  oturduğu yerden sataşır :
-'Erol,Erol ! Keşke romancı olacağına  kısa öykücü olsaydın.

22 Eylül 2018 Cumartesi

YUROLOM

3sin x-4cosx=0 olduğuna göre cos2x değeri nedir problemini çözmeye   çalışan bu uzun boylu,koca burunlu,yüzü sivilceli ergen ben oluyorum.
Doğancılardan, Ahmediye ye inen bu yokuşta 3 gozlükçü dükkanı var. Biri Kızılay'ın hemen yanında rahmetli Adil köktenar'in dükkanı Adil optik,diğeri 100 metre kadar aşağıda, aynı sırada Ahmet Dilan'ın Dilek optik.
Ahmet abi'nin taksici Mustafa diye bir gençle açtığı ortak dükkanı ise,daha yukarıda Üsküdar Musiki Cemiyeti sokağının köşe başında Güven optik.
Dilek optik elemanları arasında bir Bakırköy lü  ( rahmetli) Murat Çavuş var,bir de ben varım. Murat'ın düzgün diksiyonu ve başarılı tezgahtarlığı yüzünden ,atıl eleman olarak ben Güven Optiğe bakıyorum. Dükkan iyi iş yapmadığından  bütün gün temizlik sonrası o seneki üniversite sınavlarına hazırlanıyorum.
 Üzerine eğildiğim yardımcı ders kitaplarından bir ses ile ayrılıyorum.
YUROLOM...YUROLOM...
Gittikçe yaklaşan sesi dışarı çıkarak karşılıyorum. Orta boylu,yuvarlak yüzlü, karışık ve kır saçlı,sonraları hep aynı kahverengi kazakla yaz-kıs göreceğim bir adam,elinde ince sopa gibi bir şeyi duvarlara, dükkanlara, camlara sürterek  YUROLOM,YUROLOM bağırarak yokuşta aşağıya inmekte. Benim dükkanın önünde durmamı umursamadan elindeki sopayı vitrine sürterek ilerledi. Kızılay'ın orda çaycı Kadir'in çırağı da elinde tepsi ile peşine takıldı. YUROLOM,YUROLOM diye o da eşlik ediyor.
Orada çalıştığım 8 ay boyunca  aşağı yukarı haftada 1 kez şahit olduğum ve ne olduğunu anlamadığım bu YUROLOM lafını aradan geçen 40 yıldan sonra  bugün ilk kez duydum.
--Zivırtma da biyon koşturuve bakem. Tostlari bekleyip dururlar. YUROLOM.
Köyceğiz in yol üstü kır lokantalarindan birinde masamızı silmekte olan Orhan Usta'nın ilerideki bir masa için yardımcısına seslenmesi ile dona kaldım.  Şaşkınlığımı yorgunluğuma veren Mehtap ise,
--Bir elini yüzünü yıka istersen,açılırsın diyor.
Beni geçmişe götüren bir kelime yüzünden kendimi evimde gibi hissettiğim bu mekanda geçirdiğim 1 saat içinde işittiğim,  içinde  YUROLOM  geçen 2-3 sözcükle kelimenin gerçek anlamını öğrenmeme rağmen  emin olmak icin yine de Orhan Usta'ya sordum.
--Orhan abi, YUROLOM,YUROLOM diyorsun . YUROLOM ne demek ya?
--Bizim Muula dilinde ürü oğlum demektir. Hindi şu gençle va ya. Hepisigi pek bi tenbel. Arada bosduruvermesinle diye YUROLOM deriz.is vasa işe, iş yokise durma ,ürü.
Mola bitiminde arabaya doğru giderken ,Orhan Usta'nın elini sıkıca tutuyorum.  Yanaklarından öpüp,
--Orhan usta, bana da YUROLOM desene bir. Yoksa vallahi gitmem diyorum.
Orhan usta, mahcup şekilde ellerini yana açıyor. .
--Aman beyim,estafulla.

14 Eylül 2018 Cuma

Semra hanımın gözlüğü

Yorgun ve uzeri kahverengi lekelere dolu bir el, kendi gibi solgun ve renkleri dökülmüş, üzeri yer yer çatlaklar la dolu eski bir kemik çerçeve ile tezgahtar 'a uzandı.
-şu çerçeveye yakın cami takar mısınız?
 Nuh nebiden kalma çerçeveyi elinde sağa sola döndürerek iyice inceleyen genç,
--buna cam taktırmaya değmez. Elimiz de çok ucuz çerçeveler var. Hem daha ekonomik olur. İsterseniz...
--istemez. Takabiliyorsaniz buna takın.
Adamın bir anda yükselen kararlı  sesi ile, tezgahtar
--Takarım da... kırılırsa sorumluluk almam diyerek yükü üzerinden attı.
Az önce ki otoriter ses,
--en azından bir deneyelim diyerek riske ortak olduğunu belli etti.
--Siz yine de kırmamaya özen gösterin
demeyi de ihmal etmedi. O esnada yeni demlenmiş  çay tablası ile çarşı esnafını dolaşmayı alışkanlık eden  caycı'nin soru sormadan eline tutusturduğu çay bardağı ile banko önünde ki koltuklardan birine ilisiverdi, Ekrem Şekercigil.
--Hayat neydi? Tesadüf! Kocaman bir tesadüf. Aklın,bilgin,aldığın eğitim, dünya görüşün ne olursa olsun,yaşam karşısında küçücük birer zavallısın demişti Semra Hanım,30 lu yaşların başında daha nişanlı iken bir akşam yemeğinden dönerken.
--öyle ise yaşama karşı bu hoşgörüsüzlüğün ne? Neyi değiştireceksin ki?
46 yıllık evlilikleri sırasında Semra Hanım,  teslimiyetciliğe varacak ölcüde geride kalarak hayatında sürekli mükemmelliği arayan Ekrem bey'in yoldaşı olmuştu. Ekrem bey, Siemens te ki ağır iş yüküne rağmen evlilikten balayına,çocuklara isim koymaktan gideceği okullara,akşam için hazırlanması istenen zeytinyağlı dolmadan, kayınvaldenin yaşgünü için sipariş verilmesi gereken pastaya dek her konuda ayrıntıları en ince noktasına dek hesaplarken ,Semra hanım bu evliliğe sırasıyla " sen bilirsin hayatim", "fark etmez " ya da "hiç önemli değil " gibi cevaplarla katkı da bulunurdu. 46 yıl boyunca hayatında hiç bir suprize yer vermeyen , prensiplerle cevrelenmis bu birliktelik Semra hanımın çoklu organ yetersizliğinden vefatı ile sarsıldı. Eskiden günün her saatinde telefonu calinabilen bu evin, önce telefon cinlamalari azaldı. Büyük oğlan dışında diğer 2 çocuk hiç gelmemeye başladılar. Bayram ziyaretleri bile zorunlu misafir gezmeleri gibi oldu. Erken kalkmak için hep bir mazeret vardı.cocuklari, komşuları eve bağlayan yaprak sarmalar, 5 çayları, elmalı kek ler kalmayınca sürekli her şeyden ve herkesten yakınan ,işini iyi yapmayan herkes için yüksek sesle söylenen Ekrem beyin saygı duyulan mükemmelliği çevrede huysuz ihtiyar diye algılamaya başlandı.
Bir sabah sifonyerin  cekmecesinde bulduğu Semra hanımın eski gözlüğünü yedek yakın gözlüğü olarak yaptırmak istedi. En azından  sabahları kalkmadan sözcü gazetesini okuyabilecekti. Çayı içtiği süre zarfında bekliyor olmasını fırsat bilen gözlükcü tarafından yeni cam takılarak kendine verilen gözlüğü gözüne taktı. Kendine uzatılan yakın eseyli okurken çerçeveye sinmiş Semra hanımın kokusunu farketti. Bir zamanlar uzun boylu ve büyük göğüslü kariyerist  kadınların peşinde koşarken unuttugu o koku. Farkettiği  bir şey daha vardı. O yaşamı ne kadar kurgularsa kurgulasın, aslında onun da yaşamını kurgulayan, arada ezik diye  aklında geçirdiği,  "evet canim","elbette bir tanem"diyen bir iradenin esiri idi.

1 Eylül 2018 Cumartesi

Içki ve cami

Urfalı Babi adıyla bilinen ozan Yılmaz kayral,kadrosunda saz çaldığı halk müziği sanatçısı Izzet Altınmeşe tarafından akşam yemeğine davet edilir.Sofrada içki bulamayınca,izzet Altınmeşe sebebini açıklar:
--Aşk olsun Babi,benim evim meyhane mıdır?
Babı, şaşırır ve sorar.
--Sen benim evimde sürekli namaz kılardın. Benim evim ibadethane miydi?

25 Temmuz 2018 Çarşamba

Can Yücel

Bir sergi açılışında bir kadın Can Yücel 'e iltifat eder. "Büyük hayranınızım " der.
Can Yücel,
--iyi ya yatalım o zaman
diye karşılık verir. Kadıncağız ,inanamaz söylenene.
--Eh aşk olsun Can bey
dediğinde, Can Yücel de onü onaylayacaktir.
--Elbette.. Aşk ta olacak

15 Haziran 2018 Cuma

Einstein

Unlu bir müzisyenin hazır bulunduğu yemekte ev sahibi piyano resitali vermiş. Evin hanımı müzisyenden izlenimlerini sorar.
--kocami nasıl buldunuz?
--enstein gibi madam.
--Ama einstein piyano calmazki...
-- bili

13 Haziran 2018 Çarşamba

Poster

Mısır da hristiyan bir poster satıcısı Mubarek'in resmini 1 liraya satarken hz.isa' nın posterini 5 katı daha yüksek paraya satıyormuş. Bunun sebebini soranlara şöyle demiş:

  • --Ama Mesih çarmıha gerildi. Mübarek te çarmıha gerilsin. Onun posterini 10 katı daha pahalıya satmazsam şerefsizim. 

7 Haziran 2018 Perşembe

Satıcı

---Basit bir gözlük alışverişi bu. Alırsınız almazsınız. Çok ta önemli değil. Ama satış görevlisi arkadaşıma , "bırak bu satıcı ayaklarını " derseniz ,kusura bakmayın ben de bir şekilde araya girerim. 
  Bu arkadaşın işi  satıcılik. Bundan  rahatsız mı oldunuz? Bazıları bize hizmet sektörü falan diyor. İşimizi onore etmek amacıyla. Hayır efendim biz satıcıyız.  Tabii,satışa konu olan hizmeti eksiksiz yapmaya çalışırız. O ayrı. Ama dedim ya bizim işimiz satıcılik. Gözlük satarız, peynir satarız, ekmek satarız, bilet satarız.
Satış, konusu insanlıkla beraber ortaya çıkmış bir şey. Bakmayın siz satıcı lafını olur olmaz yerde kullanıp, değerini küçülmeye çalışanlara.
Bir yazar ,bir ressam,bir sanatçı ne yapıyor sanıyorsunuz.? Sadece kitap yayınlayan bir yazar,sizce satıcı değil midir? O da düşüncelerini satıyordur. Sanatçılar, blim adamları, politikacılar ticari ilisilerden güya uzak duruyorlar. Oysa onlar satıcıların piri sayılırlar. Sen gözle görülür somut bir şeyler satarken,onlar hayallerini,aşklarını, düşüncelerini, anılarını paraya çevirirler. Mirildadiginiz  bir müzikten, seyrettiğiniz bir filme, okuduğunuz bir kitaptan,hayranlıkla izlediğiniz bir resime kadar her şey aslında satış için vardır. Bakmayın siz benim parayla pulla günlük ticari işlerle ilgim yok demelerine. En kral satıcılar aslında onlardır.
Hayat,satış üzerine döner. Satış, yoksa hayat ta yok. Satıs'in olmadığı yerde yaşam durmuştur. Arkadaşlarını, dostlarını, hatta vatanını satmakta böyle bir ticari ilişkidir. Satışa konu olmayacak hiçbir konu yoktur dünya üzerinde. Hiç bir şey bulunamazsa insan kendine döner. Kendini,onurunu,etini , hayatını, rüyalarını, duygularını, anılarını, aklını, emeğini, kalemini,her bir şeyini satar. Yeter ki alıcı olsun. Hatta, o an için alıcı yoksa bile satar. Nasıl olsa her malın bir alıcısı vardır  ve bir gün elbet ortaya çıkacaktır.
Ben satıcıyim.  Her şeyi değil, sadece gözlüğümü satarım. İyi de satarım kuşkunuz olmasın. Siz de paranızı satıyorsunuz, bu gözlük karşısında. Ben sizi satıcı diye küçümsü yor muyum.? Hayır, efendim.siz alıcı falan değilsiniz. Siz de saticisiniz. Zaten bu dünyada alıcı diye bir şey yok. Herkes satıcı. Herkes gücü oranında bir şeyler satıyor. ..
diye  , kulak misafiri olduğum "satış" konusunda ki polemiğe  tam  giriyordum ki, bizim  çocuk ödendi makbuzunu adamın eline sıkıştırıp 700 lirasını alınca yüzümde eksik olmayan gülümseme ile ( Allahim sen beni boş konuşmaktan koru diyerek )  adamın elini sıkıp kapıya kadar uğurladım.

2 Haziran 2018 Cumartesi

Churchill ve şoför

Winston Churchill, bir program için radyoya yetişmesi gerekmektedir. Bindiği taksi şoförüne biraz dışardan beklemesini söyler. Taksi şoförü
--Bekleyemem. Churchill 'in basın toplantısı var. Onu izleyeceğim
der. Bu cevaptan çok memnun kalan devlet adamı taksiciyi ödüllendirmek için fazladan 100 sterlin verir. Bu hareket karşısında şaşıran şoför ,parayı cebine koyarken konuşur,.
-- S..rim Churchill 'ı . Ben sizi beklerim bayım.

25 Mayıs 2018 Cuma

ÜŞÜME

İnsanlığın en önemli sorunu nedir derseniz,hemen söyliyim. Isınamama sorunudur derim. Yani üşümesidir  insanoğlunun.
Gecen hafta sorsaydınız, adalet derdim. Daha once de insanligın en büyuk sorunu olarak isşizlıği  örnek göstermiştim.  Ama şu an İçin elbette üşümek, yani ısınamamak  dünyanın  hatta kainatın en önemli sorunudur. Eksi 5 derece soğukta munchengladbach tren garında Mehtap'ı beklemem le ilgili bir sorun değil bu. Ne zamandır düşünüyordum zaten. Barınma sorunu da, yiyecek sorunu da bununla birebir ilintilidir. Yeterli beslenmeyen insan doğal olarak üşür de aynı zamanda. Başını sokacak bir dam altı olmayan da üşür. Yeterince uyuyamayan,uykusunu alamayan insan da üşür. Kanı çekilen ,korkan da . Yanliş anlasılan ya da anlaşılamayan insan.... Sevmeyen,sevgisine karşılık göremeyen de. İftiraya ,yalana .adaletsizliğe uğrayan da zaten hiç ısınamaz .
 Önce elleri,ayakları...sonra burnu,kulağı. .onlar geçer,geçmeyen bir iç üşümesi kalır. Ağustos ayında +40 derece de üşür.

Isınmak için açgözlülüğe baş vurur. Her şeyi ister. Hırsızlık yapar,üşür. Hak yer,üşür. Sömürür üşür. Kendi dışında herşeye, herkese savaş açar. Doğayı tahrip eder,katliamlar yapar,savaşlar çıkarır üşür. Isınamaz bir türlü.
Elleri üşür, ayakları üşür, gözleri üşür, fikirleri üşür, davranışları üşür, düşünceleri üşür, gündüzü üşür, gecesi üşür, umudu üşür. Üşümeyen bir yanı kalmaz. Cehennemi sıcaklığı arar durur.
Ne zaman ki bu dünyanın bir ortak vicdanı olur ve herkes bu vicdana uyar,bir şeyler ısınmaya başlar, O zaman savaşlar, sömürü, talan son bulur ; insanlığın üşümesi sona erer.
Hah,Mehtap ta geldi zaten. Hadi şimdi sıcak bir kafe arayalım kendimize.

16 Mayıs 2018 Çarşamba

SOL = VİCDAN

Son İsrail saldırısı ile ilgili israil basını neler yazıyor diye internet sitelerinden takip ettim. Bir şey dikkatimi çekti. Zaten siz de okuyunca göreceksiniz. İyi ki bu dünya da SOL diye bir şey var. Kızarız, yetersiz görürüz,hayalci buluruz,ayakları yere değmemiş deriz,entel muhabbetiyle içinin bosaldıgıni düsunüruz ,modası geçmiş gözüyle bakarız,konuşmaktan başka birşey yapmazlar algısı kazandırmisiz. Bölünmeye yakindirlar,3 solcu bir araya gelse 30 franksiyon çıkar demişiz. En ağır eleştirilerle başbaşa  bıraktığımız SOL siyasetin nasıl bir vicdanı olduğunu bu aşağıdaki 2 gazeteyi özetleyerek okuduğumuzda daha iyi anlıyoruz.
İlki Haretz adlı bir sol gazete. Baş yazısı :
Kudüs te açılan büyük elcilikten mümkün olan en uzak mesafede,geleceği olmayan onbinlerce çaresiz insan yardım çağrısı yaptı. İsrail televizyonlarında bazı haber programları kapana kısılmış 2 milyon insanın trajedisini gösterdi. Bu yürek yakan görüntüler protestoların asıl sebepleri.
İsrail'in sınırlarını savunma hakkı,sınırı geçmeye çalışanlara istediğini yapabileceği anlamına gelmez.
Sınırın 2 tarafındakiler aynı yaşta.bir tarafta askerler ( ki tehdit altında degiller), karşılarında ise çoğunluk silahsız,korumasız, büyük çoğunluğu işsiz gençler.
Bu da Yedioth Aharanot gazetesi,baş yazısı :
İsrail'in bağımsızlığına kasteden ,intihar maksatlı girişimde bulunan onlarca Filistinli öldü. 70 yıldır aynı şekilde davranan Gazzeliler, evlerini korumaya calısmiyorlardı;İsrail'i istila etmeye çalışıyorlardı. İsrail'e girselerdi ne yapmaya niyetli olduklarını açıkça belli ettiler.Hamas'in,pazarlıkta koz olarak kullanmak amacıyla asker  ,sivil kaçırma niyetleri vardı. Eylemi Hamas'in prestijini yükseltmek ve bölgedeki hakimiyetini garanti etmek için gerçekleştirdiler.
Nasıl?
Dediğim kadar varmış di mi?


7 Mayıs 2018 Pazartesi

Ben Almanyadaykene. ...


1534 sefer sayılı THY Sabiha Gökçen ucagi ile Düsseldorf tan havalandigim su an da okey oynamak için açtığım laptop'a  bu yazıları ekliyorum.
Edirne den dışarıya başını uzatmamis 60 yasinda ki bu adamın bir sekilde geldigi  Almanya hakkında size farklı ve bilinmedik bir şeyler anlatması mümkün değil.
Zaten Almanya nin da bir bilinmezligi yok artık. Herkesin öyle böyle bir akrabası, bir dostu illa ki var . Ama yine de ben den duymak isterseniz şöyle söyleyim.
Almanya, park,park,park yine park.
Meydan,meydan yine meydan. Büyük şehirler kadar en küçük yerleşim birimlerinde dahi merkez de bir kilise,onun etrafında kocaman bir meydan.Sonra da etrafi kafelerle ,heykellerle  cevrili yesil alanlar. Biz bukadar yesili ancak Artvin de goruruz. Orada da kismen bakir kaldigi icin. Burada ise yesil insanla barisik bir yasam surüyor.şehir de hem de şehir dışında göz alabildiğince yeşillik.
Almanya'nın bir rengi yeşil ise diğeri de kırmızı.
  Sanki dünyanın tüm kiremitlerini tuğlalarını toplamışlar, buraya getirip ev yapmışlar. Şehir ve kasabalarda çok sayıda tuğla evler görüyorsunuz. Hele köylere yolunuz düştüğünde doğanın yeşili ve evlerin kiremit rengi dışında başka renk size haram sanki. Sivri çatılar, 2-3 katlı tuğla evler,geniş bahçeler ve insansız sokaklar. İşte Almanya. Görenler tüm kuzey ülkelerini aynı şekilde tarif ediyorlar.
Bir de nüfus sorunu göze batıyor. Nerdeyse ülkemiz nüfusuna sahip bu ülkede yuzolcumu bizden az olmasına rağmen metropol denecek büyüklükte şehirleri yok.en büyük şehirleri Berlin,Köln, Münih falan. Nüfusları 6 milyonu geçmiyor bile. Nasıl yapmışsa adamlar sanayi tüm ülkeye yaymislar. Tarımda ihmal edilmemiş. Ekilmeyen boş tarla yok.Köyden kente göç diye bir kavram da yok. Köyler her türlü alt yapıya ve konfora sahip. Evler ,sokaklar bakımlı,  en ücra köye bile düzenli ulaşım varken kentlerde yığılma yok.sessiz ve sakinliği sevenler sayesinde tersine göç yaşıyor ülke.
 Bu 3 ay süresinde tanıştığım tüm Türk dostlarımın büyük çoğunluğu  bir şekilde ülkelerine dönme hayaliyle yaşıyor. Sosyal yardım alanlar bile. Bir çoğu psikolojik rahatsızlıklarını öne sürerek sosyal yardımlarla geçinen insanlarımızın çalışmamak için öne sürdükleri bu gerekçe ilerleyen zamanla gerçeğe donusuyor. Büyük şehirler dışında çalışmayan erkekler tüm gün kahve köşelerinde vakit geçirmekteler. Kürt,alevi ve demokrat kesim dışında ki türkler de Erdoğan'ın popülaritesi hemen göze çarpıyor. Soru üzerine Almanya'nın beğendiğiniz yönlerini anlattığınız da "ya öyle de . Aslında tam da öyle değil " gibi kırık bir türkçe ile gizem yaratıyorlar.
" Ulaşım sorunu diye bir şey yok. Her yere trenle gidiliyor. Ben böyle birşey görmedim " gözlemine karşı konuyla ilgili olsun olmasin sirasiyla şu yanıtlar geliyor.
-Evet oyle
--gidilmesine gidiliyor  tabii...
--Eskiden ulaşım daha kolaydı.
-simdi trenler çok tehlikeli.
--geçen bizim coçuklar Amburg da 2 alman dövmüş.
- Bir bilet almayı unut.Bak nasıl geçiriyorlar kol gibi. Şerefsiz bunlar ya.
-- .Aaa gecén hafta 3 gün bizim evin önünden çöpleri almadılar.
--Bizlere 2.ci sınıf insan gibi davranıyorlar. Bizim buraya katkılarımız olmasa... (bunu söyleyen geldiğinden beri yardımla geçinen biri)
--örö ne kadar artmış Hüsam bi baksen ya..Didim de bizim evin yanında ki yeri de oğlana alalım diyoz.
--hah ha ha. Bak sen bi şey anlatayım. Buraya yeni gelen bir türk arkadaşıyla bara gitmiş. Bira istemişler.  Kadın getirmiş. Bittesön demiş. Bunlar da bilmiyorlar ya bütün gece bitişik oturmuşlar.  Anladın?bittesşön'ü bitişin diye anlamışlar. Ha ha ha.
Bi arkadaş ortamında ben almanyadaykene diye çevireceğim geyiğin kabasını izlediniz.
Uçağımız inişe geçti. Bir başka yurt dışı seferimizde buluşmak üzere çüzzzzz.

--
--

24 Nisan 2018 Salı

Yalan

Mark Twain,bir yemekte yanında ki kadınla konuşmaktadır.
--Ne kadar da güzelsiniz. ..
Kadın ise acımasızdır.
--Ne yazık ! Ben size aynı komplimanı yapamayacağım.
Mark Twain altta kalmaz.
--zararı yok. Benim gibi davranın ,yalan söyleyin.

8 Nisan 2018 Pazar

Hafiza

Atilla İlhan ,hiç bir şiirini ezbere bilmez. Refik Durbaş ta öyle. Oysa eski şairler bir çok şiirini ezberden okurmuş. Ahmet Arif'in bu konuda ki tesbiti şöyle :
---polis baskısından bir çok şiiri kağıtlara yazmaz,hafızamızı kağıt niyetine kullanırdık.

5 Nisan 2018 Perşembe

Haşim 'in mutluluğu

Ahmet Haşim ölüm döşeğinde evlenmesini şu şekilde ağzından kaçırır,

--Ohhh, ben de herkes gibi ardımdan gözleri yaşlı bir dul bırakacağım ya,ne mutlu bana!

14 Mart 2018 Çarşamba

Şiir okuma

Şair Özdemir Asaf, lise de edebiyat öğretmenine sitem etmektedir.
--Hocam,herkese şiiğ okutuyogsunuz, ama bana okutmuyoğsunuz. Bu sebebi nediğ?
Hocası gülerek,
--Oğlum Asaf,sen şiir okumuyorsun,şiirin içine okuyorsun!

8 Mart 2018 Perşembe

Prenses bacağı

Prenses Juliana ve eşi Belçika da bir plajda guneşlenmektedirler.Sahilde oynamakta olan bir çocukta annesine prensesi göstererek,
--Ne kalın bacakları var kadının? Boru gibi.
 Konuşmayı duyan prenses cevap verir.
--Elbette,. İleride tüm Hollanda'nin yükünü onlar çekecek.

Ülke batırmaca

Malta'ya İngilizler tarafından sürgüne gonderilenler arasında Enver paşa'nin babası da vardır. Süleyman Nazif,yol arkadaşına yaklaşır ve
--paşam size bir İngiliz gelin bulalım der.
Adam şaşırır.
--Nereden çıktı Nafiz ?
Süleyman Nazif,büyük planını açıklar.
--oğlunuz Enver Paşa koca imparatorluğu batırdı. Bir İngiliz oğlunuz olursa mukadderdir, o da İngiliz imparatorluğunun hakkından gelir.

2 Mart 2018 Cuma

Neyzen Tevfik

Tanidiklarindan biri, yazdığı roman müsveddelerini Neyzen Tevfik'e göstererek fikrini sorar. Neyzen,beğenmediğini ifade edince,adam:
--ama siz hiç roman yazmadınız ki
der. Neyzen Tevfik şu cevabı verir.
-- Evet. Ayrıca ben hiç yumurtlamadim. Ama yumurtanın tazesini,bayatından ayırt edebilirim.

25 Şubat 2018 Pazar

Öğüt

Bir şemsiye tamircisi ,görüşlerini almak için shekspir'e şiirlerini gönderir . Shekspir,kısa bir mektup yazar.
--dostum,siz şemsiye yapın.Hep şemsiye yapın. Sadece şemsiye yapın.

17 Şubat 2018 Cumartesi

Erzurum soğuğu

İran İslam devriminden sonra Humeyni'nin gazabından kaçan bircok İran'lı Erzurum'a sığınır . Ancak anlatılmaz bir soğuk vardır. Bir 12 mart günü davul zurna ile uyanırlar. Merakla sorarlar bakkal'a,
--Dadaş, hayırdır? Bu ne gürültü?
Bakkal,
--bu gün bizim düşman işgalinden kurtuluşumuz. Bayramımız  deyince,Acem,şaşırır.
--Gardaş siz niye sevinirsiniz? Bırakın da onlar bayram etsin.

14 Şubat 2018 Çarşamba

Teselli

Arkadaşı , icerlemektedir.
--ya alt tarafı 20 dakika ya.20 dakika için vapuru kaçırdım.
Orhan Arı ,teselli eder.
--sıkma canını. 1 dakika da olsa kaciracaktın zaten.

10 Şubat 2018 Cumartesi

Özlü söz

Ermişlik konusunda ünlü bir seyh'in kapısını çalarlar.
--efendi hazretleri
derler.
--sizin buyurdugunuz gibi "hayat,bir bardak şarap gibidir " sözünü araştırdık, sorduk,soruşturduk, aramızda tartıştık. Ama bu derin sözle ilgili ulvi gerçeği kimse bilemedi.
Efendi hazretleri kısa konusur.
---E.öyleyse hayat şarap gibi değildir.

6 Şubat 2018 Salı

Yaş var

 Fenerbahçe Stadı ile Kızıltoprak arasında yer alan Papazın Bağı, dönemin en ünlü gezinti yerlerinden biriydi. Aileden zengin olan Bahriyeli Davut Bey, burayı eş-dost uğrak yeri bir gazino gibi işletiyordu. Bu dostlardan biri de Ahmet Rasim'di tabii... İri yarı, güçlü kuvvetli bir adam olan Davut Bey, hoşlanmadığı ya da içkinin dozunu kaçıran müşterilerini,
- Haydi bakalım, bugün anamın ölüm yıldönümü, başka içki yok, diye savardı başından Bir gece, yine böyle müşterilerden birini başından savmaya çalışırken adam çıkışıverdi, Ahmet Rasim'in masasını göstererek,
- İyi de, onlar niye içip duruyorlar öyleyse!
Bu sözü duyan yazar, masasından seslendi adama:
- Biz ailedeniz... Yas tutuyoruz.

1 Şubat 2018 Perşembe

Esrar

Polis,Esrar içilen bir eve baskın yapar,evdekileri gözaltına alır. Durumu kavramaya çalışan yaşlı bir komşuya da açıklama yapar.
--bu gençler Esrar içiyordu
Yaşlı kadın ,
--Esrar falan bilmem de çok fakir cocuklardi. Bazen bir sigarayı 5 kişi içtikleri olurdu.

26 Ocak 2018 Cuma

Avukat

Çırak koşarak bahçe sahibi adama gelmiş.
--bostan'a bir öküz le bir avukat girdi ne yapayım?
demiş. Bostancı cevap vermiş.
--öküzü bırak, avukatı kovala.öküz en fazla mahsulü yer,avukat tüm bahçeyi elimizden alır.

25 Ocak 2018 Perşembe

Diyojen

Büyük İskenderun, Diyojen'ı mezarlıkta kemikleri karıştırırken görür. Ne yaptığını sordugunda şu cevabı alır.
--Babanızın kemiklerini arıyorum. Ama hangisi babanıza, hangisi köleler ait belli olmuyor.

22 Ocak 2018 Pazartesi

Yalan

Sanat dostları birliği toplantısında, Behçet Kemal Çağlar,  konuşuyor.
--Bugün  konu olarak Yahya Kemal Beyatlı 'nın "yalan'a methiye" isimli şiiri üzerinde duracağız. Herkes şiiri biliyor Di mi?
Herkes olumlu bir şekilde başını sallayınca, konuşmasını sürdürür.
--tam da konusunu bulmuşum.  Çünkü, Yahya Kemal'in böyle bir şiiri yoktur.

11 Ocak 2018 Perşembe

köpek

Fuzuli ve Ruhi devrin padişahının sarayında bir davete icabet etmişler. Eften püften şeylerle kopmayacak dostlukların adamı olan bu iki arkadaş cennetten bi köşevari sarayın muhteşem güzel bahçesinde dolaşırlarken; Şair Ruhi'nin aklına muziplik gelmiş;
Ruhi :
Ya Fuzuli dostum şu cennet gibi bahçenin şu güzel çiçeklerin içinde şu gözalıcı işlemeli duvarların dibindeki köpeği görüyormusun?
Fuzuli :
Görüyorum ya Ruhi ?!
Ruhi :
İşte o köpek bu sarayda fuzuli !!!
atılan taşı tekrar gediğine koymak için bir an düşündükten sonra;
Fuzuli :
Doğru söylersin ya Ruhi...
Bas kuyruğuna çıksın ruhi !!!

10 Ocak 2018 Çarşamba

İLETİ

11. yüzyılda halep prensine* bağlı antakya valisinin sekreteri, iki müslüman gemisinin tüm mürettebatıyla battığını efendisi adına prense şu şekilde iletmiştir;

esirgeyen ve bağışlayan allah adına. allah prense kuvvet versin ki iki kayık, yani iki gemi, girdap, yani dalgalar yüzünden, devrildi, yani battı ve herkes kayboldu, yani öldü.

halep prensi valisini şu şekilde yanıtlamış;

mektubun bize geldi, yani ulaştı ve biz onu anladık, yani okuduk. sekreterini döv, yani ona vur ve yerine başkasını getir, yani onu kov. çünkü o ahmak, yani aptaldır. hoşçakal, yani mektup bitti.

9 Ocak 2018 Salı

şiir aşkı ve keçi


17. yüzyıl divan şairlerinden Nabi'yi hapse atmışlardı. Şair zindanda bile şiir okuyordu. Ve ne zaman ağzından dizeler dökülmeye başlasa, mahkumlardan biri ağlamaya başlıyordu. Bu durum Nabi'nin hoşuna gidiyordu tabii. Demek ki okuduğu şiirler, ağlatacak kadar etkiliyordu insanı.
Bir gün dayanamayıp sordu:
- Baba, ben şiir okurken niye ağlıyorsun?
Mahkum, önce çekindi. Ama Nabi'nin ısrarları
karşısında çaresiz kaldı.
- Ben memlekette çobandım, dedi. Sürümde çok sevdiğim bir de keçim vardı. Sen şiir okurken, sakalın titremeye başlayınca, aklıma keçim geliyor da..

8 Ocak 2018 Pazartesi

CAN SIKINTISI

    Ali Ekrem Bolayır, babası Namık Kemal'den bir mektup alır. Oldukça kısadır mektup:
"Ekremciğim, ne yapacağımı bilemediğimden sana mektup yazıyorum. Ne yazacağımı bilemediğimden de sözlerime son veriyorum.
Gözlerinden öperim..

6 Ocak 2018 Cumartesi

gavur- müslüman

18. yüzyıl divan şairlerinden Keçecizade İzzet Mola bir tanıdığının yalısına misafir gitmişti. Yalıda başka misafirler de vardı. Bir ara iki kayıkla Fenerli Rum zenginlerinden Hançerli Bey denizden geçiyordu. Hançerli Bey, Arapça, Türkçe ve Farsça'ya Rumca kadar hakim, kültürlü bir adamdı. O sırada misafirler arasında bulunan hoca kılıklı, cehaletiyle tanınmı§ biri ortaya laf attı: 
- Süphanallah. Şu Hıristiyan zat, Arapça bilirmiş, Acemce bilirmiş, tefsirden anlarmış, diyorlar. Nasıl oluyor da, bunca bilgisiyle Müslüman olmuyor? 
Dilini tutmasını pek beceremeyen Keçecizade hemen atıldı: 
- A efendi, ya siz bu kadar cahilliğinizle niçin gavur olmuyorsunuz?