31 Aralık 2024 Salı
ŞAİR'İN İYİSİ...
Sedat Simavi, diken dergisi için Yusuf Ziya Ortaç'la miazhi yazılar yazması için görüşme yapmaktadır. Yusuf Zİya,
--Şiir de yazarım der. Bir şiirinden örnekler verir.
Sedat Simavi
--Güzel ..Güzel der. Ama sen iyi bir şair olamayacak, hem de iyi bir mizah yazarı olacak kadar zekisin. Bu yolda devam et.
SULHİ DÖLEK
CANLI CANLI
Kırıkhan da sinemadan bozma bir salonda oynuyoruz.Kapıda ki bilet satıcısı,
--Haydeee! Canlı bunlar, canlı canlı!
Adama yanaştınm sordum.
--Sen gişeci misin?
--Yok abi diyor. O bUgün izinli. Yerine ben bakıyorum.
--Sen necisin?
--Çarşı da balıkçıyım abi. ABDULLAH ŞAHİN
SENİN PARAN ,SENİN HARCAMAN OLSUN
Baykal Kent, yemeğe içkiye aşırı düşkün biriydi. işşiz kaldığı bir gün Muzaffer Hepgüler'e başvurup,
--Abi para mara istemem. Hangi rol de olsa oynarım. Yemek paramı ödersin yeter demiş.
Muzaffer Hepgüler de ,
--Bu zaman da böyle ucuz oyuncuyu nerden bulacağım diye düşünmüş olmalı ki, tamam demiş. Daha turnenin başların da Muzaffer Hepgüler,Çıldıracak gibi olmuş.
--Yeter!.. Yeter !.. Bu herif beni batıracak. Al kardeşim en yüksek oyuncu maaşını. Kendi paranla istediğin gibi ye-iç demiş.
ABDULLAH ŞAHİN
27 Aralık 2024 Cuma
TAŞ
Keçecizade Fuat Paşa’ya atfedilen bir nükte vardir:
Muhaliflerinden biri, Babiâlî'nin parke döşenerek genişletilen caddesini över ve
pek münasip biri yapildigını söyler Paşa, "Bize atılan taşlarla döşedik ," cevabı verir. ilbey ortaylı
26 Aralık 2024 Perşembe
YAŞLILIK ,HER ŞEYİN SEBEBİDİR
YUSUF Ziya Ortaç ile kendinden yaşça oldukça büyükolan Cenap Şahabettin arasında atışma vardır. Cenap Şahabettin atışma sonucu ağzını bozunca ,Yusuf Ziya yaşlılığını yüzüne vuracak bir fıkra anlatır.
--Adam doktora gitmiş,uyuyamadığını söylemiş. doktor önemsememiş.
--Yaşlılıktan beyefendi demiş.
--Doktorcuğum dizlerimde ağrıyor,yürüyüşüm değişti.
--Hiç endişe etmeyiniz. Yaşlılık sebebi.
--Görme kudretim de azaldı. Kulaklarımda iyi duymuyor.
--Katiyen üzülmeyiniz.Bunlar hastalık sayılmaz. Yaşlılıktan.
--Be terbiyesiz adam. Sen yaşlılıktan başka söz bilmez misin?
--Valla bey baba, sizin bu öfkeniz de yaşlılıktan demiş.
YUSUF
ÖLEN MESLEK
Akbaba'nın basıldığı matbaanın yöneticisi Yunus bey,titiz ve sert adamdır. Yusuf Ziya Ortaç, matbaaya uğradığında Yunus beyi salya sümük ağlarken görür.
--Öldüüü,öldüüü diye bağırmaktadır.
Yusuf ziya, telaşla sakinleştirmeye çalışır.
--Yunus bey, lütfen sakin olun. Alın şu suyu için. Hay Allah ne oldu böyle? Kim öldü?
Yunus bey, dudağını bükerek,
--Bu meslek der. Bu meslek öldü beyim.
Meğer,yardımcılarından biri,hazırladığı çizgi çerçevenin 3 köşesinde noktalı bağlantı , bir köşesinde de noktasız bağlantı parçası kullanılmıştır.
24 Aralık 2024 Salı
YÖRÜĞE GÖRE İSLAMIN ŞARTI
Rahmetli Menderes bir gün Antalya’ya gezmeye gider. Oradan dönüşte bir ağacın altında dinlenirken yörüğün birini sığırlarını güderek yaylaya gitmekte olduğunu görür. Yanındakilere dönerek:
- Ben bu yörüğe takılacağım, der.
Yanındakilerden biri de:
- Sakın bir yörüğe bulaşmayın başbakanım, ters olurlar, der.
Ancak Başbakan adamın sözünü dinlemez ve yörüğün yanına giderek:
- Amca islamın şartı kaçtır? diye sorar.
Bunun üzerine yörük:
- Antalya’dan çıkarken beşti; ama şimdi hükümetin başına arkadan cepli bir puşt koymuşlar o zamladıysa bilemem, diye cevap verir. Mustafa Kuş
KRAL BİZİZ..
1900 yılı sıralarında Türkiye'deki Yunanlı unsur 5 milyona ulaşmıştı ve bunun 600 binden fazlası İstanbul'da yaşıyordu ki, bu miktar da İstanbul nüfusunun yarısından fazlaydı.Hatta Abdülhamit ile ilgili güzel bir fıkra anlatılır:
"Bir zamanlar Theodoros Deliyannis, oldukça büyük bir heyetle İstanbul'a gitmiş ve Abdülhamit'i ziyaret etmiş, o da kendisine şunları söylemiş:
'Majesteleri (Kral I. Yorgos)'ne söyleyin, Yunanlıların kralı o değil benim. Çünkü benim Yunanlı halkım onunkinin üç mislidir."
Thomas A. Vaidis--Bir Yunanlı Gazeteci Gözüyle Atatürk
FİRAVUN BÖYLE OLUNUR..
--Ah Firavun , seni kim despota çevirdi? diye sorar sadık bir adamı
Muktedirin alaycı cevabı ise, "Hiç kimse yoluma çıkıp beni durdurmaya çalışmadı," olur.
23 Aralık 2024 Pazartesi
İLK SERGİ
Fahrünnisa Zeyd 1944’de eserlerini sergilemek ister. Maçka’da bulunan Ralli Apartmanında 170 resmini sergiye açar.
Çok heyecanlıdır. Apartman dairesinde kimse sergiye gelmez diye söylemde bulunanları dinlemez.
O sırada kapısına gaz kontrol memuru gelir. Eserlerini bu gaz memuruna gösterir.
O gaz memuru kim mi?
Havagazı Şirketi’nde gaz kontrol memuru olarak çalışan YAŞAR KEMAL’dir.
18 Aralık 2024 Çarşamba
HİLMİ YAVUZ VE SİGARA
Hilmi Yavuz sigarayı buraktığı halde, elinden siğarası eksik olmazdı. Yakmadan sürekli elinde tutar, arada içiyormuş gibi de yapardı.Bu hareketini de şöyle açıklardı:
--sigarayı ‘bırakmadım , sadece sigara içmiyorum . Bu meret, ağzımda tütmüyor ama gözümde tütüyor!
15 Aralık 2024 Pazar
İKİNCİ YENİ
Cemal Süreya ile TRT2’den birileri ölümüne yakın evinde röportaj yapmıştı.
Bir ara muhabir İkinci Yeni’nin ne olduğunu, nasıl tarif edilebileceğini sordu.
Cemal çok güzel bir öykü ile İkinci Yeni’yi anlatmaya başladı.
“Bunun için önce masaya bir atlas açacaksınız ama denizler, nehirler yere dökülecek diye korkmayacaksınız” diyerek söze girdi
. “Farzedin di” dedi,
“Ortaköy’de sevgilinizle kavga ediyorsunuz. Öyle bir laf ediyor ki, zıvanadan çıkıp kızı denize atıyorsunuz, sonra arkasından kendinizi de. Sarayburnu’ndan Marmara’ya, Çanakkale Boğazı’ndan Ege’ye açılıyorsunuz. Mesina Boğazı’ndan geçip Cebelitarık’tan Atlas Okyanusu’na çıkıyorsunuz. Barbados’tan Jamaika’ya, oradan Panama Kanalı’nı aşıp Büyük Okyanus’a geçiyorsunuz. Cava ile Sumatra arasından Hing Okyanusu’na, derken Kızıldeniz’e giriyorsunuz. Süveyş’ten geçip, Limasol açıklarından Meis’i görüyorsunuz. Oradan dönüp bizim denize giriyorsunuz. Nihayet kız Burgaz Adası’nda karaya çıkıyor. Ardından da siz. Kızı yakalayıp kalın bir dut ağacına bağlıyorsunuz. Sonra ona zorla çingene müziği dinletiyorsunuz. İşte İkinci Yeni budur.”
31 KUŞAĞI
Evet biz 31 kuşağıyız.
Ben ilk otuzbirimi Jules Verne okurken çekmiştim. Cemal Süreya da ilk otuzbirini bir karikatüre çekmiştir. Yoksulluğa bak, o kadar yoksul ki, resim alacak parası bile yok.
Ergin Günçe 31 konusunda tam bir uzmandı. “Sağ elinden sol eline alınca, başkasının eline vermiş gibi oluyor” derdi.
Cemal Süreya da herkese hangi elle 31 çektiğini sorardı. Soracak tabii, biz 31 kuşağıyız hem de 31 doğumluyuz, sizin gibi doluya değil, hep boşa akıttık. ECE AYHAN ÇAĞLAR
CEMİL MERİÇ' İN PARİS'İ
Cemil Meriç, gözlerinin açılması umuduyla gittiği Paris'te, tedavisi sonuç vermeyince bunları yazar:
“Ben göremedim Paris’i….
Paris evde yoktu…
ben rüyada gördüm Paris’i,
gülümsedi ve kayboldu.
Yıllar yılı seyreden gözlerim Paris’te kapalıydılar.”
EDEBİ BİLMECELER
Peki ,sana bir soru. Cemal süreya ,Kadıköy sahil de gezerken neden hep ceketinin düğmelerini ilikler?
Sahilde rüzgar çarpmasın diye dir.
Bilemediniz. Heran önüne Fazıl Hüsnü Dağlarca çıkbilme olasılığı vardır da ondan.
14 Aralık 2024 Cumartesi
PİYANGO DAN KAZANMAK
Naşid Bey, sahnede hayli yorulup hastalıkların kendini sık ça yakalamaya başladığı dönemde Beyazıt'ta bir Piyango bayii dükkanı açmıştı. kendisiyle röportaj yapan bir gazeteci soruyor
- Tiyatro dan sonra piyangoculuk ?
- Milli piyango bileti alırken beni gören bir Musevi dostumun aklıyla bu işe girdim.
"Naşid eğer piyangodan mutlak kazanmak istiyorsan bilet sat" dedi. Ben bu sözü Şehir Tiyatro su'ndan Hazım'a söyledim. O Beyoğlu'nda, ben Beyazıt'ta talih kuşu işine girdik.
13 Aralık 2024 Cuma
N'AYIR, N'OLAMAZ !
“Abdurrahman Palay diye dublaj da bir arkadaşımız vardı. Abdurrahman Palay’ın konuşması çok tembeldi. Yavaş konuşurdu. Bir de bizim bir tahtamız vardı, hani nota konan tahtalara benzeyen. Senaryo oraya konurdu... Onun bir de dirsek dayanacak yeri vardır. İşte, Abdurrahman oraya dirseğini dayar, elini de çenesinin altına koyardı. Hem yavaş konuşması hem de o baskıyla ondan ‘hayır’ çıkmazdı. Elini ayıracaksın ki ‘hayır’ çıksın, onun yerine ‘nayır’ çıkardı. ‘Abdurrahman çek şu kolunu.’ derdik ama çekmezdi. İşte o ‘nayırlar’, ‘nevetler’ Abdurrahman’dan bize kötü bir yama oldu. Yoksa hiçbirimiz ne ‘nevet’ derdik, ne de ‘nayır’ derdik.” (JEYAN TÖZÜM)
10 Aralık 2024 Salı
SOL'UN DEĞİŞMEZ RAHATLIĞI
1931 yılı bir kış gecesi dört komünist Nazi tehlikesine karşı toplanmışalardır. Albert şöyle der:
‘Nasyonal Sosyalistler Almanya gibi kültürlü ve gelişmiş bir ülkede asla iktidar olamazlar. Alman halkı asla böylesi barbar bir topluluğa iktidarı teslim etmez’.
Bruno daha da rahattır ‘Naziler iktidara gelseler bile uzun süre tutunamazlar ki, bariz cahillikleriyle ülkeyi idare edecek birikime sahip değiller. İki seneye kalmaz yıkılıp giderler”.
Aralarında en rahatı ise Claus’tur.
‘Nazilerin iktidarı almaları aslında daha iyi, zira bu durumda çelişkiler artacak, işçiler gerçekleri görecek ve bu da daha güçlü bir anti faşist bilinç oluşturacak! Yaşamın diyalektiği bazen böyle çalışır’.
Dietrich sessiz kalır hiç birine hak vermemekle birlikte, kafası karışmıştır ve ne diyeceğini bilemez.
Üç sene sonra dört arkadaş Dachau temerküz kampında yine yan yana gelmiş, kurşuna dizilmeyi beklerlen Diterich arkadaşlarına dönerek
‘Gördünüz mü ....in diyalektiğini’ der.
7 Aralık 2024 Cumartesi
FEDAKAR ANA!
Ana, dört çocuğuna evde bulunan dört yumurtayı da pişirmişti. Çocuklar, seyrek pişmiş olan yumurtaya iştahla bakıyorlardı. Ana da sütleri doldurup yer sofrasındaki yerini aldı. Ekmeği parçaladı. Çocuklarının önüne koydu. Çocuklar yumurtalarını soyarken, Küçük Ali,
-Ana sana yumurta yok mu? Al benim yumurtayı…Dedi. Ana,
-Ana sana kurban olsun Alim. Anaz ölsün çocuklarıma olsa da pişirsem. hepiniz yumurtasının yarısını versin. Anaza yeter.
ŞİİR SEVMEYENLER..
Orhan Veli 'yi kaldığı otelde polisler sıkıştırır,o yokken odasına girerler,kitaplarını karıştırırlar,hatta otelciye göz dağı verirler. Otelci, dayanamayıp sorar:
--Orhan bey, otel parası bile veremeyen Fakir bir insansınız. Polisler, ne isterler sizden?
--Ne bileyim ben der Orhan Veli. Şiirde sevmez ki onlar. (Sıddık Akbayır)
6 Aralık 2024 Cuma
BURADA YAŞ, İŞİ BOZAR !
Geçen sene İzmir de kitap fuarındayız. Ben de Tunç Soyer'in davetlisi ve onur konuğuyum. Kitap imzalıyorum. Bir genç kız tüm kitaplarımı almış imzalatacak. Bir kısmını imzaladım, sonra kıza dedim
--Sabahtan beri çok yoruldum. Dilim damağım kurudu.Bir ara versek. Dışarda bir çay içeyim , İsterseniz sizde buyrun dedim. Kız sevindi. Dışarda bir kafe ye çıktık. Kız da sevimli ve güzel bir kız. O ara garson geldi, bana
--Ne içeçen amca dedi.
Benim keyfim kaçtı tabi. Bana ne zaman paristen döneceksin,dediklerinde bunu anlatıyorum. Yaş ne olursa olsun flört insani bir duygudur ve bunun özgürce yaşanması gerekir. NEDİM GÜRSEL
DOSTUN BÖYLESİ
Bertoll Brecht, homeseksüel bir kral hakkındaki eski bir ingiliz dramını sahneler. Dostu komedyen Karl Valentin'i davet eder. Oyunla ilgili görüşlerini merak etmektedir. Karl Valentin, oyundan çok şövalye giyimi,kılıç ve mızraklarıyla ilgilidir.
--Umarım der oyunun tutmaz. En kısa zamanda da repertuvarından çıkarırsın.
Brecht,şaşırır.
--Çünkü der,kostümlerin çok güzel.Münihli eşkiya şövalyeler diye bir oyunum olacak.Onlaraihitacım olacak.GERD SEMMER
ARKADAŞLIK
Bertoll Brecht'in çocukluk arkadaşı, dünya savaşında Gönüllüler Kıtasına yazılır. Şair çok üzülür ve Şehit düşerse cenazesine gelmeyeceğini yazar.Daha sonra yazdıklarından pişmanlık duyar. Ve yeni bir mektup yazar .
--Bu konuyu düşündüm. Aptallık, küskünlük için bir neden olmamalı.Şimdi sabırsızlıkla şehit düşmeni bekleyeceğim ve cenazene geleceğim.
Mektup etkili olur ve arkadaşı cepheye gitmekten vazgeçer. ANDRE MÜLLER
TEPKİSİSİZ...
Ayberk Çölok’la Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan başlayıp Devlet Tiyatrolarında devam eden arkadaşlığımız vardı… İzmir devlet tiyatrosunda çalıştığımız günlerdeydi… Bir gün beni kolumdan tutup Konak meydanına götürdü. Karşılaştığımız herkese “Nereye gidiyorsun?” diye sormaya başladı. Aşağı yukarı kırk kişiden aldığımız cevaplar hep birbirine benziyor; “işe gidiyorum”, “kardeşime gidiyorum”, “hastaneye gidiyorum” vb. sonra bana dönüp “görüyorsun ya” dedi. “Bir kişi bile ‘Neden soruyorsun, sana ne?’ demedi. Bu kadar tepkisiz bir millet olduk işte!”.
Şener AYTEMUR 2013
5 Aralık 2024 Perşembe
CEHALET BORCU
Hasan saka ,mülkiye de iktisat hocamız idi. Notu bol, esprisi fazla idi. Öğrencilerin derse katılımını özellikle teşvik ederdi. Hiç söze karışmayanlara da kızardı.
--Hiç olmazsa öksür de sesuni duyayım derdi.
Siyasi konularda afaki kuşmalara tahammül edemez,
--Bilesunuz ki gençler, cehalete çok porcumuz vardur derdi sezai kurdoğlu
SANAT SANATTIR
Ruhi Su'nun katılacağı Drugstore diye bir gece kulubü açılışına davet edildik. Yolda kendi aramızda tartıştığımız konuyu program sonrası Usta sanatçıya da sorduk.
--Sizin gibi bir sosyalist sanatçı nasıl olur da böyle burjuva bir mekanda sosyeteye türkü söyler?
--Sanat ,sanattır. Sanatın mekanı olmaz.Ben dağ başında kurda kuşa da çalar söylerim,burada bu terbiyeli ve aydın insanlara da..İBRAHİM HİTAY
4 Aralık 2024 Çarşamba
RESSAMLIK HAKKI...
TİP milletvekili Çetin Altan,o günkü toplantısına çok geç geldi. Ben de basın mensuplarını temsilen
--Sayın vekilim, Toplantıyı partiniz ilan etti. Bizleri kaç sattir bekletiyorsunuz.Bir sosyalist olarak size yakıştıramadım dedim.
Çetin Altan, güldü. Bir fıkra anlatayım dedi.
Efendim Osmanlı da bir ressam, üsküdar taraflarında bir konak tutmuş. Eve gelen kadınların hesabı yok. Mahalleli huylanmış. İmam başta herkes konağa baskın yapmışlar. Ne görsünler, Ağzında piposu, eli paletli ve fırçalı bir adam,karşısına hafif dekolteli bir kadın oturtmmuş resmini yapıyor. Rressamın da paşazade olduğunu öğrenen ahali geri dönmüş. Ama ahali arasında ki bir bıçkın, gördüklerini kendi de uygulamaya kalkmış.gİZLİDEN EVE KADIN ATMAYA BAŞLamış. Mahalleli bu sefer bıçkının evini basmış. Yatakta yakalanan adam bas bas bağırmış.
--Yahu ben resim yapamayacak mıyım? İBRAHİM HİTAY
28 Kasım 2024 Perşembe
KAMRAN İNAN
kamran İnan,bir dönem Dışişleri Bakanlığında ki Bir dostuna şöyle içini dökmüş;
Bitlis’e gidince hain ;
Ankara’ya gelince Kürt ;
Avrupaya gidince Türkiye’nin güçlü sesi geldi diyorlardı.
27 Kasım 2024 Çarşamba
RUS- JAPON VE TALAT BEY
1904-5 senesindeki Rus-Japon muharebesinde Rusların hezimete uğraması üzerine Üsküdarlı Talât uzun bir manzume yazmış ve Rusların hava yumuşadığı zaman son darbeyi yiyeceklerini tahmin ve temenni ederek bir cinas yapmış,
Ey Rus! Çözülsün hele bir kerre şu donlar
Elbette sever silsileni korkma Japonlar
demişti.Bu manzumeyi İkinci Abdülhamid'e okumuşlar.Pek hoşuna gitmiş .Talât Bey'e 300 altın göndermiş. " DERİN TARİH DERGİSİ
26 Kasım 2024 Salı
KULLANIM DIŞI
Gazeteci Neriman Cahit, bir sergide Rauf Denktaş ile karşılaşır. Biraz sohbet edildikten sonra Rauf Denktaş Neriman Cahit’e: “Yahu Neriman Hanım, benimle hiç röportaj yapmıyorsun. Benimle ilgili hiç yazı yazmıyorsun” der.
Neriman Cahit de; “Yazayım da beni kullanasın!” diye yanıtlar Denktaş’ı.
Rauf Denktaş,hanımı Aydın'a bakarak şu karşılığı verir: “Ben Aydın’ı bile yıllardır kullanamıyorum. Yok seni kullanacağım!”
(yeni düzen kıbrıs)
25 Kasım 2024 Pazartesi
NE ANLARSAN O !
Bir yazara sorulacak en kötü soru “ne anlatıyorsun” dur.
Anna Karenina’nın ilk yayımlandığı 1877 yılında bu meş’um soruyla karşılaşan Tolstoy,
“Anna Karanina’da ne anlatttığımı anlatabilmek için onu size ilk cümlesinden son cümlesine kadar okumam gerekir” der.
dostoyevski ise,
--Baylar ,yemin ederim ki, herşeyi anlamak aptallıktır der.
(Piyangodan Çıkmadı Hasan Ali Toptaş… )
HEP AYNI YAZAR OKUNMAZ
Hasan Ali Toptaş, gençliğinde Bekir Yıldız hayranıdır. Yazar, Denizli’ye geldiğinde , yazdıklarını bir şekilde üstada okutur. “Yazmaktan vazgeçme” der Yıldız ve sorar
“Hangi kitaplarımı okudun”,
“Hepsini” yanıtını alınca Bekir Yıldız,“Artık beni okuma. Hiç okuma” der.
O an içi burkulan Hasan Ali, yıllar sonra dergilere yolladığı hikâyelerin editörler tarafından” tıpkı Bekir Yıldız gibi yazıyorsun” diye geri çevrildiğini görür ve ayrı bir dil kurmaya çalışır. . Kaynak: Piyangodan Çıkmadı Hasan Ali Toptaş…
İMLA BİTMEZ.
Do Sesi adlı hikâye kitabı yayımlanmadan önce Ferit Edgü’ye “bugünlerde ne yazıyorsun” diye sorduklarında; Edgü,
“Bitmiş bir dosyam var, nicedir onun virgülleriyle uğraşıyorum” der Kaynak: Piyangodan Çıkmadı Hasan Ali Toptaş…
KAPİTALİ İNKAR ETMEK
TİP, doğuda bir vilayette bir toplantı organize etmiş. Mehmet Ali Aybar muhalifi bir Tip'li Aybar’ın daha evvel kullandığı bir sözden yola çıkıp onu suçlamaya kalkışır. Aybar demiştir ki: Kitaplar, fotoğraflar gibidir. Bir kitap bir hakikati ifade ediyorsa eğer, bu her daim böyle olacak değildir. Bu hakikat, o anla kaimdir. Tıpkı bir fotoğraf gibi. Yani, başka hakikatler daha sonra vuku bulabilir. (Bu da demek oluyor ki Karl Marx’ın Kapital’i de bir hakikate işaret eder ama bu zamanla yitirilebilecek bir hakikattir, sonsuz değildir.)
Suçlayıcı grup üyesi bağıra çağıra “Arkadaşlar!” der, “bu adam, bu sözleri ile Marx’ın Kapital’ini açıkça inkar ediyor!”
O esnada grubu sessizce dinleyen, kendinden emin bir adam, bu ahmakça ithama daha fazla dayanamaz, cevap verir:
“Ulan, biz buraya Allah’ın kitabını inkar ettik de geldik, Kapital de neymiş!” Kaynak: “Milli Şef’in Treni Niçin Beyaz?” - Bir ‘Şair’ Olarak İsmet Özel’in Portresi
BUNDA YANLIŞ OLMAZ
OSmanlı devrinde edebiyata düşkün bir bürokrat müdür olarak atandığı yeni devlet idaresinde imlaya yazıya verdiği önem ile çalışanlarına kök söktürüyor, Önüne getirilen her evrakta kırmızı kalemini çıkarıp okurken yanlış gördüğü kelimelerin üzerini çiziyor,yeniden yazmalarını istiyormuş.Bu disiplinden memnun olmayan bir görevlisi ise bir yazı ile müdürün karşısına çıkmış. Müdür, yine alışılagelmiş hareketini yapıp kırmızı kalemini çıkarınca memur, duruma müdahele eder.
--Müdür bey, bunda yanlışlık bulamazsınız. Sen değil,gökten peygamber gelse bu metni değiştiremez der.
Müdür şaşırır,
--Niye ? diye sorar.
Memur,
--Çünkü bu yazdığım fatiha suresidir der.
RONİ, İRONİ YAPARSA...
Roni Marqulies, 12 Eylül sonrası yazılarında Rahmi Morgul müstear adını kullanırdı. Bir gün hayalinde Onunla yüzleşti.
Roni M---Rahmi biliyor musun benim kitaplarımı kitapçılarda yabancı yazarlar bölümüne koyuyorlar.
Rahmi M--Eeee ne olmuş yani? Yine ironi mi yapıyorsun Roni?
22 Kasım 2024 Cuma
YÖRÜĞ'E TALKIN
Yörüğün biri sahile göç edileceği sırada ölür. Çocukları paniklerler ve ne yapacaklarını bilemezler. Bir şekilde cenazeyi yıkayıp kefenleyerek gömerler.Fakat talkını verecek hocayı bulamazlar. Tam düşünürlerken yoldan yaşlıca bir adamın geçtiğini görürler. Hemen adamı yolundan çevirerek: - Bizim bir cenazemiz var; ancak talkın verecek birini bulamadık. Sen verir misin? derler.
Adam itiraz ettiyse de dinletemez. Bakmış kurtuluşu yok başlar talkına:
- Ovaya inersin, yersin koruğu,
- Dağlara çıkarsın yersin eriği
- Neyine sıkıldın da öldün?
- Hey canına yandığımın koca yörüğü. İbrahim Kılınç
GAZETECİNİN EN İYİ BECERDİĞİ
‘’Stockholm’e gelen üç gazeteci, uzun süre işsiz güçsüz dolaşmışlar. İsveç’in en eskilerinden fotoğraf sanatçısı Lütfi Özkök, onlara bir hayvan çiftliğinde iş bulmuş. Görevleri; banttan gelen yumurtaları boylarına göre sınıflandırıp farklı kolilere yerleştirmek... Bant çalışmaya, yumurtalar gelmeye başlamış. Ancak, bizimkiler, yumurtaların boyu konusunda bir türlü anlaşamıyorlarmış. Onlar, ‘’Büyüktür… Orta boydur… Küçüktür…’’ diyerek tartışadursunlar, toplanamayan yumurtalar banttan yere dökülüp kırılıyormuş. Durumu gören çiftlik sahibi, onları banttan uzaklaştırmış. Kovmak yerine bir şans daha tanımış… Sığınmacı gazetecilere at ahırını temizleme görevi vermiş. Kürekle el arabasına doldurdukları at pisliklerini dışarıda gösterilen yere boşaltıyorlarmış. Kovulmamak için, çenelerini tutup sıkı bir şekilde çalışıyorlarmış… Denetime gelen çiftlik sahibi, yapılan işi çok beğenmiş ve övgüsünü şu sözlerle dile getirmiş:
‘’Üç yumurtayı, koliye yerleştirmeyi başaramıyorsunuz; ama bok atmasını çok iyi beceriyorsunuz...’ ALİ HAYDAR NERGİS
POLİTİK CAZCI..
SAKSAFON SANATÇISI Pepper Adams,Caz müzisyeni Charles Mingus'u anlatıyor.
Mingus, cazın en büyük basçılarından ve bestecilerinden biriydi. Politikti ve siyahi hakları için mücadele eden biriydi.Bir beyaz olarak grubuna ilk katıldığımda aslında bayağı tereddüt içindeydim. Bir gün Mingus'un ofisinden bağırmalarını duydum.Telefonla müzisyenler sendikasıyla konuşuyormuş
---Siz beyaz pezevenk Faşistler! Oraya bir av tüfeği getireceğim! Siz Beyazların hepsini havaya uçuracağım!
Tedirginlikle içeri girdim ve Mingus
--Bir dakika bekle! diye bağırdı telefona.
Beni de normal bir ses tonuyla ,
--Buzdolabında soğuk bira, Biber... sözleriyle selamladı .Sonra tekrar telefonda hakaretler yağdırmaya başladı.
TANRI EVLAT
Fethi Benslama Ölüm Siyaseti adlı kitabında modern cihatçılığın psikanalitik boyutlarını kavrama çabası içerisinde, oldukça ilginç bir anekdot aktarıyor.
Bir cihatçının babası, oğlu hakkında, “Oğlum bir süredir kendisini Allah’ın babası sanıyor” diyor. Üzerine titrediği, başka herkesten (belki çok köklü bir kıskançlıkla) esirgediği, başka herkese karşı koruma arzusu duyduğu, korumak için gerekirse ölebileceği bir evlat gibi bir Tanrı… ABDURRAHMAN AYDIN
YENGE BAŞKAN
Kürt siyasetinde kadını daha çok görüyoruz. Bunu kadınların aktif yaşama katilmasi kadar erkeklerin hoşgörüsü olarak görebiliriz di mi?
Diye uzunca ve anlamsız bir soru gelir yerel televizyoncu dan Aysel Tuğluk şöyle cevap verir.
--2005 te Ahmet Türk ile beraber DTP eş başkanı olduk. Sonra Ahmet bey le beraber bir lokantaya gittik. Ahmet bey siparişini verdi. Garson yine Ahmet Bey'le bakarak,
--Yenge başkan ne ister? dedi.
Politik olsak bile halkımızın bakış açısını degistiremedik daha.
Yenge, yani erkekten bağımsız olmayan kadınız biz.
21 Kasım 2024 Perşembe
BAŞKAN'IN ARABASI
1980 öncesinde bir sendikanın eğitim etkinliği dahilinde Ankara’dan İzmir’e gitmiştim. HAVAŞ servisinden indikten sonra bir taksiye bindim ve sendikanın adresini taksi şoförüne verdim. Sendika, betonla kaplı genişçe bir avlu içindeydi. Siyah bir Mercedes araba hızla önümüze geçip durdu, arabadan hışımla inen şoför arka kapıyı açtı, orta yaşlı tıknaz ‘şık giyimli’ adam indi ve hızla binaya girdiler. Gelen kişinin bir bakan veya vali olabileceğini düşündüm ama arabanın plakası kırmızı değildi… Ben de arkalarından binaya girdim. Kapıdaki görevliye:
“Biraz önce gelenler kimdi?” dedim..
Görevli , “bilmiyor musun, başkan!” dedi.
Ben de, “sizin başkan Mercedese mi biniyor” dediğimde, görevli:
“ne yani, patronlar Mercedes kullanacak da bizim başkan Serçe’ye mi binecek” dedi FİKRET BAŞKAYA
16 Kasım 2024 Cumartesi
ŞAİR Mİ? ALİM Mİ?
Fikret’in Galatasaray Lisesi Müdürlüğü’nden istifası üzerine, o zaman Maarif Nazırı bulunan Emrullah Efendi bu vazifeye Salih Zeki Bey’i tayin etmiş ve “Şairin yerine alim geldi.” demişti. Bunu duyan Fikret şu dörtlüğü yazmıştır:
“Vakıa insan hata eyler fakat bir şaire
Gelmemişti aklına hiç kimsenin cahil demek.
Başkası olsa ne amma, doğrusu bir nazıra
Ne revadır böyle haddinden ziyade b.. yemek.”
11 Kasım 2024 Pazartesi
BERBERLER OLMASA...
Yusuf Ziya Ortaç çok ilginç bir adamdı. En önemli lafı da: "Bu ber berler var ya bu berberler . . . Bu berberler olmasa ben şu an da çok para kazanırdım."
– Niye, berberlerin suçu ne?
– Çünkü bir berber bir tane Akbaba alıyor, koyuyor dükkanına, bir hafta boyunca her gelen bedava okuyor. Otuz tane satılacağına bir tane satılıyor.
AYDIN ENGİN
ÇİN Mİ? BAĞDAT MI?
Süleyman Nazif
Bağdat Valisi iken, Üçüncü Ordu Kumandanı Hafız
İsmail Hakkı Paşadan şu acayip telgrafı almıştı:
«On bin okka şekerle bin okka çayın yirmi dört saat içinde tedarik edilerek sevki. ..»
Süleyman Nazif'in buna verdiği cevap ne kadar güzeldir bakınız:
«Çin İmparatoruna yazmış olduğunuz telgrafın yanlışlıkla vilayetimize gelmiş olduğu maruzdur! ... »
KADIN ELİ KUVVETLİ OLURSA...
Sevin hanım, CSO'nun uzun süre müdürlüğünü yapan flütist Mükerrem Berk'in eşiydi. Malum, CSO'nun en devamlı dinleyicisi olan İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü, bir hafta Mükerrem Bey'i konserde göremeyince hemen soruşturmuş, ateşli hasta olduğunu öğrenince, konser çıkışı evlerine uğrayıp geçmiş olsun demeye karar vermişti. Ziyaret sırasında da , salonda duran arpi işaret ederek “Haydi Sevin, bize bir şeyler çal” deyivermişti. Paşa, Küçük resital sonrası Mükerrem Berk'e “Sen hiç karınla kavga ediyor musun?” diye sormuş, “Karı-koca arasında birşeyler olur” yanıtını alınca “Sakın ha, hiç tavsiye etmem” demişti. Niye'sini de
“Baksana bunun parmakları çok kuvvetli, senin canına okur!” diye açıklamıştı.
CEMAZİYELEVVEL
küçük bir evrak memuru varmış. Bir gün, dairenin müdürü çarşı hamamına gitmiş; bakmış ki karşısında bu kâtip efendi de soyunuyor ve işin acayibi iç donunun üzerinde gayet iri bir hat ile ‘cemayizelevvel’ yazılı! Devletin torbalarını usulcacık aşırıp alt kısmına çamaşır diye kullandığını anladığı bu memur az zamanda, nasılsa parlayıvermiş, büyük mesnetlere geçmiş, para ve itibar kazanmış; azametinden yanına yanaşılamazmış. Vazifesinde mıhlanıp kalan müdür bu hale şaşar, sırrı meydana vermekten korkar, fakat içinde saklamaya da razı olamaz, eski torba çamaşırlı yeni talihli, burnu Kafdağı’nda, kabara kabara giderken, başını sallar, arkasından şöyle söylenirmiş:‘Ben onun cemaziyelevvelini bilirim!
FITRELİK ÇÖKELEK
Siirtli Molla’ya, imamlık yaptığı köy halkından biri sormuş:
-Hocam, fitre olarak buğday yerine yağ veya çökelek verirsek olur mu?
Siirtli Molla cevap vermiş:
-Hele bu gece kitaba bir bakayım, yarın cevabını veririm! demiş.
Eve gittiğinde sormuş:
-Hanım evde yağımız, çökeleğimiz var mı?
Hanımı cevap vermiş
.-Çökelek var ama, yağ bitmek üzere!
Ertesi gün, camiye giden Molla, kendisine soruyu yönelten köylüye şöyle cevap vermiş:
-İze kale ve kule-eğer run bi, eğer torak bi min kabule. Fakat run zeydetir makbule.
Tercümesi;
--Kitap diyor ki çökelek de olsa, yağ da olsa olur, ama, yağ daha makbuldür.. (SİİRT GAZETESİ)
KÖLELİK HELALDİR
Tanin gazetesinde yazan Hüseyin Cahid Bey, esir ticareti aleyhinde yazmış olduğu makalenin kıyametler koparır. Anadolu'nun Çerkes muhacirleri ile meskun bazı şehirlerden Arapça yazılmış mazbata şeklinde bir protestoname tertip edilip Meclis-i Mebusan'a gönderilmiş ve esir ticaretinin şer'an helal olduğunu iddia eden o mühim varakanın müzakere edilir.
6 Kasım 2024 Çarşamba
MERCEDESLİ SS
HALDUN TANER ANLATIYOR
“Üçüncü Reich, sansürü dedim de aklıma geldi: Devrin bir komedyeni, SS kıtalarının hep lüks otomobillerde gezme merakını şöyle anlatır :
‘O sırada yanımızdan gıcır gıcır bir Mercedes geçti: Bir de baktım. Tabii içinde SS subayları.’
bu zararsız espri bile Gestapoyu o kadar sinirlendirmişti ki hemen o akşam komiğin merkeze çağırılıp bir güzel zılgıt yediği bütün şehirde duyuldu. Ertesi gece aynı komikten aynı numarayı dinlemeğe giden meraklılar içinde ben de vardım. Hikayenin orası gelince adam aynen şöyle konuştu: ‘O sırada yanımızdan gıcır gıcır bir Mercedes geçti. Bir de baktım, içinde SS subayları yoktu, beyler. Evet yoktu.’
Salonun bir gün öncekinin on misli kahkahalara boğulduğunu bilmem söylemeğe lüzum var mı? Adam bu espri uğruna temerküz kampını boyladı ama Alman mizahtarihine de Hitler'den, Gestapolardan çok daha ömürlü, unutulmazbir hatıra bırakmış oldu. ” Cumhuriyet Döneminde Türk Mizahı, haz. Aziz Nesin, Akbaba Yayınları, 1973: 385-386.
BACISI GÜZEL
fethi naci yeni çıkan bir kitabını baylan pastanesi’nde karşılaştığı attila ilhan’a şöyle imzalar:
“bacısı güzel attila ilhan’a sevgilerimle...”
galip tahiroğlu
2 Kasım 2024 Cumartesi
NECATİGİL'EİLHAM GELDİ.
Behçet Necatigil ile Ankara da yeni açılan bir tavernadayiz. Behçet, yeni gelmiş bir konsomatristen gözünü alamıyor. Ama kadın bizim gibi iki yetmeyi ne yapsın? Gözü başkalarında. Uzun zaman kadını evde de dışarda da takip ettik. Sonunda Behçet dedi ki
--Samet, kadın bize bakmadı ama bana bir şiir ilham etti. Dinle bak.
Gün batsın,ay kararsin,saat vursun muhakkak,
Onu ben bulacağım ve o benim olacak.
(Samet Ağaoğlu)
1 Kasım 2024 Cuma
TİYATRO MU,SİNEMA MI?
Kadıköy Halk eğitim merkezinde Hadi Çaman'ın Kelebekler özgürdür oyunu oynanıyor. Halk eğitim merkezinin karşısında da seks filimleri oynatan Ercan ve Hakan sinemaları var. Onlardan biri de Hadi Çaman ve Zerrin Egeliler le oynadığı filmin afişini asmış. Oyun sonrası yeditepe oyuncuları oyunla ilgili seyirci görüşlerini alıyorlar. Yaşlı bir izleyici
--Oyunu çok beğendim. Güzeldi diyor.
röportajı yapan kursiyer soruyor
--Peki heyecanlandınız mı?
--Yok diyor seyirci. Heyecanlanmak isteseydim karşı sıradaki sinemaya giderdim.
EMİRLE GÜLÜNECEK !
CELAL SURURİ,Anlatıyor:
Anadolu turnesindeydik. Şimdi neresi olduğunu unuttum, bir kaza da kalabalık bir salonda komedi oynuyoruz.Ama kimse gülmüyor. Sinirimiz bozuldu. Ama oyun bitince öyle bir alkış koptu ki, şaşırdık kaldık. Oyundan sonra sahne arkasına gelen sinema sahibine, "Kimse gülmedi," dedik. "Herhalde beğenmediler."
"Beğenmez olurlar mı!" dedi sinemacı.
"Bayıldılar. Sondaki alkışı görmediniz mi!" Neden gülmediklerini de açıkladı. Meğer kaymakam bir gece önce halkı toplamış, "Bakın," demiş, "yarın tiyatrocular geliyor. Tiyatro ciddi bir iştir. Katiyen gülmeyeceksiniz. Ayıp olur. Gülenin canına okurum!"
Bizim seyirciler de ne yapsınlar! Emir büyük yerden... Oyunu dudaklarını ısıra ısıra izlemişler. ülkü tamer
NE FARKEDER ?
Ses Tiyatrosu'nda oynuyorduk. Başrolde ben vardım. Gişecimiz bir gün, "Aziz Bey," dedi, "bilet almaya gelen herkes sizi soruyor. 'Bu gece Aziz Basmacı da oynuyor mu?' diyor.
Ben, 'Evet,' dersem bilet alıyor."
Çok hoşuma gitti bu. Gişeciye, "Şöyle senin arkanda bir yere gizleneyim," dedim. "Yine beni soran olursa, 'Bu gece oynamıyor. Onun yerine bir başkası oynayacak,' dersin. Bakalım ne yapacaklar?"
Gişede bir yere gizlenip başladım beklemeye. Biraz sonra bir adam geldi. Gişeciye,
"Aziz Basmacı bu gece oynuyor mu?" diye sordu.
Gişeci, "Hayır, beyefendi, Aziz Bey bu gece oynamıyor. Rahatsız. Yerine başkası oynayacak," dedi.
Adam bir an düşündükten sonra parasını uzattı: "Peki kızım, ver bana yedi bilet." AZİZ BASMACI
SANAT'A SAYGI
İstanbul Tiyatrosu'yla İzmir turnesindeyiz. Fuar bahçesinde oynuyoruz. Bir gece "Vali oyunu seyredecek" dediler. İlk sırayı valiye, ailesine ve maiyetine ayırdık. Oyun saati geldi çattı. Vali yok. Beş dakika, on dakika bekledik. Seyirci başladı alkışlamaya, tempo tutmaya. Neden sonra, yirmi dakika gecikmeyle vali ve yanındakiler teşrif ettiler. Oyundan sonra vali kulise geldi. Geciktiği, bizi de seyircileri de beklettiği için özür dilemeye bile gerek görmedi. Gülerek, "Hani siz tiyatrocular Atatürk'ü bile beklemeden perdenizi açmışsınız," dedi. "Beni niye beklediniz?" Celal Bey dayanamadı, "Beyefendi," diye gürledi, "O Atatürk'tü. Sanata da sanatkara da hürmeti vardı. Kendisinin beklenmemesini, perdenin tam zamanında açılmasını anlardı. Bunun için tiyatrocuları bir de tebrik ederdi. Şimdi onun gibi devlet adamları nerede? Kimbilir, ne kompleksler içindedirler. Hürmet, tebrik bir yana, bir de başımıza çorap örerler." MUZAFFER HEPGÜLER
MUHLİS'İN ÇOCUKLARI
Muhlis Sabahattin'le çok turnelerimiz olmuştur. Bir keresinde "Muhlis Sabahattin ve Çocukları" adıyla Anadolu turnesine çıkmıştık. Kadromuz 30-35 kişi kadar vardı. Adapazarı'na geldik. O zamanlar önce karakola gidilir, oyuncuların listesi verilirdi. Biz de listeyi karakola götürdük, komisere verdik. Komiser uzun uzun inceledi listeyi, sonra bize baktı; Muhlis Sabahattin'e, "Maşallah, beyefendi," dedi. "Bütün bunların hepsi bir anadan mı?" TOTO KARACA
28 Ekim 2024 Pazartesi
ZELİŞ NEREDE?
necati cumalı, 1959 yılında "tütün zamanı" nı yayımlanmıştı. üstat daha sonra roman kahkamanının adıyla yayımladı bu yapıtı: "zeliş".
o günlerde, bir bölük edebiyatçı arkadaşıyla ankara'ya, türk dil kurumu kurultayına gitmişlerdi. kimler yoktu ki grupta? sabahattin kurdet, sami karaören, salah birsel, behçet necatigil...
kaldıkları otelin lobisinde otururlarken, yine cumalı neşe içinde anlatıyor
: "zeliş kazanıyor, ben harcıyorum. zeliş kazanıyor, ben yiyorum..."
o böyle zevkle kitabının yaptığı baskı sayısıyla övünürken, lobide oturan bir hacı ağa kılıklı haifte külhani yabancı oturduğu yerden cumalı'ya seslendi:
"bey baba, bu zeliş dediğiniz kadın, kaç numarada çalışıyor?"
İLK ALINACAKLAR...
12 mart 1971 ilanının ardından aziz nesin emektar valizine eşyalarını ve traş sabunu koymayı unutmayıp, sırtına pardösüsünü geçirip evin önünde bekler, ikinci sigarasını yakarken askeri bir cip gelir, asteğmen aziz nesin'i alıp yola devam eder. biraz gittikten sonra aziz nesin arka koltuktan çavuşa:
- 'şu söğüt ağacının yanından sağa sap' der.
asteğmen elindeki kâğıda bakar ve çavuşa sapmasını söyler. birkaç yüz metre sonra
aziz nesin: "şimdi sola gir, düz git, beyaz badanalı dört katlı bir apartman göreceksin onun önünde dur" der.
asteğmenin onayıyla çavuş denileni yapar.
aziz nesin çavuşun sırtına az biraz abanıp açık camdan:
- “gel kemal" diye seslenir ve kemal tahir elinde valiziyle cipe biner.
asteğmen şaşkın:
-"nereden biliyordunuz sizi almaya geleceğimizi" diye sorar.
kemal tahir acı acı gülümser.
- "sen daha çok gençsin, zamanla öğrenirsin. bu ülkede ne zaman ortalık karışsa, ne zaman sıkıyönetim ilan edilse önce bizleri götürürler. alıştık artık!" der.
AZİZ ÜSTEL
BALIÇIYSAN VERGİ VER
sürgüne gönderildiği bodrum'dan esinlenerek 'halikarnas balıkçısı' adını kullanan cevat şakir kabaağaçlı'yı maliye gerçek bir balıkçı sanıp vergi almaya kalkmış ve yevmiye defterlerini istemiştir. ÖZDEN ALPDAĞ
21 Ekim 2024 Pazartesi
SOKAK PATLAYICILARI
Fransa da anarşist bir öğrenci yargılanmaktadır hakim sorar
…—Kampfmeyer adlı Alman bir anarşistle samimi arkadaşmışsınız.
—Aramızda bir samimiyet olamaz. Ben tek kelime Almanca konuşamam, Kampfmeyer de Fransızca bilmez.
—Patlayıcı madde bulundurmaktan suçlanıyorsunuz. Büronuzda on bir patlayıcı ve bir şişe cıva bulundu
.—Onları babam vefat ettiğinde yatak odasında bulmuştum.
—Anneniz sorgusunda bu patlayıcıları babanızın sokaktan bulduğunu hatırladığını söyledi.
—Bu mümkün.
—Bu mümkün olamaz. Sokakta patlayıcı ne gezsin?!
—Hâkim bey,bana geçtiğimiz gün “Onları pencereden atmış olmalısınız” demiştiniz ya. Demek ki sokakta da patlatıcı olabilirmiş.
YÜZEYSEL DÜŞÜNME
Craig McGregor’un, “Pop Kültür Oluyor” adlı derleme kitabındaki yazılardan birinde, bir anekdot aktarılır.
Sosyalist arkadaşa sorulur: Sosyalizm, neden iyidir?
Arkadaş, “çünkü kapitalizm kötüdür” diye yanıtlar.
Bu, herhangi bir açıklayıcı argüman barındırmayan karşılık, ikinci soruyu kaçınılmaz kılar:
Peki, kapitalizm neden kötüdür? Yanıt, beklenenden farklıdır:
Çünkü sosyalizm iyidir...
LİSAN- I TERBİYE
Selim, müsveddede şöyle diyor:
“Besmeleyle başladım ben bu dîvâna
Lisânım dâne dâne hem pek ayâna
Ne Fürsî kitâbın öğrendim ve ne Arabî
Ve ne lisân-ı Hicâzî ve ne Acemî
Okumadım üstâddan Gülistân Bûstân
Lis§ânım kaba Türkçedir o husûsdan”
1787’de bitirildiği metnin içinde söylenen; işlenmiş, vezne çekilmiş ve edebî olarak terbiye edilmiş metinde ise Arapça ve Farsça bilmediğini söyleyerek kafesteki eğitimi üzerine bir ışık huzmesi tutan Selim’in sözleri şu hâle konmuştur:
“Gerçi eş‘ārımda nükte yokdurur
Hem fesāhatde kusūrum çokdurur
Anı ben görmedim üstāddan hem
Hilāfım yok benim Allāhu a‘lem
Ne Fürsī okudum ben ne hod
TāzīNe ta‘līm eyledim nazm-ı Hicāzī
Ne Bustān okudum ben ne Gülistān
N’ola ‘afv eylese erbāb-ı ‘irfān”
1785’te, Selim’in kullandığı dilin “kaba Türkçe” olduğunu söylemesi nerede, bu irfan sahiplerinden özür dileyen üslûp nerede! HAKAN ERDEM
BENZİNCİ BAŞKAN..
Hillary ve Bill Clinton bir benzinciye girerler. Pompadaki adam özellikle First Lady'e çok sıcak davranır. Arabalarına binip yola devam ederlerken Hillary eşine pompacının ilk erkek arkadaşlarından biri olduğunu söyler. Bill kendinden emin bir şekilde şöyle der:
" Bir benzinciyle evleneceğine benimle evlendiğine memnun musun?" Hillary yanıtlar:
" Eğer onunla evlenseydim, başkan o olurdu."
(marilyn yalom evli kadının tarihi)
FUZULİ VE RUHİ
Fuzuli ve Bağdatlı Ruhi arasında bir atışma geçiyor doğruluğu bilinmez ama kelimelerle yine iyi oynadıklarından doğruluğu tartışılmaz gibi görünüyor.
. Yolda bir gün karşılaşan ikilinin karşısından köpek geçiyormuş, Bağdatlı Ruhi de Fuzuliye sormuş
'Bu it ne gezer burada Fuzuli.' diye.
Fuzuli ise
'Vur tekmeyi, çıksın kıçından ruhi.' diye cevaplayarak nükteli noktayı koymuş.
19 Ekim 2024 Cumartesi
BAY PADİŞAH
İsmail Hâmi Dânişmend ANLATIYOR.
r "Rahmetli dostum romancı Reşat Nuri Güntekin'in hayâtı maârifte (millî eğitimde) geçmişti. Bir gün tuhaf bir şey anlattı:
'Bey', 'Efendi', 'Paşa', 'Ağa' vesâire gibi lâkapların kaldırılmasına ait kanun çıktan bir müddet sonra bâzı târih öğretmenlerinin derslerinde, bu kânûnu geçmiş zamanlara bile teşmil ettikleri Millî Eğitim'e aksetmiş! Bu devrimci öğretmenler sınıflarında derslerini verirlerken Fâtih Sultan Mehmet yerine 'Bay Fâtih', Yavuz Sultan Selim yerine 'Bay Yavuz' yâhut 'Bay Selim', Kânûnî Sultan Süleyman yerine Bay Kânûnî, yâhut 'Bay Süleyman' ve Hürrem Sultan yerine de Bayan Hürrem' derlermiş. Hatta bu lâkap devrimini pâdişahlara olduğu gibi devlet adamlarına da uygularlarmış. Meselâ Sokullu Mehmet Paşa yüz yıllarca sonra ad değiştirip Bay Sokullu', Merzifonlu Kara Mustafa Paşa 'Bay Kara Mustafa', Ali Paşa 'Bay Ali' ve Keçecizâde Fuat Paşa Bay Keçeci Fuat olmuş! Nihâyet iş Millî Eğitim'e aksetmiş, baylık kanununun kendisinden önceyle ilgili olmadığı bildirilmiş!.."
DURSUN GÜRLEK
ELMA
Nerede okumuştum hatırlamıyorum.
bir akşam sohbette misafir demiş ki,
--Elma erkekliği öldürür.
Ev sahibi ,
--Olur mu canım demiş ne alakası var?
misafir anlatmış
--Bizim Muğla da develer kızıştığı zaman istekleri sönsün diye elma yedirirlerdi.
Sohbetle arası olmayan biri biraz meyve getireyim diye odaya geçer. Masadakiler seslenirler.--Elma getirmede ne getirirsen getir derler.
ÇAKMAK
"Köyün birine eski zamanda bir `çakmak` getirmişler. Çakmak o kadar değerli ki, sağı-solu yakmaması, yanlış işlerde kullanılmaması için güvenilir birine ,muhtar'a teslim etmişler. Muhtar çakmağı alınca, ateşin sahibi olarak giderek saygınlığı artmış, Saygı arttıkça Muhtar`ın kibri de büyümüş.Etrafında daha çok saygı, daha çok korku beklemeye başlamış. Ateşi kendine verenin köylüleri olduğunu unutmuş. Dalkavuklarında tahrikleri ile ateşi baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış.Tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelmiş. Muhtarın baskısından köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamış..Muhtarın köylülerinden biri çevre köylerden birine gitmiş.
:-Sizde çakmak yok mu? diye sormuş.Köylüler "var" demişler.
-Pekiyi sizin köy böyle nasıl gelişti, bağınız bahçeniz yanmadan nasıl böyle kaldı? Bizim köyde her şey tarumar oldu.Köylüler; "yoksa siz çakmağı bir kişiye mi verdiniz?"
-Evet, Muhtar`a verdik.
"Eyvah!.. Büyük yanlış yapmışsınız, hiç çakmak bir kişiye verilir mi? Hayır, biz öyle yapmadık, biz çakmağı bir kişiye verdik, çakmak taşını başka bir kişiye, benzinini başkasına verdik. Ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalksa, ötekiler izin vermiyor.
"-Desenize biz hepsini bir kişiye vermekle KENDİ KENDİMİZİ YAKMIŞIZ..." TURGUT ÇAMER
PENCERE..
....Kuştepe de indik. Gültepe'ye gideceğiz.Arada ev yok.Hava soğuk ve yağışlı.Elinmde sazım belime kadar çamur içindeyiz. Bir kahve gördük. İttik kapıyı. Eşik yüksek. Güç bela girdik. Amcam, kahveciye,
,--Bir çay ver ısınalım. donduk dedi.
Kahveci
-Tamam yağenim de kapı dururken pencereden niye girdiniz ? dedi. Biz eşik niye yüksek diye düşünüyorduk.iklim koşullarından biz de pencere tavan da olurdu. Burada böyleymiş ne bilelim? REİS ÇELİK
15 Ekim 2024 Salı
DAREN ACEMOĞLU DEYİNCE...
Daron Acemoğlu Nobel aldı, Türk oldu.
Aklıma şu anekdot düştü:İrlandali oyuncu R. Harris bir ödül kazandığında, "İngiliz oyuncu onurlandırildi" diye yazan İngiliz gazeteleri;
Harris bir barda kavga edip tutuklandığında
"İrlandali oyuncu tutuklandı" şeklinde haber yapmıştır... ALİ İSMAİL BARASİ
12 Ekim 2024 Cumartesi
DEVRİMCİ VE MİLLİYETÇİ
"O dönemde, okul terbiyesi, sadece milli gurur aşılamakla yetinmiyordu. Bir de işin, bağımsızlığın koruyucusu olmak tarafı vardı. Mustafa Kemal'in Gençliğe Hitabesi defalarca okunurdu ve biz gerçekten de böyle bir ödevimiz olduğuna inanırdık. Gençlerin birçoğu, o gün bize aşılanan yurtseverlik duygularını şoven milliyetçilik gibi görüyorlar. Evet, doğru, üçüncü sınıftan itibaren her sabah, ilk derste ayağa kalkar,
"Türk'üm, büyüğüm, atam, soyum ulu dur!" derdik.
Ama o günün koşullarında, bu, Türk'ün başka soylara üstünlüğünü iddia etmek anlarnına gelmiyordu. Daha ziyade Türk'ün kendini bulması, ezilmekten, küçük görülmekten kurtulması çabalarıydı bunlar. Ve ezilen ulusların milliyetçiliğine yakın devrimci bir milliyetçilikti.
YILDIZ SERTEL-ARDIMDAKİ YILLAR
SAÇ İLACI REKLAMI
...Gene köylülerle yapılan bir Marksizm seminerinde, hoca iki tane portre gösteriyor, bir tanesi kafası çıplak olan Devlet Başkanı Rákovsi'nin, ötekisi saç ve sakal içinde Karl Marx'ın.
Hoca köylülere soruyor:
"Bunlar kim?"
Bir tanesi cevap veriyor:
"Bu efendim! Saç ilacı reklamı. ARDIMDAKİ YILLAR-YILDIZ SERTEL
NAMAZ VE VİCDAN
Bir yabancının gözlemlerinde geçen ifadedir.
Bir tacir yalan söyler, aldatır, sonra namaz kılar sonra yalan söylemeye aldatmaya devam eder. Bir paşa ,zalimane emirler verirken ezanı duyar, abdest alır, huzurla secdeye varır, sakalını sıvazlar, namaz sonrası zalimliğine kaldığı yerden devam eder. çünkü vicdan ile namazı arasında bir rabıta yoktur ve kimse bundan arlanmaz.herkes kılınması gereken zamanda namazını kılar ve bunula herşey bitmiş olur.
(Şehbenderzade filibeli Ahmet Hilmi tarihi islam 535-538 )
GAİLİLO VE GERİ VİTES
Galileo, 1610'da "Dünya dönüyor" tezini ileri sürdüğünde bir anda kendini engizisyon mahkemesinin karşısında bulur.Sürecin ölümle sonuçlanacağını gören Galileo, iddiasından vazgeçer. Çünkü evrenin sonsuz olduğunu iddia ettiği için engizisyon mahkemesi tarafından 1600 yılında Roma'da diri diri yakılarak idam edilen meslektaşı Bruno'nun hatırası henüz çok tazedir. Galileo'dan bu geri adımı beklemeyen öğrencileri çok üzülürler ve az sonra hocaları yanlarından geçerken onun da duyacağı bir tonda;
"Kahramanı olmayan toplumlara ne yazık" diyerek sataşırlar.
Bunun üzerine Galileo hafifçe başını çevirir ve
"Asıl, kahramanlara ihtiyaç duyan toplumlara ne yazık" der ve yoluna devam eder.
YANDAŞLAR YANIMIZDA
“Kendine aydın denilen birçok insan kim iktidara gelirse ona yandaş oluyor” bunu nasıl karşılıyorsunuz? sorusuna Rus devrimci Lenin’in iktidara geldiklerinde arkadaşlarına hitaben
“Arkadaşlar biz artık iktidardayız. Bu, artık bütün alçakların da bizimle beraber olacağı anlamına geliyor” sözleriyle cevap verdi.
8 Ekim 2024 Salı
BÜYÜK GÜNAH, KÜÇÜK GÜNAH
Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin de bulunduğu bir toplantıda Mevkufatçı ( Bir bakıma bu günkü örtülü ödenek işlerine bakan memur ) Kara Abdullah toplantı sonrası kurulda bulunanlara tek tek dua etti. . Bu hareket üzerine sadrazam neden dua ettiğini ve kazaskerleri neden övdüğünü sordu. Kara Abdullah sadrazama :
Sulatanım ! Çocuklarımdan birisi bir hastalığa tutuldu . ilaçlar fayda vermedi . Ben de: “ Ey sıtma , çocuğumu bırakıp gitmezsen Anadolu efendisi İmamzade’nin bütün günahları senin boynuna olsun !” dedim. Böyle der demez çocuğum hemen iyi oldu” dedi .
Anadolu kazaskeri müstesna , divandakilerin hepsi bu sözlere güldüler . Fakat sadrazam
“ Niçin Rumeli kazaskerlerinin günahlarını havale etmedin ? Deyince
Kara Abdullah şu cevabı verdi:
“Yok sultanım onu böyle küçük şeylere sarf etmem ,çocuğumun ( Veba hastalığına ) taununa saklarım.” SELAHATTİN TANSEL
UFUK ÇİZGİSİ
"Kruşçev bir konuşması sırasında "Komünizmin çoktan ufukta görünür olduğunu" söyler. Dinleyenlerden biri sorar; ufuk nedir?
Nikita Sergeyeviç Kruşçev, "Sözlüğe bak." der. Soruyu soran evde sözlüğe baktığında şöyle okur:
'Ufuk, gök ve yeri birbirinden ayıran ve yaklaştıkça uzaklaşan hayali bir çizgidir."'
MAHCUBİYET
Paşanın birinin kanunsuz bir işi varmış, ve bu işi yapması için, eski suçlulardan birini bulup serbest kalması karşılığı anlaşırlar. Ancak adam işi yaparken suç üstü yakalanır ve mahkemeye çıkarılır.mahkeme sonucu adam idam cezası alır. Adam götürülürken, kendini suça azmettiren paşayla göz göze gelir. adam son bir gayretle 'hadi ne yapacaksan yap götürüyorlar' der gibi paşaya bakar,paşa adamın kulağına eğilir ve usulca:
aman evladım der, bir kuru can için bizi mahçup etme.
VATAN
Türkiyeli bir Ermeni, Erivan'a gelmiş. Trenden inince bavulunu yere bırakmış. Eğilip toprağı öpmüş, "Vatan!" demiş,
başını kaldırmış, bavulu yok,
"Kahrolsun böyle vatan!" demiş. YILDIZ SRTEL-
İŞKENCE
Bir deniz kazasından sağ kurtulup ıssız bir adaya düşmüş olan bir mazoşist ve bir sadistin hikâyesini anlatan bir fıkra vardır. Bir süre sonra mazoşist kalkmış sadiste sormuş, “Acaba bana işkence edebilirmisin ?” Sadist de mazoşiste şöyle bir bakmış, gülmüş ve demiş ki,
"Tabii ki sana işkence edemem !”
Benlik Pratikleri
Zygmunt Bauman
YAZAMAYAN YAZARLAR
Ana María Moix Latin Amerika edebiyatının seçkin isimleriyle yetmişli yıllarda bir öğle vakti yemeğe gittiğini anlatmıştı:
Vargas Llosa, Gabriel García Márquez, Bryce Echenique, José Donoso, Jorge Edwards... Barselona'da siparişinizi bir kâğıda yazıp garsona verdiğiniz bir lokantaya oturmuşlar. Ancak içki içip söyleşmeye daldıklarından, siparişlerini yazmaları için masaya konan menüyü ve garsonların siparişleri yazdılar mı diye ikide bir gelip kontrol ettiğini fark etmemişler.
Müşterilerinin bu kadar gevezeliğe dalıp lokantanın sunduğu lezzetlere bu kadar ilgisiz kalmalarına canı sıkılan şef garson sonunda yanlarına yaklaşmış ve öfkeli bir sesle sormuş: "Bu masada kimse yazı yazmayı bilmiyor mu?” İRENE VALLAJO
TANRI'YA CEZA
1918' de Moskova' da, Anatali Lunacharski Tanrı'ı yargılayan bir mahkemeye başkanlık etti.Bir İncil sanık sandalyesine oturtuldu.Savcıya göre, Tanrı tarih boyunca insanlıga karşı sayısız suç işlemişti. Savunma avukatı Tanrı'nın suç ehliyeti olmadıgını iddia etti:
zira ileri derece bunaklıktan muzdaripti:
ama mahkeme onu idama mahkum etti.1918'de bugün, şafak vakti, beş mitralyöz mermilerini gökyüzüne dogru boşalttı.
...Ve Günler Yürümeye BaşladıEduardo Galeano
7 Ekim 2024 Pazartesi
SOSYALİZMDEN KOMÜNİZME GEÇİŞ
Yaşlı bir adam bir birahaneye gitmiş. Tezgahtaki adama sormuş:
"Kaç fıçı biran var?"
"100,"
"Kaç para eder?"
"500 ruble."
"Al 500 rubleyi. Kapıya bir ilan as: 'Bira bedavadır."
Adam ihtiyarın dediğini yapmış. Biranın bedava olduğunu duyan halk üşüşmüş. Kuyruklar büyümüş. Kavgalar olmuş, masalar devrilmiş, camlar kırılmış. Sonunda bira bitmiş, birahanede ne sağlam bir eşya ne bir bardak kalmış. Herkes çekilmiş. Birahane sahibiyle, ihtiyar karşı karşıya kalmış. Adam, ihtiyara sormuş:
"Ben sana ne kötülük ettim ki, birahanemi bu hale getirdin?"
"Görüyorsun ki ben yaşlı bir adamım. Bu işin sonunu göremeyeceğim. Bilmek istedim, sosyalizm aşamasını geçip komünizme (parasız topluma) ulaştığımız vakit, nasıl olacak."
Ardımdaki Yıllar
Yıldız Serte
ŞAİR VE ŞAİRE
Koca Ragıp Paşa devrinin (1998-1762) şairesi Fıtnat Hanım'la şairi Haşmet hazırcevaplıkta, nükteli, cinaslı sözlerde yarışırlar; birbirlerini mat etmeye çalışırlarmış. Bir yıl, Berdelacuz'un sonuna bir gün kala, Fıtnat Hanım'a Laleli'de rastlayan Haşmet, geriden:
"Şu kocakarı soğuğundan illallah!.." diye laf atmış.
Önde yürüyen şaire, hemen başını çevirip cevabı yapıştırmış:
"O yarın çıkıyor amma, arkadan gelen koca öküzü neyleyelim?" SERMET MUHTAR ALUS
NASREDDİN HOCA'NIN SİLAHI
Nasreddin Hoca zamanında halkın silah taşıması yasak edilmiş, kimse Üzerinde silah bulundurmayacak diye ilan ve tenbih olunmuş. Günün birinde vaktin zabıtası Nasreddin Hoca'nın üzerini araştırdıkları sırada koca bir saldırma (büyük bıçak) bulmuşlar. Sen hükümetin yasağını duymadın mı deyince, Hoca:
-Efendim hükümetin yasağını ben de duydum. İlla ve lakin ben duacınız medrese hocasıyım.
-Hocalıkla saldırmanın ne münasebeti var?
-Efendim, katipler bazı bazı harfleri, kelimeleri yanlış yazıyorlar. Ben bu saldırma ile o yanlışları kazır düzeltirim, deyince, zabıta memurları hayretle:
-Küçücük bir harfi veya kelimeyi düzeltmek için koca saldırma mı taşımak lazım diye sormuşlar. Hoca:
-Efendim, Bazen öyle yanlışlar oluyor ki, bu bile az geliyor, demiş.
HÜRRİYET
Ziya Gökalp bir aralık kızı Hürriyet'in ortada olmadığını gördü ve telaşla çamlara doğru bağırmaya başladı:
-Hürriyet,Hürriyet...Hürriyet...
Hüseyin Cahit acı bir gülüşle yanındakinin kulağına fısıldadı:
-Ziya Bey Hürriyet'in kaybolduğunun yeni farkına vardı galiba!..
5 Ekim 2024 Cumartesi
TÜRKÇE BİLMEYEN POLİS
Siirt'e yeni atanan bir Vali İZZETTİN ÇAĞPAR'ın , Arapça konuşmayı yasakladığı dönemde bir arap siirtli hanımıyla birlikte kavurma ziyafeti için davetli olduğu kayınpederinin evinden geri dönüyorlarmış. O sırada, devriye gezen bir polis önlerine çıkmış. Elindeki feneri, Siirtlinin yüzüne tutup sormuş:
-Gecenin bu saatinde nereden geliyorsunuz? demiş.
Siirtli -MIN BEYT EHMESİNDEN!“Kayınpederimin evinden”
Sonra eklemiş.
:-KELİYESİNDEN! KELİYE (KAVURMA) demek.
Polis yine bir şey anlamamış Bunun üzerine Siirtli, geniş bir şekilde olayı anlatmağa başlamış:-RIHNA BEYT EHMESİNDEN, TAKTAKINDEN, RAKRAKINDEN, KELİYESİNDEN, GERGİŞ-MERGİŞ!Böyle konuşan Siirtli, sözüm ona Siirt’çe kelimelerin sonuna getirdiği (DEN) TAKISIYLA TÜRKÇE KONUŞTUĞUNU ZANNEDİYORMUŞ. Kurduğu uzun cümle ile polise anlatmak istediği de şuymuş:-Kayınpederlerimize gitmiştik. Kavurma yaptıkları için bizi davet etmişlerdi. Kapılarını TAK-TAK, RAK-RAK çaldık. Önümüze kavurma ve et koymuşlardı. İştahla yedik!polis,-Ne dediğinden hiçbir şey anlamadım, hadi yoluna devam et, git! demiş. Polisin eliyle yaptığı işaretin “yolunuza devam edin” anlamına geldiğini anlayan Siirtli, gururlanarak mahalli lisanla karısına söylenmiş:-yazık yazık Polis olmuş ama, daha Türkçe konuşmasını bilmiyor FATİH ARITÜRK
4 Ekim 2024 Cuma
CİHAN HARBİ MANZARALARI
Babam 12-13 yaşlarında aklı başında falan. Bir gün haber almışlar. Ulucami’nin arkasında iki asker kaçağı kurşuna dizilecek. Merakla gittik diyor. Caminin arkasına bir masa konmuş. Müftü efendi, kadı, Binbaşı orada. Divriği’deki askerî şube başkanı. Kadı, müftüden fetva almış, müftü “savaştan kaçanın cezası kurşunla öldürülmektir” demiş. Kadı da onun üzerine hüküm vermiş. Evvela birine iki üç kurşun attılar. O küt gitti. O arada müftü “Dur!” dedi kadıya. Ayağa kalktı.
“Bunun ölümü buna ibret-i müessire oldu, bir askeri zayi etmeyelim, bunu derhal cepheye sevk edelim. Ama en ateş altı yere gitsin. Oraya gitsin de belki şehit olur, kaçma günahını dünyadayken öder.” demiş. O öylece kurtulmuş. .NECDET SAKAOĞLU
NOBEL YEMEĞİ
Nobel Ödülü sonrası ABD başkanı, Faulkner’ı Beyaz Saray’a yemeğe davet eder ama Faulkner bu yemeğe katılmaz. Gazetecilerin bu husustaki sorularına ise gayet net bir şekilde,
“bir akşam yemeği için o kadar yol gitmek bana mantıklı gelmedi” diye cevap verir.
LUCREZİA'NIN KALEMİ
Papa VI. Alexander Vatikan savaşına giderken, Kilise idaresini eğitimli ve yetenekli kızı Lucrezia'ya teslim eder. Lucrezia bir mesele için Lizbon Kardinali'ne danışır. Lizbon Kardinali Lucrezia'yı sessizce dinler, ve “ Ama bu konuşmamızı kayda alacak biri gerekiyor der” Lucrezia Kardinal'e gayet güzel yazabildiğini söyler. Bunun üzerine Kardinal Lucrezia'ya Latince “Ubi est penna vostra?” diye sorar. Lucreazia, Kardinal'in sorusundaki kelime oyununu kavrar. “penna” o sıralar yazı aracı kuş tüyü olduğundan, “kalem” anlamına gelmektedir. Ama kelimenin ikinci anlamı da “penis”tir. Kardinal, Lucrezia'ya “Hani, nerede kalemin?” diye sorarken aslında penisi olmadığını ima etmektedir. İşte Kadın yazarlar, erkek yazın dünyasında yer alabiliyorlarsa bu sadece kalemlerinin gücü sayesindedir. NAZLI ERAY
2 Ekim 2024 Çarşamba
DİMİTRİ'NİN CAMİSİ
50 Seçimlerinde İstanbul da hristyanların çokça olduğubir semtte okulsayısı yetmeyince kiliseler yok sayılıp camilere de oy sandıkları kurulmuştu. Rumlar arasında espri konusu olmuştu. Aralarında şakasını yapar olmuşlardı.
--Dimitri nerde, gören oldu mu?
--Evet, camiye gitti.
İTİNA İLE KUSTURULUR..
İstanbul valisi Fahrettin Kerim Gökay, büyük bir içki düşmanıdır. İçki içip, olay çıkaranlar için bir ilkyardım hastahanesinde bir servis düzenliyor. İçkili yakalanan kimseler bu servise getirilip iğne vurularak kurturuluyor, eli yüzü yıkanarak salıveriliyor. Cumhuriyet gazetesi muhabiri Feyyaz Tokar , bu uygulamaya şahit oluyor.
25 yaşlarında Ahmet adında rizeli bir genç getiriliyor. iğne ile kusturularak kendine gelmesi bekleniyor. Adama kendini nasıl hissettiği soruluyor.
--Ben diyor, İstanbul'un işgalin işgalinden beri içerim. Birkez bile kusmadım. DÜN akşam 15 liraya cacığıyla,turşusuyla, kebabıyla bir sofra kurmuştum. Şimdi burnumdan geldi. yazık oldu.
25 Eylül 2024 Çarşamba
ÇOCUKLARINDAN SORUMLUSUN..
''Aileme boşandığımı nasıl söyleyeceğim,üzülecekler.'' diye derdini paylaşan arkadaşına psikolog farklı bir bakış açısı ile cevap verir.
-''Sen üst soyundan değil alt soyundan sorumlusun. Biz oğluna bir rota belirleyelim. Diğer herkes başının çaresine baksın''
CİCERO'NUN TELEVİZYONU
M.Ö 80 de ünlü hatip Cicero, sanki bugünlerde televizyon aygıtı başında oturanları görmüşte onun böyle bir söz söylemiş.
--Eğer korkunç olayları dakika başı görmek ve duymak zorunda kalırsak, içimizdeki en hassas yapıya sahip olanlar bile, acı veren izlenimlerin sürekliliğinden dolayı, sonunda her türlü insani duyarlılığı yitirecektir.”PAUL WATZLAVİK
MAKSAT VERİMLİLİKSE...
Verimlilik uzmanı, bir tahta parçasını rendeleyen marangoza, "İşini çok iyiyapıyorsun." dedi. "Şimdi, eğer dirseğinin altına bir de cila güderisi yapıştırırsak, aynı hareketi yaparak tahtayı hem rendeleyip, hem de parlatabilirsin." "Tabii," dedi marangoz,
--Maksat verimlilikse sen de kıçına bir süpürge takarsan, aynı anda hem not alıp, hem de yerleri süpürebilirsin...
ALEXANDRE DUMAS GÖZYAŞLARI
Alexandre Dumas, Mémoires [Anılar] başlıklı anılarında, canı sıkılan, gözlerinden yaşlar boşanacak kadar canı sıkılan bir çocuk olduğunu söyler. Annesi onu can sıkıntısından ağlarken bulduğunda, şu soruyu sorarmış:
- İyi ama Dumas neden ağlıyor?
- Dumas ağlıyor, çünkü Dumas'nın gözyaşları var, diye cevaplarmış altı yaşındaki çocuk. Gaston Bachelard MEKANIN POETİKASI
SELVİ BOYLUM ,AL YAZMALIM
Atıf Yılmaz, filmin yapımcısı Arif Keskiner’e, gizlice, “Yarın filmin finalini çekeceğim, Kadir’i al, sabaha kadar yedir içir, sonra da uykusuz, yorgun bitik bir halde karşıma getir,” der.
Arif de alır Kadir’i bir meyhaneye götürür. Saat geç olunca Kadir kalkmak ister ama Arif,
“Ben filmin yapımcısıyım, boş ver Atıf’ı iç sen,” der. Sonra sete birkaç saat kala onu oteline bırakır. Kadir set için uyandırılınca gerçekten bitik durumdadır. Böylece finaldeki o derbeder hali, kızarmış gözleri ve yorgun yüzüyle tam da aşk acısı çeken çaresiz bir adama benzer. KAFKA OKUR
KAÇAMAK
Ömer Kavur Anayurt Oteli’ndeki rolünü konuşmak üzere Serra’yı çağırır. Henüz bürosundan adımını içeri atmıştır ki Ömer;
“Kaçamak yapmayı bilir misin?” diye sorar Serra’ya.
“ A ah… Bu saatte mi?” diye cevap verir Serra ve tabii kahkahalar patlar. Çünkü filmde rol icabı Serra’nın “kaçamak” diye bir yemeği yapması gerekecektir. Yani mesele yatak odasından geçecek türden bir kaçamak değildir.,EMİNE UŞAKLIGİL
23 Eylül 2024 Pazartesi
İÇKİYLE YOL BULUNUR
Mehmet Kemal'i aradım.
-Şahap sıtkı İlter'in evini biliyor musun? diye sordum. Buraya kadar gelmişken ziyaret edeyim.
--Nasıl tarif edeyim. bilmemki dedi.
--Ben vaktiyle gitmiştim. Dışarı da içmiş sonra evine gitmiştik ama hatırlamıyorum evini dedim.
---Meyhaneyi hatırlıyor musun? diye sordu.
--Bulurum dedim.
--İyi o zamaan dedi. Aynı meyhaneye git. bir güzel kafayı bul. sonra çık. aynı yollardan geçip adresi kolayca bulursun dedi.İLHAN ALTINTAŞ
20 Eylül 2024 Cuma
FİLLER VE TÜRKLER
FILLER üzerinde bir bilimsel çalisma için uluslararasi yarisma açilmis...
Ingilizler 3 ciltlik bir çalismayla katilmislar:
"Fillerin zoolojik özellikleri."
Almanlarin arastirmasi 4 ciltmis:
"Fillerin, çalisma hayatinda disiplinin yeri."
Fransizlar, yarismaya tam kendilerine yakisan 6 cilt arastirmayla
katilmislar:
"Fillerin ask hayati!"
Türkler ise 15 cilt tutan arastirmalarini son dakikada
yetistirebilmisler:
"Filler nasil, Türk düsmani oldu?" HASAN PULUR
10 Eylül 2024 Salı
3 KERE DE ANLATMAK
“Ece Ayhan’ın bir ara İlhan Berk ile arası bozuktur. Berk genç bir şairle haber gönderir Ayhan’a;
“İlhan Bey dedi ki, Ece her şeyi iki kez tekrar etmesin. Gerek yok. Herkes anlar.”
Ece Ayhan’ın cevabı tez gelir:
“Bundan sonra üç kere tekrar edeceğim. O zaman İlhan da anlayacak. ( EMİNE SEVGİ ÖZDAMAR--Kendi kendinin terzisi bir kambur)
7 Eylül 2024 Cumartesi
YUNUS'UN ŞİİRLERİ
Molla Kasım isimli bir şeriat (hukuk) âlimi bir su kenarında Yunus Emre'nin şiirleri okumaya başlar. Bunlardan ilk bin tanesini okuyunca bunları şeriata aykırı bularak yakar. Sonraki bin tanesini de aynı sebeple parçalayıp suya atar. Üçüncü bine başlayınca yazının başına aldığımız şu beyitle karşılaşır:
"Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme
Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir"
Molla Kasım, bu beyti okur okumaz, hatasını anlar. Çünkü Yunus'un ona ilk iki bin şiirde "eğri büğrü" gelen sözlerinin asıl manasını anlamaya başlamış, böylece onun büyüklüğünü idrak edip yaptığından pişmanlık duymuştur. Fakat ne çare ki elde bin şiir kalmıştır.
EDİPLERİN ÇAPKINLIĞI
Peyami Safa ile Degüstasyon da yemek yedik. Dışarı çıktık.Ahmet Hamdi Tanpınar, yolda yanından geçen kadınlara türkü söyleyerek laf atıyordu. Hep beraber bir bara girdik.Peyami iyice sarhoş olmuştu. Karşı masadan bir kızı davet ettiler.Fazlaca sıkıştırmış olmalılar ki, kız her seferinde bana doğru kayıyor. Ahmet Hamdi, kulağıma eğilip,
--Kızı bana,hocana bırak, diyor.
Ben de,
--Birşey yapmıyorum hocam dedim.Böyle yaşanmış çok maceramız var.NAİL ÇAKIRHAN -ANILAR.
ŞAİR ÜRKEKSE...
HüseyinDemirhan la beraber Cahit Külebi'yi ziyarete gittik. Hoca bizi çok soğuk karşıladı.İnanamadım.Uzun oturmadık, ayrıldık. Sonra öğrendm ki;Cahit Külebi bir şiir yüzüznden tutuklanmak üzereymiş. Son dakika da kardeşi önlemiş. Cahit Külebi de hem öğrencileri, hem kendi adına çekiniyormuş. SAMİ KARAÖREN
UZUN BOYLU VE SAKALLI
Rivayet ederler ki, adamcağızın biri köşesine kurulmuş kitap okuyormuş. Şöyle bir fıkra gözüne ilişmiş:
'Her kimin ki sakalı bir tutamdan fazladır ve boyu uzundur, ol âdem ahmaktır.'
Adamı bir düşüncedir almış, acaba ben ahmak mıyım diye! Boyunu kısaltmaya imkan yok, ne yapsın, sakalını kırpmaya karar vermiş. Ama makas ile kesmeyi akıl etmemiş de, fazlasını yanındaki gaz lambasına gösteriverince yüzü gözü alevler içinde kalmış. Ölüm döşeğinde iken karısından kitabı istemiş, o fıkranın yanına "Mücerrebtir (tecrübe olunmuştur), Ben dahi tasdik ederim" diye bir derkenar geçmiş
TARİH MEŞHERİ -HATIRAT 2
RUANDA DA ASKER KARŞILAMASI
General Eisenhovver Ruanda’daki birliklerini ziyaret edecekti Vali, Eisenhower cipiyle oradan geçerken, tüm yerli kadınların toprak yolun kenarına dizilip alkışlamasını, ona hoşgeldin demesini istemişti. Tek sorun, yerli kadınların bir şey giymemeleriydi. vali, kabilenin şefini çağırdı ve birkaç düzine etek ile bluz dağıtarak kadınların tören için bunları giymesini istedi. Ama töreninin yapılacağı gün tüm yerli kadınlar bir şekilde etekleri giyerken bluzlardan hoşlanmamış ve onları evde bırakmışlardı. Tüm kadınlar yolun iki yanında etekleri giymiş, ama göğüsleri açık bir şekilde sıralanmışlardı; vali öfkeyle şefi çağırdı. Şef, kadın şefin diğer kadınlarla görüştüğünü söyledi ve kadınların general geçerken göğüslerini örtmelerini sağlayacak bir plana razı oldukları güvencesini verdi. “Emin misin?” diye bağırdı vali.“Eminim. Çok eminim,” dedi şef. Hem tartışacak zaman da yoktu. Sıra sıra dizilmiş göğsü açık kadınlar, eteklerinin önünü şükranla kaldırıp yüzlerini örterken, aralarından geçen General Eisenhovver’ın nasıl bir tepki verdiğini sadece tahmin edebiliriz. .Sayfa 378 - Ayrıntı Yayınları Kurtlarla Koşan Kadınlar
21 Ağustos 2024 Çarşamba
CAN SEVMEK
Can Yücel ve Edip Cansever, şiirdeki gereksiz sözcükler üzerine tartışıp küserler. Onları barıştırmak,Güler Yücel'e nasip olur.
Edip Cansever'e kızar gül abla.
--Edip ,sen can Yücel'e küsemezsin.
--Neden? diye sorar.
--Nedeni var mı Edip. Sen CAN SEVERSİN.
ISPANAK
Sabahattin Kudret Aksal, Celal Sıla'ya akşam yemeğine gider.Napolyon Celal, ıspanak yemeği yapmıştır. Ertesi günü,Sabahattin hoca, dostlarına Celal'in yaptığı yemeğin lezzetini anlata anlata bitiremez. Celal sılay ,küser ve bir daha görüşmezler.Seneler sonra bir dolmuşta karşılaşırlar.
Sebahattin Kudret, Celal Sılay'ın bacağına dostça elini koyar.
--Hala küs müsün deli?
--Elbette küsüm der Celal sılay. Ispanaktan başka övülecek şeyim yok mu benim?
17 Ağustos 2024 Cumartesi
İSME HİTABEN..
ŞAHAP SITKI İLTER, Bir şubat gecesi adlı kitabı yeni çıktığında çantasını çokça kitapla doldurup gezerdi.Birgün meyhane de Mahmut Makal'ı görür. Kitabın ön yüzüne sevgili Mahmut'a diye yazıp garsonla gönderir. Mahmut, tekrar garsonla geri gönderir. Garson,
--Mahmut bey soyadının da yazılmasını istedi der. Şahap bey sinirlenip kitabı çantasına koyar. Gerginliği hisseden Mahmut makal, yanına gelerek,
--Sıtkı abi yanlış anladın. Başka mahmutla karışmasın diyerek öyle söyledim yoksa soyadımın ne önemi var?
Sıtkı abi hala sinirlidir.
--Yahu ben her sokaktan geçen Mahmut'a kitap mı imzalıyorum?Belli ki sana yazılmış işte. DOSTÇA İLHAN ALTINTAŞ
15 Ağustos 2024 Perşembe
TANSU'NUN VAATLERİ
Tansu Çiller le Karadeniz gezisindeyiz. Gittiğimiz her yerde vaatleri var. Samsun da , halka sordu
--kacinci ligdesiniz?
Millet 1 diye bağırdı. Şimdi 2. Ligdeyiz deseler,
Tansu,
--1. ci lige geçin stadyum yapayım falan diyecek.
--Sampiyon olursanız çim saha diyor.
Var diyorlar. Stad aydınlatması diyor. Daha yeni yaptık diyorlar.
Tansu Çiller,
--Ay ben size ne vereyim? Her şeyiniz var. Siz söyleyin,ben vereyim.
Aşağıda büyük bir sessizlik oluyor. Yaşlıca bir kadın erkeklere dönüp kızıyor.
--Ula sessiz durmayun. Bayandır,yanlus anlar bir şeyler deyin,alkış edun.
ERKAL ZENGER
ZEMZEMLİ KEFEN
Meşhur Derebeyi Çapanoğlu konağında otururken bir hacı gelip ziyaret etmek istediğini söyler. Kapıdaki nöbetçi ziyaret sebebini sorunca “Ben hacdan geliyorum. Yanımda zemzem suyu ile yıkanmış bir kefen var. Onu hediye olarak takdim edeceğim.” cevabını verir.
Ancak nöbetçi, ağanın böyle işlerle rahatsız edilemeyeceğini ileri sürüp içeriye bırakmaz. Hacı ise ısrar eder. Sonunda iş büyür. Gürültüyü duyan Çapanoğlu pencereden “Ne oluyor aşağıda? Bu gürültü nedir?” diye sorunca, nöbetçi şu cevabı verir:
“Ağam, bir molla, hediyelik kefen getirmiş. Ölür müsün, öldürür müsün?”
Kaynak: Ömer Faruk Yılmaz, Tarihin Satır Aralarından
29 Temmuz 2024 Pazartesi
HER GARSON OCAĞA BAĞIRIR..
Kahve de yeni dergi çalışmalarına başladık.
--Ne içersin? diye sordu.
--Gazoz dedim. Ocağa doğru bağırmaya başladı.
--Gazoz biiir. Sonra gitti, tezgah altından gazoz alıp geldi. Birazdan Kemal Özer geldi. Ona da sordu.
--Ne içersin?
--Çay dedi. Bu yine ocağa dönüp,
--Çay biir, demli olsun dedi.
Normal di mi? Başka yerde normal olabilir. Ama bu kahvede zaten başka çalışan yok. Garson dediğin,ocağa doğru bağırır ya, o da buna özeniyordu.
(YAŞAMAK HATIRLAMAKTIR)
BAKIRCI ÇIRAĞI
Bakırcı ustasının yanına bir çırak girmiş. Çırak, bir süre sonra işi bırakmış. Annesi gelmiş,
-- Oğlum artık gelmeyecek demiş.Mesleği öğrendi, kendine dükkan açaçak. Nasıl olsa kolay.Bakırı alıyorsun, döve döve biçim veriyorsun.
Usta dayanamamış,
--Vay kerata demiş. Kendi öğrenmekle kalmamış, annesine de öğretmiş.
NİHİLİST TİYATRO
12 Eylül darbesi, Sovyetlerin çöküşü Türkiye’de insanları apolitik hale getirmenin araçları haline getirildi. Bu, amatör tiyatroyu da etkiledi. Çok iyi amatör tiyatroların olduğunu biliyorum ama, bazıları anlamsızlığa, karanlığa sığınmaya başladılar. Hiçlik, nihilizm gibi Amatörlerde beni rahatsız eden olay bu. Nitekim genç bir kadrodan bir oyun seyrettim,
“Çok özür dilerim ama ben bilmem kaç yaşına gelmiş bir tiyatrocu olarak sahnede seyrettiğim oyunu anlamak istiyorum. Sizin oyundan hiçbir şey anlamadım.” dedim.
Arkadaşlarım gayet rahat
“Biz de zaten bir şey anlatmak istemiyorduk.” dediler. ''Şaşırdım kaldım"(Akan; 1995)Mehmet Akan ustanın anısına saygıyla...
26 Temmuz 2024 Cuma
GARANTİCİ SEYİRCİLER
İstanbul da gişenin yolunu bilmeyen Muammer Karaca turneye Kayseri, Mersin gibi yerlere gittiğinde gişeden ayrılmazmış.
--Ya demişler..Üstat senin gişede oturman yakışık alır mı? Biraz şehri gezsene..
--Ah be dostum dermiş. Sen bura halkını bilmezsin. Onlar garanticidir. Alacakları malı önceden görmeleri gerekir. ULVİ ALACAKAPTAN
24 Temmuz 2024 Çarşamba
EN ESKİ MESLEK
Dünya Atletizm şampiyonası için Romadayız. kaldığımız otel stada yakın. yürüyerek gidelim dedik. merkezi bir yerde gece cadde 2 taraflı mini etekli kızlarla dolu. Meğer buluşma yeriymiş orası.
Üç beş cümle İtalyanca bilirim.. Birine yaklaşıp,
"Kuando kosta?" dedim.. "Kaç para!."
"Trenta dolari" dedi kadın.. 30 dolarmış..
Gülüştük Kenan'la, yürüdük.. Az ilerde bir tane daha.. Bu biraz irice..
"Kuando kosta?." "Çinkuanta dolari" dedi,
tam bir erkek sesi.. Bu travesti.. 50 dolar!.
Fırsatı kaçırır mı Hıncal..
Döner dönmez Duygu Asena'nın odasına daldım..
"Kenan Onuk şahit" dedim.. "Dünyanın en eski mesleğinde bile sizden pahalıyız!."
Biliyordum zaten dedi.
GAZETECİ VAR, GAZETECİ VAR
Ahmet Mithat Efendi’nin çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinin tüm dizgicileri, baskıcıları, orada çalışanların hepsi, küçük bir meseleye kızarak işi bırakmışlar.
“Eh artık Ahmet Mithat Efendi mahvoldu, yarın kendisine başka bir iş arar. Ama bunu hak etmişti.” diye düşünmüşler.
Fakat Ahmet Mithat Efendi, gücendirdiği çalışanlarına yalvarmayı kendine yedirememiş. Bu konuyu onur meselesi yapmış. Hemen kollarını sıvamış. İ Tüm yazıları yazmış, kendi elleriyle dizmiş, düzeltmeleri yapmış, sabaha kadar uyumayıp makineleri kendisi çalıştırarak gazeteyi yetiştirmiş.O gün ne olacağını bekleyen gazete personeli, sabahın erken saatlerinde çocukların sokakta,
“Yazıyor, Tercüman-ı Hakikat… Tercüman-ı Hakikat…” seslerini duyunca çok şaşırmışlar.Bir gazete satın alıp da hemen hiçbir eksiklik ve aksaklık bulunmadığını görünce, kendiliklerinden gidip Ahmet Mithat Efendi’nin elini öpüp barışmışlar.
Yani mutfağına giremeyeceğin işi yapmayacaksın. ADNAN NURİ BAYKAL
BORÇLU BAŞBAKAN
Atatürk ölmüş, İnönü Cumhurbaşkanı fakat daha Çankaya’ya taşınamamış. Başvekil Bayar anlatıyor:
“Bir gün devlet işlerini görüşmek üzere evine gittim Bir de baktım ki, o günlerin İş Bankası Genel Müdürü, benim de akrabam olan Muammer Eriş ile İnönü bazı hesaplar üzerine eğilmiş çalışıyorlar. İsmet Paşa eliyle bir yer gösterdi ve biraz beklememi işaret etti. Sonradan öğrendiğime göre Meğer İsmet Paşa Cumhurbaşkanı olur olmaz İş Bankası Genel Müdürü Muammer Eriş’i çağırıp derhal Bayar’ın genel müdürlüğü zamanındaki önemli evrakı getirmesini istemiş.
“Geldiğim sırada da yaptırdığım ev için bankadan aldığım paranın hesabını gözden geçiriyorlarmış. Borcumu ödemiştim. Bakiye 4.500 lira kalmıştı. Eriş bu neticeyi benim yanımda İsmet Paşa’ya söylüyordu.
İsmet Paşa bana dönüp Muammer Eriş’e: “Kuvvetli adam dedi. Kurduğu ve bu hale getirdiği bankaya 4.500 lira borcu var! Tebrik ederim Celal Bey!”[1]abdülkadir ilgen
NASIR'I BALIKLAR SEVER
Mısır'da her şeyin kıtlığının yaşandığı Nasır döneminden örnek bir fıkra:
Nil kıyısında yaşayan bir adam, umutsuz bir açlık içinde Nil'e balık avlamaya gitmiş ve bir balık tutmayı başarmış. Zaferle balığı karısına getirip "İşte burada bir balık var, bu bizi bir öğün idare etmeli" demiş. Karısı da "Ancak onu çiğ yemeye hazırsan. Hiç zeytinyağımız, tereyağımız, ateşimiz yok; onu pişirmemin hiçbir yolu yok." Adam da tiksintiyle "Ben çiğ balık yemem." demiş ve balığı yeniden nehre atmış. Suyun yüzeyine çıkan balık "Yaşasın Başkan Nasır" diye bernard lewis
4. MURAT VE BEKRİ
Sultan IV. Murad halkın arasına karışıp emirlerinin uygulanıp uygulanmadığını denetlerken bir meyhaneye girer. Bekrî köşede demlenirken padişahı görünce kavuğuyla şişeyi saklar. En az kendisi kadar zeki padişah duruma vakıf olur ve gözüyle kavuğu işaret eder.
Bekrî "Settar'ül uyub" (ayıpları örten) der.
Sultan, tesbihini görür, "o nedir?" anlamında bakış atar.
Bekrî "Cila'ul kulub" (kalpleri cilalayan) der.
IV. Murad "Şimdi ne yapacağız?" diye sorar.
Bekrî "Gaffar'üz zünub" (Günahları affeden) cevabını verir. Sultan güler ve Bekrî Mustafa'yı tekrar bağışlar.
HAMAL AYAKLI PADİŞAH
Has Odalı Yusuf Ağa bir fıkra naklediyor:
Sultan Ahmed abdest alırken suyunu Yusuf Ağa dökermiş, kışın en şiddetli günlerinde dahi soğuk su isteyen padişah bir gün:
'Ayaklarım hamal ayağı gibi' demesi üzerine, Yusuf Ağa,
'Padişahım, meşhur meseldir, ayağı büyük olanın bahtı açık olurmuş...' diye karşılık verince gülmüş ve
'Belî, bilürüm, Bahtî mahlasını ol sebepten aldım' demiş."sultan ahmet divanı tahlili
OLMASA ŞAİRLİĞİN...
Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın çevresindeki şairlerden biri de Nurullah Can'dır. Can, yeni yayınlanan kitabı "Şiir Güzeldir"i Dağlarca'ya imzalattı. Muzipliğiyle de bilinen Dağlarca, kitabın kapağında yer alan "Nurullah Can / Şiir Güzeldir" satırlarının arasına hemen kalemini çıkarıp "Olmasa" sözcüğünü yazdı.
METOTSUZ İLİM
: Hitler'in zulmünden kaçarak İstanbul Üniversitesi hoca olarak sığınan Yahudi bilim adamlarından Hellmut Ritter bir gün Mahir Bey'e şöyle demiş:- “Siz Türkler öyle şeyler biliyorsunuz ki buna şaşıyorum, ama öyle şeyler de bilmiyorsunuz ki ona da çok hayret ediyorum!”
Bu haklı serzenişi kabul eden Mahir İz hafifçe tebessüm ettikten sonra ünlü Alman müsteşrike dönerek:
- “Üstadım buna metotsuz şark ilmi derler” diye cevap vermiş
MEHTER TAKTİĞİ
.Tarihçi, Muhtemelen iSKENDER pALA) :
"Bazı tarih kitaplarına göre Viyana Kuşatması esnasında Osmanlı mehteri bütün muhasara müddetince nevbet vurmaya devam etmiş. Mehter sesinin Osmanlı askerine şecaat, düşmanına da korku verdiği biliniyor. Zaferden sonra bir grup papaz şu itirafta bulunmuşlar:
-Eğer siz iki gün daha mehter sesine devam etseydiniz; şehir kendiliğinden düşecekti ve biz teslim kararı almıştık.
Bu anekdot, Osmanlı mehterinin ve kös sesinin ihtişamını anlatmak için uydurulmuş bir efsane olsa gerektir değil mi efendim?
Diğer tarhçi, kimse artık:
--Adamlar korkuya değil, gürültüye tahammül edememişlerdir bence
BİR ŞEYE BENZEMEMEK
Ressam Edouard Pignon'dan bir zeytin ağacının gövdesini resmederken bir çocuk geçiyormuş; tablosuna baktıktan sonra, ona:
"Bu yaptığın hiçbir şeye benzemiyor"demiş.
Pignon, çok sevinmiş:
"Bana en güzel iltifatı yaptın, başka hiçbir şeye benzemeyen bir şey yapmaktan daha zor bir şey yoktur.
CAN YÜCEL KUDURURSA..
Can Yücel, Halit Narin’lekomşu olduğu günlerde, Halit Narin’in köpeği Can Yücel’i ısırır. Ertesi gün köpeğin bakıcısı, köpeğin bir sürü raporunu getirir gösterir. Bakar köpek temiz. Ama yine de Halit Bey’e bir haber yollar: “Kudurduğumda ilk seni ısıracağım, haberin olsun.”
20 Temmuz 2024 Cumartesi
HERRU MERRU
Dağlarca, bir ingiliz şairle konuşurken çevirmenliğini yapıyorum. Bir ara,
--Ya herru, ya merru dedi. Bana dönerek -aynen çevir dedi. O anlamda bir şeyler söyledim. Dağlarca ikna olmadı.
--Herru'nun ingilizcesi ne?
--Yok öyle bir şey.
--Merru'nun ingilizcesi?
--O da yok.
Üstadın güvenini kaybettim. Kestirip attı.
--Sen ingilizce bilmiyorsun. Giderken de söyleniyordu. Şekpir ingilizcesinde herru, merru olmaz mı? YAŞAMAK HATIRLAMAKTIR.
BÖBREK İLACI
Değişmez ön yargıları vardıFazıl hüsnü Dağlarca'nın. Mesela doktorlara hiç güvenmez.Birgün iş yerinde sancılarım arttı.Beni gördü.
--Neyin var ? dedi.
--Böbreklerim ağrıyor.
--Doktora gittin mi ? diye sordu.
--Gittim dedim. Taş varmış. Bol bol su içmemi ve hareket etmemi söyledi.
--Bunlar bir şeyden anlamaz diye bağırdı.Senonun dediklerine aldırma Benim dediklerimi yap.
--Ne yapayım?
--İçebildiğin kadar su iç, Birde bol bol hareket et.. YAŞAMAK HATIRLAMAKTIR
TEK AYAKKABI.
2 Antepli kaçakçı, Halep'e gidip 100 çift kundura almışlar. Sınırda yakalanacaklarını bildikleri için 100 adet sağ kundurayı biri alıp Tibil den yurda girmiş. Malları da gümrüğe bırakmış. Diğeri de 100 tane sol kundurayı başka bir gümrüğe bırakmış. Bir süre sonra gümrük malları satışa çıkınca her biri kendi girdikleri gümrük kapısına gitmişler. 100 tek kundura kimsenin işine yaramadığından 3 otuz paraya ayakkabıları almışlar.Antep'e getirip birleştirmişler. Al sana 100 çift pırıl pırıl iskarpin ! ÜLKÜ TAMER
19 Temmuz 2024 Cuma
KULAK ÇINLAMASI
Aydın Doğan, merdivenler de Musa Ağacık'ı görür.
--Musa, dün akşam dışişleri bakanı ile senin kulaklarını çıtlattık der.
Musa Ağacık, ise aldığı parayı dile getirir.
--Bir günde muhasebe müdürü ile kulaklarımı çınlatsanız...(GAZETECİLERİN ŞAKASI OLMAZ)
YAYIN YASAĞI
1981 Yılında Trakya da bir askeri uçak düşer.Yaralılar Cerrahpaşa hastanesine getirilir. Gazeteciler haber peşinde koşmaktadırlar.Milliyet muhabiri Ercüment, doktor önlüğü giyerek yaralılara ulaşır.Büyük bir haber atlatmadır bu. Bu atlatmayı hazmedemeyen bir gazeteci ise, sıkıyönetimi arayıp sorar.
--Albayım falanca haberle ilgili yayın yasağı var değilmi?
Yoksa bile albay,''ne olur, ne olmaz '' düşüncesi ile
--Evet var der. ve haber yayınlanamaz. NAZIM ALPMAN
15 Temmuz 2024 Pazartesi
SANAT İZNİ
1920 yılında bir kararname ile müslüman kadınların sahneye çıkması yasaklanınca bir tiyatro müdürü bu yasağı şöyle alaya almıştı:
--Yetkililer ahlaka aykırı hayat süren kadınları izin belgesi veriyorlar. Halk sağlığı adaresi doktorları veriyor bu izni. Ahlaksızlık için izin veriyorlar da sanat için niye izin verilmiyor, anlamıyorum. İŞGAL ALTINDA İSTANBUL. BŞLGE CRİSS
11 Temmuz 2024 Perşembe
ASİ BİZDEN OLURSA...
Karadaģ haydudu,Sırp eşeği, Bulgar yılanı
Bir de Yunan iti, çepeçevre kuşatmış bu vatanı...
Kim diyor bunu? MEHMET Akif .
Neden diyor? Çünkü bu etnik unsurlar ,Osmanlıya isyan etti. Ama Arnavutlardan söz etmiyor. Ilk ayaklananlardan biri Arnavutlar. Çünkü kendisi de Arnavut. Özü doğru biri olabilir ama tarafsız olmadığı ortada işte. CAZIM GÜRBÜZ
CENNET VE RESİM
Elif Naci,müze müdürlüğü yaparken müze çalışanlarından bir genç içeri girmiş.
--Sizden bir dilekte bulunacağım .Elif Naci de buyur etmiş.
--Siz artık resim yapmayın demiş Elif Naci'ye. Çünkü resim yapan cennete gidemez.
--Sen gidecek misin? Diye sormuş Elif Nacı.
--Elbette..
--Hah demiş Üstat. Senin gideceğin cennette benim yerim olmaz. Bu yüzden resim yapmaya devam demiş.
ÖZLÜ SÖZ
Bizim köye dedemin eski bir dostu aşık geldi. Evde ağırladık. Eskilerden ölenlerden kalanlardan söz ettiler. Sonra dedem yeğenlerinin vefasizlığindan söz etti. Gece geç bir saatte, dedem geç oldu uyumak istersin dedi. Asık, dur sana bir söz edeyim dedi. Sazı aldı başladı calmaya, Gecenin özetini geçti.
Çok yaşasın ölüler.,
Hiç doğmasın kötüler,
Bu dünya fanı dünya,
Adamı dostları beller..
( Mehmet Baveşin)
YAVRUMUN YAVRUSU
Annem 3 yaşında ki torununu seviyor.
--Yavrumun yavrusu,
yavrumun yavrusu...
Ne güzel diye düşünüyorum.Bellki ki kocama kırgınlığı geçmiş.
O yine,
---Yavrumun yavrusu,
yavrumun yavrusu,
yarısı yavrumun yavrusu,
yarısı yılan yavrusu
diyor. Karı koca duymazdan geliyoruz.
( AİLE İÇİ HESAPLAŞMALAR)
25 Haziran 2024 Salı
NAPOLYON DEMOKRASİSİ
Napolyonun sadık generallerinden biri halka sesleniyor.
--Napolyon imparator olmak istiyor. Ancak yapmış olduğumuz İnkilab-ı Kebir gereği bu konuda halkın reyini almak gerekiyor.
Yanindaki karine dönerek herkesin duyacağı şekilde direktifini verir.
--Siz Napolyonun imparator olmamasını isteyenlerin adını yazın. Nasıl reylerini serbestçe kullanmak onların hakkıysa , onları kurşuna düşmekte Napolyonun hakkıdır.
( Orhan Selim. Akşam 31.3.1936)
GÜNAHSIZ İNSAN
İsa, bir fahişeyi taşlayan öfkeli kalabalığa sesleniyor:
“İçinizden kim günahsızsa ilk taşı o atsın.”
Bir taş fırlayıp kadına çarpıyor.
İsa dönüyor ve,
“Bazen beni gerçekten çileden çıkarıyorsun anne,” diyor. (rosie Projesi Graeme Sİ9MSİON
24 Haziran 2024 Pazartesi
K DEYİP GEÇME..
Tarık Dursun K'nın bir hikayesinde câhil cesaretiyle olsa gerek, nereden uydurduysam soyadı (Kakınç’tır) yerine kullandığı K.’yı atıp, Tarık Dursun “bırakmıştım”. Derginin yazı işleri müdürü Adnan Özyalçıner’e
“K.’yı görmeyince kendimi donsuz hissettim” gibisinden takılmış. ''K'nın düzeltmene ne zararı varmış? '' diye sormuştu. ATİLLA BİRKİYE
ÖDEMEYE NİYETİN OLMAYINCA..
Filozofun yoksul öğrencilerinden biri ders vermesi için hocası Protagoras’a müracaat ederek:
“Hocam, şimdi param yok, ancak kazandığım ilk davanın bedeli ile size olan borcumu ödeyeceğim” sözünü verir
Hoca kabul eder. Hoca öğrencisine yetkinlik icazetini verir ve aynı zamanda mahkemeye müracaat ederek borcunu ödemesi talebiyle öğrencisine dava açar. İddiası şudur:
“Ben bu davayı kazanırsam zaten hakkımı alacağım, eğer kaybedersem öğrencim kazanmış olacak, yine alacağım; çünkü anlaşmamıza göre o ilk davasından kazandığı parayı bana ödeyecek.”Ancak Protagoras gibi bir üstattan ders almış olan genç avukat mahkemeye şu defide bulunur:
“Yüce mahkeme, benim bu borcu ödemem gerekmiyor, eğer ben bu davayı kazanırsam zaten beni haklı gördüğünüz için ona bir şey ödemem gerekmiyor. Eğer kaybedersem, anlaşmamıza göre kazandığım ilk davadan ödemeye söz verdiğim için gene bir şey ödemeyeceğim.”
20 Haziran 2024 Perşembe
ŞAİR VE ŞİİRİ
Ablamın Üsküdarda ki evine gittim.Büyük oğlu, yardım istedi.
--İyi ki geldin dayı. Öğretmen senin şu şiirini açıklamamızı istedi dedi.
3 şehitler destanın dan bir parça.10-12 dizelik bölümünü açıkladım. 3 ay sonra yine uğradım hane halkı gülerek karşıladı.
--Ne oldu ? dedim.
Ablam dedi ki,
--Oğlan senin yüzünden sınıfta kalacak. Öğretmen açıklamanı beğenmemiş, basmış sıfırı. FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA-SIDDIK AKBAYIR
10 Haziran 2024 Pazartesi
SAHAFDA Kİ KİTAP
.--Efendim, bu benim ilk kitabım.izin verirseniz size takdim etmek isterim Bu benim için çok mutlu bir an.
Tecrübeli yazar, hediyeyi kabul eder.
izin verirseniz Bundan daha mutlu olacağın bir anı hatırlatmak isterim size der. O da kitabınızın 2. elini sahaflarda bulmanızdır.
KUR'AN ÇEVİRİSİ VE KARŞILIĞI
Mehmet Akif'in damadı Ömer Rıza Doğrul, Arapça ve İngilizce çevirilerde yapmaktadır. Bir yayın evi, kendisinden Kur'an-ı Kerim çevirmesini ister.
Anlaşırlar. Her cüzü çevirdiğinde parasını alacaktır. Anlaştıkları gibi de olur.
Her para aldığında dostlarını meyhanede ağırlar. Birgün yine Beyoğlunda toplanırlar. Hoca, açıklama yapar.
--Arkadaşlar, bu kur'an çevirisinden aldığım son paradır der. Son cüz Fatiha Süresini çevirdim.İş bitti. Bundan sonra yeni bir işe kadar ziyafet miyafet yok. ŞİİRİN GİZLİ TARİHİ- REFİK DURBAŞ
ÇİZMEDEN YUKARISI
Nazım Hikmet, Orhan Selim adıyla Tan gazetesinde yazmakta.
Çizmeler ucuzladı, çizmeden yukarı çıkmak pahalılaştı diye muhalif bir yazı yazar. Şöyle de bir hikeye anlatır:
Ressam, ayağı çizmeli bir adam resmi yapmış. Bir kundura boyacısı resmi beğenmemiş, çizmedeki çizgilerin pırıltılarının yanlış olduğunu söylemiş. Ressam, eleştriyi haklı bulmuş. Resmi düzeltmiş, boyacıya göstermiş.
Boyacı,
--Şimdi daha iyi ama pantolondaki kırışıklık diyecek olmuş,
Ressam kızmış
-- Yoo demiş. Çizmeden yukarı çıkma. ŞİİRİN GİZLİ TARİHİ- REFİK DURBAŞ
ATEŞ , ATEŞ ÜSTÜNE
Metin Altıok, içkidaşı Mehmet Taner'e çocukluğunu anlatıyor: Annesi babası İzmir kırsalında tarlada çalışırken,
Yaz sıcağında akrep tarafından ısırılmış. Bunun üzerine Zehiri alınsın diye Kaynar suda yıkamışlardır şairi. Bu acı içinde kalmış şairirn.
--Düşünsene diyor dostuna. Küçücük bir bedeni suda kaynatıyorlar.
O Küçücük beden büyüdüğünde 2 temmuz 1993 te Sivas'ta gericilerin tutuşturduğu alevin dehşetinde kavrulacaktır, heyhayt ...
ŞİİRİN GİZLİ TARİHİ- REFİK DURBAŞ
SUSUZ RAKI
Ahmet Rasim'i yemeğe çağırırlar.A ma sofrada içki yoktur. Önce balık getirirler. Üstat:
--Ay en sevdiğim balık. Hemen bana bir kadeh. Ben balığı rakıyla severim.
Ardından ekşili köfte. Üstat, yine
--Aman bir kadeh daha. Köfte ile bayılırım.
Dolma gelir, yine aynı sahne
--Çabuk rakı verin. Bu dolmalar rakıyla gitmez mi?
Sonunda ev sahibi dayanamaz,
--Kuzum, rakıyı ne ile sevmezsiniz?
Ahmet Rasim, gülerek
--Su ile cevabını verir. ŞİİRİN GİZLİ TARİHİ
AYRAKLI GECELER
50 'li yıllarda Şehir Hatları Boğaz hattında danslı geceler düzenlenirdi. Çoğunlukla Ermeni, Rum kızlarda katılırdı bu danslara. Vapurda rakı içmek yasak olduğu için gençler ayranlı rakı içerlerdi gizlice. Zamanla bu gecelerin vazgeçilmez içkisi oldu.
Vefa Zat, Rakı ansiklobedisinde bu geleneği ayrıntısıyla anlatır. Hatta Sanayici Kerim Kerimol'un ayran olmazsa içki içmediğini dile getirir. MURAT MENTEŞ
5 Haziran 2024 Çarşamba
ASFALT YEMEĞİ
Yılmaz Güney le Kasımpaşalılar filmini çekiyoruz.Öğle yemeği gelmedi. Ben de,
--Prodiksiyonun yapamadığını starlar yapar dedim. Ama biliyorum yılmaz da da para yok. Buna rağmen gelin dedi. Bir bakkala girdik, 20-25 kişi. Yarım ekmek arası salam peynir yaptırdı. Birer de ayran. Hemencecik orada yemeğe başladık. Bakkal, kızdıı.
--Çıkın kardeşim dışarda yiyin. Burası lokaNta mı dedi. Yılmaz ,gitti asfaltın ortasına oturdu. Biz de yanına dizildik. Yemeğimizi yiyoruz. Görenler önce garipsedi. Sonra
--Aaa filmciler bunlar diye merakla seyrettiler. Azolan trafikbiraz aksadı. Ama sonra yemeğimizi bitirip güle oynaya sete geldik. Şimdi olsa mümkün mü? Ya dayak yerdik, ya da protesto yapıyoruz diye göz atına alınırdık. KAZIM KARTAL (artizler kahvesi)
KÖTÜ ADAM KORKUSU
Bir gün karşıdan karşıya geçiyorum.Yolun ortasında bir çiftle karşılaştım. Başörtülü genç bir kadınla bıçkın gibi görünen bir adam. Adam bir bana baktı, bir kadına baktı.Sonra kadını benimaksi istikametine alarak ilerledi. ARa ara dönüp bana baktı. Utanmıştım. Sokakta bile benden bir kötülük gelebileceğini düşünüyorlardı. ÖNDER SOMER
SOYUNANLARI AYIPLAMAYIN
Zerrin Egeliler ile film çekiyoruz. Rolü gereği çıplak. Çekim bitti.Zerrin hanım, etrafına bakınarak yavaşça fısıldadı.
--Rica etsem seti boşaltır mısınız?Lütfen dışarı çıkın da giyineyim.( Film karelerine gizlenen Anılar)
4 Haziran 2024 Salı
GEZİCİ
zmitte bir sendikanın gezi parķinin toplumsal hayata etkileri adlı bir toplanti da genc biri anlattı.
Gezi sirasinda kisa dönem askerdim. Bu yuzden cok yaşayamadim. Askerlik sonrası esimle bayram ziyaretine köye gittik. Komşular ve akrabalar o kadar muhalefet ve gezi hakkında konuştular ve ipe sapa gelmez şeyler soyledilerki sonunda dayanamadım.
Amca senin soyadın ne dedim?
Gezici dedi.
Hah dedim. Bende geziciydim ama şimdiı soyadımı değiştiriyorum. Ben artık sizden değilim dedim,çıktım. Soyadımı da öz gezici yaptım. Yani bu toplantı da benim gibi has gezici bulamazsınız. Çocuklar, özgürlük istiyormuş bu kadar basit dedi. ( Misafir Odası)
PAHALILIK ..
1 aydır annemlerle yaşayan 13 yasındaki belçikalı yeğenimle biraz ilgileneyim dedim.
Türkiye nasıl beğendin mi falan soracaktım. O bana kırık türkçesi ile
--Dayı gel pahalılık konuşalım. Dedi.
-- o ne lan dedim.
-Hani var ya iste dedi. Migros ta deterjan ne kadar? Ooov çok pahalı di mi? Bu hafta güneş kremleri ucuzlamış. Mami dedi. Ama saklıyorlar, indirim bitince çıkaracaklarmış.
Şaşırdım. Çocuğu da kendimize benzetmişiz iyi mi? ( GURBETÇİLER)
KAYYUM
Bir onceki donemde kayyum sayesinde işe alinan bir belediyeci arkadaşına kayyumu anlatmakta
---.kayyum, devletin bizzat belediyeciliğe soyunmasıdır. Yani, geri kalmış ilçelerde vatandaşa daha iyi hizmet verilmesi için devletin bir nevi aracıyı ortadan kaldırıp halkıyla kucaklasmasıdır. Kayyum, devlettir
-- Ben anlamam demiş arkadaşı. Ne zaman Rizeye kayyum atanır, o zaman ben de derim ki kayyum iyidir. Başka türlü ikna olmam.
( Guneş Bahadir)
1 Haziran 2024 Cumartesi
İLHAM GELİRSE...
Bestekar Halil poyraz, kendini yemeğe davet eden bir dostuna telefon ederek,
--Bu gece beni beklemeyiniz efendim demiş. Davetsiz bir misafirim , ilham geldi. Onunla ilgileneceğim.
Arkadaşı cevap vermiş.
--Onu da getirin üstadım. Beraber yeriz.
31 Mayıs 2024 Cuma
HELE YAR YAR YAR
Dedemin taziyesinin 10.günü falan. Artık bizbizeyiz. Amcam coşmuş. Dedemle ilgili bir anılar anlatıyor, yerlerdeyiz.
Dedemle babaannem kavgalilar. Amcam da barıştırmaya gelmiş. Dedem isyan ediyormuş.
-- Bu kadından bunca yıldır iyi bir söz duymadım. Izzet Altınmeşe'nin hele yar türküsü gibi.Bir hayırlı söz söylese ardından saydırıyor.
Hâinsen,zalimsen, kafirsen, arsizsan, hırsızsan..
Ama bir bilezik alayım.
Bana diyor sen benim malımsan. Ben kimsenin malı değilim. Aha para da bitti. Bakayım şimdi ne yapican? ( Dedeler ,-Nineler)
27 Mayıs 2024 Pazartesi
FAHRETTİN KERİM VURURSA..
O zamanlar, bodur rakı şişeleri çıkmıştı, Fahrettin Kerim denirdi onlara. Hatta şöyle bir olay var, Moda Kulübü’nde Yeni Sabah’ın sahibi Safa Kılıçlıoğlu ile birisi, aynı rakı masasında dalaşıp kavga ediyorlar. Ve Safa Bey, masadaki bodur rakı şişesini kaldırıp, karşısındakinin kafasına vuruyor. Ortalık birbirine giriyor. Nasıl oluyor böyle bir kepazelik derken, tam o sırada, Fahrettin Kerim kulüp binasından içeri girmesin mi? Ve Doğan Nadi’ye rastlamasın mı? "Ne oluyor yahu?" diyor. Doğan Nadi,
"Vallahi, ben de anlamadım beyefendi. Safa Bey, zat-ı alinizi kaldırıp, karşıdakinin kafasına vurdu" diyor. AYDIN BOYSAN
23 Mayıs 2024 Perşembe
UNUTULMANIN YOLU
2.Dünya savaşından sonra Ezra Pound, faşistlerle işbirliği yaptığı için tutuklanır. Amerikalı yazarlar, serbest bırakılması için kampanya başlatırlar. Başsavcı ile görüşmesi için şair Robert Frost'u Waşhington'a gönderirler. Bu görüşme sonucu Ezra Pounda serbet kalır.
Görüşmeci Robert Frost'a bunu nasıl becerdiğini sordular.
-- Kolaydı dedi. İçerdeyken herkesin onunla ilgilendiğini, serbest kalırsa kamuoyu tarafından unutulacağını söyledim. ÜLKÜ TAMER
PARA KOKMAZ..
Vespasianus, Roma da 9 yıl içinde büyük imar hareketlerine girişti. Bunu karşılamak içinde yeni vergiler koydu, halka açık yuvaletleri paralı yaptı. Oğlu bile kendisine karşı çıkınca bir sikkeyi oğlunun burnuna tutup, kokup kokmadığını sordu. Oğlu, ''kokmuyor'' deyince,paranın tuvaletlerden geldiğini söyledi. Kendi ile özdeşleşen sözünü söyledi.
--Pencunia non olet. PARA KOKMAZ.
20 Mayıs 2024 Pazartesi
50 YILLIK HASTA
1986 da Oktay Akbal, Muzaffer Buyrukçu, Rıfat Ilgaz,Salah Birsel ve bir grup yazar Kuzey Kıbrıs'a davetli olarak giderler. Gece toplantıdan dönerken trafiğin sağdan olması sebebiyle kaza geçirirler. Kazada en çok hasarı Rıfat Ilgaz görmüştür. Magosa hastahanesine kaldırılırlar.
Doktor, Rus bir hanımdır. Rıfat Ilgaz'ı muayene eder.
--Bir şeyin yok. Ufak tefek sıyrıklar..
--Ama canım çok yanıyor..
--Benbilmem mi işimi? 10 YILLIK HEKİMİM.
--Sen 10 yıllık hekimsen, ben 5o yıllık hastayım.
Sonrasında Rıfat Ilgaz,bacağının kırıklığını ömrünün sonuna dek çekti..(ŞAİRLERE ÖLÜM YOK-OKTAY AKBAL)
PULSUZ TAVLA
Mehmet Kemal, İzmir de kitaplarını imzalıyor.Gençten bir okur, elinde Üstadın ''Pulsuz Tavla'' adlı kitabı ile dikilmekte. Mehmet abi,
--Getir imzalayayım dedi.
Kitabı imzaladı , çocuk kitabı alıp gitti. Biraz sonra elinde imzalı kitapla tekrar geldi.
--Yahu, ben bunu tavla öğreten bir kitap sanmıştım, meğer roman gibi birşeymiş dedi. Ve kitabı masaya koyup gitti. REFİK DURBAŞ
16 Mayıs 2024 Perşembe
LÜFER VE AHMET RASİM
… Ahmet Rasim lüfer alıp eve gönderiyor ve dairede evde kendisini bekleyen lüferin hayaliyle akşamı zor ediyor. Fakat eve gidiyor, bakıyor ki aşçı onu palamut gibi doğrayıp tava yapmıŞ. En çok da aşçının lüferi palamut zannetmesine kızmış.
Kızar. Çünkü üstada göre, ‘Balıkları tanımayan, özellikle lüferi tanımayan İstanbullu sayılmaz.’ BEŞİR AYVAZOĞLU
3 DEVE
Karagöz degisi “Üç DeveHikâyesi” anlatır.
“Üç deve yolda giderken birine sormuşlar:
-İnişi mi seversin yokuşu mu?
– Yokuşu ne yapayım demiş.İnişte kendi kendine gidersin!
İkinci deveye sorduklarında o da demişki,
: -inişi ne yapayım, yokuşta rahat rahat ağır ağır yürür keyfime göregiderim.
Üçüncü deve de:
- Ne inişi severim, ne yokuşu, düz yol olmalı ki çalkalanmadan sallanmadan gideyim.
Memleketini seven bir adama da sormuşlar: İttihat mı seversin İtilaf mı? Devehikâyesini anlatarak cevap vermiş:
- Kuva-yi Milliye ki çukursuz, yokuşsuz, tehlikesiz bir yolda sebat edip gidiyor!” ( Milli mücadele de mizah?
BEYKOZ AMİGOSU
Beykoz tarihinde “Hafiye” diye anılan Fıtret Kurcan, 1.60 boyunda ve bir ayağı çocukluğundan beri engellidir. Beykoz futbol takımının hastasıdır, dışarlak maçlarını da kaçırmaz. 1972-73 sezonu ilk yarısının son maçı ve üçüncü ligdeki Beykoz deplasmanda, iddialı bir takım kuran Çanakkale’ye karşı oynamaktadır.
Beykozlu Haldun bir gol atar, ama sayılmaz. Maç 0-0 berabere biter. Olaylar çıkar. Hafiye de maç sarhoşudur... Beykoz’lular şehirden ayrılırken, araba vapurunun güvertesinde ellerini boru yapmış, haykırır: “Çanakkale, Çanakkale, seni kurtaranın da...” NAZIM ALPMAN
15 Mayıs 2024 Çarşamba
SON SEYİRCİ
Oyunum bitti. Elbiselerimi degistirdim,makyajımı sildim. Ercüment behzat Lav geldi.
--Hayrola Bedia? Dedi. Salonda hala uyuyan bir seyirci var. O uyanmadan gidemezsin .
O günden beri, hep en geç ben çıkarım.
--Çok etkileyiciymis gerçekten.
---Ya..Ya..Behzat gibi alık adamlarla uğraşmamak için hep böyle yaptım. Bedia Muavvit
10 Mayıs 2024 Cuma
BAŞARAMAZSAN YARGILANIRSIN..
12 Eylül hakimlerinden Ali Hikmet Korkmaz,Yeniçeltek Dev-Yol davasında bir sanığın itirazına şöyle yanıt verir:
--Oğlum ne yapalım? Biz yargıcız. Siz devrim yapsaydınız ,şimdi biz onları yargılayacaktık. Yapamadınız sizi yargılıyoruz. HASAN KAPLAN
SABAHATTİN ALİ GÖZLÜĞÜ
Sergiyi gezerken Aziz Nesin’in Bursa sürgününün ardından Sabahattin Ali’nin izlerini sürmesinin hikâyesini de okuyoruz. Sürgünün ardından Nesin her yerde Sabahattin Ali’yi aramaya başlar. Aramalar bir sonuç vermeyince Nesin, Başdan adlı haftalık bir siyasal gazetede, Sabahattin Ali ismiyle bir makale yazmaya karar verir. Nesin’e göre yazıyı okuyan Sabahattin Ali kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Yazı yayınlanır, üzerinden günler haftalar geçer ancak Sabahattin Ali ortaya çıkmaz. Bir süre sonra Sabahattin Ali yerine savcılıktan bir kâğıt gelir. Savcı, Nesin’i Sabahattin Ali’den kalan eşyalar için tanıklığa çağırmaktadır. Nesin acı tanıklığını şöyle anlatır: “Savcının elindeki kırık gözlük camlarına baktım, gözlerim doldu” diyor.
ÖNEMLİ DOSYA
Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin, Artvin’in Borçka ilçesine gelir.
Vatandaşlarla sohbet ederken, kalabalığı yararak güçlükle Şahin’in yanına yaklaşan bir kişi,
"Size bir dosya vermek istiyorum" der. Şahin’in, dosyayı yanındaki Artvin milletvekillerine verebileceğini söylemesine rağmen, bu kişi ısrarla, dosyayı kendisine vermek istediğini söyler.
Israr üzerine bu vatandaşı kıramayan Şahin’in, "Tamam ver bana dosyayı" der. Vatandaş, ''Tamam Sayın başkanım.Burada bekleyin eve gidip getireyim" der. EKREM SUNAR
ATATÜRK VE MÜNİR NURETTİN
- Bir tren seyahatimizde yanında Fahrettin Altay Paşa da vardı. Kahvelerini içerken beni çağırdı, "Gramofona bir plak koy da dinleyelim" dedi. Ben de Münir Nurettin Selçuk'un bir plağını koydum. Daha ilk ses çıkar çıkmaz, "Çabuk kapat bunu, yerine başka koy" dedi. Safiye Ayla'nın bir plağını koydum. "Tamam güzel oldu şimdi" dedi ve "Münir Nurettin'in ne kadar plağı varsa getir" dedi. Üç dört plağı vardı, hepsini Atatürk'e verdim. Camı açtı ve tüm plakları attı. Sonra da "Oh be" dedi. Şaşkın bakışlarımız içinde bir şey sormadık. Ta ki Ankara'ya gelinceye kadar. Keyifli bir anında plakları niye attığını sorduk. Gülmeye başladı.
"Münir Nurettin hani bir gece Dolmabahçe'ye gelmişti, sofrada şarkı söylerken, ben de keyifliydim söylediği şarkılara iştirak ediyordum. Bir müddet sonra şarkısını kesti ve yanıma gelip kulağıma, 'Lütfen benimle beraber söylemeyin, şarkıyı bozuyorsunuz, ben rahat söyleyemiyorum' dedi. Belki kimse sezmedi ama kendime mani oldum, ters bir şey söylemedim. Tabii şarkı bizim işimiz değil ama keyiflenmişiz, söylemeye çalışıyoruz. Beyefendiyi pek rahatsız etmişiz. O gece ona çok kırıldım, gücendim. Ama yine de plaklarını atmamalıydım, yanlış yaptım" BÜLENT ÜNAL VATAN GAZETESİ
ENDEMİK KAZANÇ
Kayseri de o coğrafya da şimdiye kadar görülmemiş bir bitki türü keşfettik. Bu o iklim için şaşırtıcı birşey.Üniversitelere haber verdik. Konuyla ilgilenen tüm kurumları aradık.Sabah dağa çıkıp akşam iniyoruz. Yaklaşık 1 ay kamp kurduk.Belediye başkanına başvurduk.Adam bizi büyük bir dikkatle dinledi. Elimizde broşürlerle.
‘’ Bu Türkiye Florasıiçin büyük bir kazançtır. Bu bitki ile ilgili sempozyumlar yapılır. Turistik ve kültürel bir önem arzeder. Falan anlatıyoruz da anlatıyoruz . Başkan söylenenlerden memnun. Şöyle bir doğruldu.
--Peki…Bizim belediye olaraktan bu işten kazancımız ne olur? Dedi Riyat Gül.
HİZMETÇİ BEĞENMEMEK..
Halide Nusret Zorlutuna, yeni hizmetçisHinden şikayet ediyormuş;
“-Öyle ters, öyle aksi şey ki... Suratından düşen bin parça...”
Şükufe Nihal:
“Yine iyi” demiş, “Bizimkinin elinden düşen bin parça.
DEDE SAZI
Ünlü bir halk müziği sanatçısı Nesimi Çimen’e bir saz verir. Ancak Çimen, sazı beğenmeyip bazı perdelerini söker. Neden böyle yaptığı sorulduğunda da “saz, o zaman Sünni’ydi, şimdi Alevi oldu” der.
İKTİDAR AYETİ
Resulullah’ın can dostlarından Ebuzer el Gıffari Şam’da Muaviye’ye muhalefet ederken Tevbe Suresi 34-35. Ayetleri sıkça okur durur.Muaviye artık dayanamaz;“Ey Ebuzer, Kur’an’da ayet mi bitti de bunları okur durursun!”Ebuzer cevap verir;“Sen de bilirsin ki Kur’an’ı iyi bilirim. Lakin senin iktidarının ayetleri bu ayetlerdir..
.”Gelin birlikte hatırlayalım;
Ey iman edenler, ahbar ve ruhbanların ekserisi altın ve gümüşü kenz ederek (biriktirerek) Allah yolunda harcamazlar ve insanları Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip, ;Allah yolunda harcamayanlara elim bir azap müjdele!O gün geldiğinde, Dağlanacaksınız. Kenz ettikleriniz eritilecek ve onlarla alnınız, yanlarınız, sırtınız ve böğrünüz dağlanacak! Tadın işte nefsiniz için yığdıklarınız denecek. (Tevbe 34-35)
YATIYA DA BEKLERİZ..
Bir süre sonra, Süleyman Nazif
vefat eder. Tabii arkadaşı Abdullah Cevdet çok üzülür, cenaze merasimine katılır. Aradan bir iki hafta
geçer, Meserret'te ustalar sohbet ederlerken, söz Süleyman Nazif'e kadar gelince, Abdullah Cevdet
anlatmaya başlar; "Dün Süleyman Nazif'in kabrine gittim, uzun uzun sohbet ettik" deyince, oradan
biri laf atar "Ne dedi sana?" Süleyman Nazif, tam cevap verecekken, kenarda okuduğu gazeteden
başını kaldıran
Ercüment Ekrem; "Ne diyecek yahu, böyle gündüz gündüz gelme, gece yatıya gel “ demiştir.ENGİN KÖKLÜÇINAR
L' AKŞAMA BULUŞALIM
Melih Cevdet ile Orhan Veli aralarında bir şaka uydurmuşlardı. Ünsüzle biten kimi Türkçe sözcüklerin başına, Fransızca la-le tanımlıklarını getirerek konuşuyorlardı araladında bazen.
Öğle vakti, iki yaren işe dönmek için acele etmeden atıyorlar adımlarını, Ankara bildiğiniz gibi. Devlet Tiyatrosu’nun bulunduğu yerin köşesinde ayrılacaklarken “L’Akşama buluşalım, L’Akşama” diye sesleniyorlar birbirlerine. Yerin kulağı yoksa da sağda solda gezinenlerin kulağı var elbet. “L’Akşama” iş açıyor başlarına; Samsun’da çıkan bir gazetedeki köşe yazısı hükümeti göreve çağırıyor:
“Şu yeni ozanların züppeliğine bakın. Birbirlerinden ayrılırken L’Akşama diyorlar, akşama demiyorlar. Hükümet mani olmalı buna.” C.HAKKI ZARİÇ
1 Mayıs 2024 Çarşamba
DEBBAKHANE
şimdiki Şazibey sabit pazar yerinde eskiden yukarıdan aşağıya doğrı bir dere akarmış. derenin 2 yanında da debbakhaneler varmış. Debbaklar, derinin üzerinde ki kılları temizlemek için sıcak köpek pisliği kullanırlarmış. Bu yüzden küçük çocuklar ellerinde tabaklarla dolaşıp, köpek pisliği toplar bunları da satarlarmış. Bir hesap uyuşmazlığında çocuk söylene söylene çıkar
--Terbiyesiz herif.bokumu fazladan yedi
TÜRK RÖNESANSI
Hasan Ali Yücelve ekibi 1940 lı yıllarda büyük bir kültür harekatı yaratarak avrupa, latin, rus, fars, iskandinav,hint, ispanyol,çin ve arap klasiklerini türkçeye çevirdiler. Bu iş için yahudi Erol Güney, eşi Dora ve baldızı Bellayı işe alınca eleştirilere karşı şunları söyler.
---Türkiye rönesansa gidiyor. bu iş yahudisiz olmaz. (HATIRDA KALMAZ, SATIRDA KALIR)
ABDÜLHAMİT'İN EKMEĞİ
Münevver Ayaşlı, servet ve imtiyaz kaybı yanında aile dostları Vahdettin'i deviren, Abdülmecid'i sınır dışı eden Atatürk ve Cumhuriyetten öylesine nefret ediyordu ki;ne zaman konu açılsa eskiye özlemini şu sözlerle dile getirirdi:
--Nerede gözünü sevdiğim okkası 1 kuruşa Abdülhamid'in has ekmeği,nerede tatlı,börekli,kuzu etli istibdat? ÜMİT BAYAZOĞLU
30 Nisan 2024 Salı
YORGUN DEMOKRATLAR
Yaşı ilerlemiş, saçları ağarmış bir grup eski tüfek,Rize de bir yoldaşlarının evinde toplanıp, eski günleri konuşmaktayken, ev sahibinin yaşlı annesi lafa girmiş.
---Ha uşaklar, bir zamanlar göğü yumruklayıp,duraydınız. O işten bi şey çikti mu? SOLLAMALAR
26 Nisan 2024 Cuma
SOL VE AMELE
ÖDP ilk kurulduğunda işsiz ve yoksulları saflarına katmak için çalışmalara başlarlar. parti üyesi 3 arkadaş üsküdarda ki amele pazarına gider. İşsizliğin, yoksulluğun sebeplerini anlatmaya çalışırlar. Bir ara , ''bizim size ihtiyacımız var ''deyince kalabalık hareketlenir.
--Abi ben geleyim, beni de al.. (SOLLAMALAR-ZAFER AYDIN)
DEVRİMCİ İMAM HATİPLİLER
imam hatip öğrencilerinden devrimci olan bir grup, 1 Mayıs mitinginden dönerken ilk eylemlerini bir mezarlık duvarına yazarak duyururlar.
uyan mevta devrim geliyor.
Allahına kadar kurtuluş. (SOLLAMALAR)
KELOĞLAN SULTAN OLSA..
Osmanoğulları Anadolu topraklarına gelmeden önce Selçuklu mizahının önemli ölçüde gelişme gösterdiğini ve bu mizahın Osmanlı’ya oranla daha özgür olduğunu söyleyebiliriz.Mesela Keloğlan figürü Selçuklu Devleti’nin son dönemlerindekiaşiret çarpışmalarını betimlemektedir. Filmlerde de sıkça gördüğümüz üzere Keloğlan’ın gözü ya padişahın tahtında ya da kızındadır, bu durum ise tahta geçmek isteyen aşiretleri simgelemekte olup sık sık bu makamı eleştiren Keloğlan figürü yönetimden hoşnut olmayan Türkmen aşiretlerinin fikrini de yansıtır. YAĞMUR RAHŞAN UZUNPINAR
FAHİŞELİĞE ŞAİR BAKIŞI
Arada bir Avrupa'ya giderek parayla kadın tedarik eden A. H.'e sormuşlar
--Böyle en kaba menfaat karşılığı bulduğun ve senden hazzetmediğini bildiğin bir kadına nasıl yanaşabiliyorsun?
Şair,şu cevabı vermiş.
--Ben tavuk yerken ona benden hazzedip hazzetmediğini sormam. (hatırda kalmaz, satırda kalır.s 121)
EŞREF ŞEFİK STİLİ
Eşref Şefik, günümüzün talk showcuları gibi radyo sohbetleri ile ünlüydü.Çok güzel konuşan ve sohbeti dinlenen Üstat, baks ve güreş karşılaşmalarını da kendine has bir tavırla anlatır, radyo başında milleti kıvama getirdiğine inandığı an da ''sütümden bir yudumiçeyim ''diyerek bir es verir,buzlu rakısından kallavi bir yudum çekermiş. (HATIRDA KALMAZ, SATIRDA KALIR. SAYFA 118)
ÖZLENEN RESİM
İbrahim Çallı,içki masasında Ahmet Refik'in resmini yapmaya karar verir. Bir zaman sonra,
--Yahu masanın üstü pek boş kaldı demiş ve bir havyar tabağı ikram etmiş. Böylece her ziyaretinde tuvale pavurya, lakerda,badem tabağı eklemiş. İyice donanmış masadaki resmine bakan Ahmet Refik,iç geçirirmiş. Çünkü ömrünce böyle zengin bir masada oturup içmemişti.ÜMİT BAYAZOĞLU
25 Nisan 2024 Perşembe
LAZ DUYGUSALLIĞI
bizim de çok sevdiğimiz bir doçent, profesör olacakken aynı nesil arkadaşları da ona karşı oy kullandılar ve olamadı. İdris küçükömer, doçentin hakkının yenildiğini düşünerek çok bozuldu, onlarla darıldı. Bir süre sonra doçent ve kuruldakiler kendi aralarında barıştılar, ama hoca hâlâ dargın. Bir gün dedi ki:
"Bu Lazlık da böyle bir şey herhâlde. Bunlar barıştılar, ben halen dargınım, anlamadım bunu?!" ASAF SAVAŞ AKAD
23 Nisan 2024 Salı
ALTEMUR KILIÇ HEDİYESİ
Altemur Kılıç, başbakan Adnan Menderes'e bir çift kol düğmesi hediye etmiş. Üzerine de başbakanın ad ve soyadının ilk harflerini işletmiş. Adnan Menderes hiç kullanmamış tabii.( Cemal Süreya-99 yüz)
18 Nisan 2024 Perşembe
ALBAY YOLDAŞ OLURSA..
sosyalist birlik partisi başkan yardımcısı Sıtkı Coşkun, yeni kiraladıkları necatibey caddesi üzerindeki binaya gelir. Sadun Aren, yaşlıca bir beyle konuşmaktadır. Yanlarına gider. Sadun hocayla selamlaştıktan sonra misafire döner,
--Merhaba yoldaş der. Bilen yoldaş'a ne kadar da benziyorsunuz?
Adam köpürür.
.--Kendinize gelin beyefendi der.
Ne yoldaşı, ne sırdaşı.. Ben emekli albay Tahir soğancı. Binanın mal sahibiyim.Kontratı imzalamaya geldim. SOLLAMALAR
MARAŞ'IN ÖKKEŞLERİ
jandarma soyadını bilmediği Ökkeş diye birini arıyormuş. Maraş Türkoğlu yolunda bir minibüsü durduran jandarma seslenmiş.
--Adı ökkeş olanlar insin.
Tüm minibüs bir kişi hariç boşalmış. Inmeyen yolcu sormuş.
--Onbasım ,adı haciökkeş olanlarda incek mi?
15 Nisan 2024 Pazartesi
YAVUZ HIRSIZ
iSTANBUL da gece komşusunun inşaat malzemelerinin çalındığını gören adam gürültü yaparak hırsızları kaçırmaya çalışır. Ama hırsızlar oralı olmalar. Bu sefer ruhsatlı tabancası ile olaya müdahale eder.Hırsızlardan birini elinde malzemelerle yakalar.
--Bırak ulan elindekileri..
--Bırakmam.
--Bırak..
--Bırakmam.
Havaya ateş eder. Hırsız korkmaz bile.
sonunda adam, hırsızın kolunu bırakır. Hırsız ,konuşarak uzaklaşır.
--Sanki adam vuracak göt varmış gibi bir de tabancayı alıp sokağa çıkmış..
ÖLÜMÜN ŞEKLİ
Ankara da bir gösteri sırasında polisin sert müdahalesine maruz kalan BDP üyeleri dağılırken Sırrı Süreyya önder ve Ertuğrul Kürkçü bir kamyon kasasının arkasında gaz bombalarından korunmaya çalışırlar. Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul'a seslenir.
--Ertuğrul,gözünü seveyim,Kendine dikkat et. Senin de işin zor be... Sen Kızılderede Mahirlerle beraber ölmeyip, burada kıçı kırık bir kamyon kasasında ölürsen üzülürüm.
12 Nisan 2024 Cuma
ETNİK ETİK
Sarp sınır kapısı açılıp,Hemşinli gençler Ermenistana gidip gelince Hemşin de konuşulan dilin kırık bir Ermenice olduğuna kanaat getirmişler. Masis Kürkçügil, bir toplantı için Hopaya gittiğinde biri merakla sorar.
--Hocam, afedersunuz İsminizin etik bir manası varmidur
Başka bir Hemşinli arkadan düzeltir.
--Ula o etik değul, etnuk tur etnuk. (SOLLAMALAR)
BEKAR VE ÖĞRENCİ..
Bir polis amirinin bu sözleri unutulmaz.
--Malatyalısınız..Fikirtepe de oturuyorsunuz..Bekar evinde kalıyorsunuz..4 KİŞİ bir evdesiniz. Kimya fakültesinde okuyorsunuz..Ve siz meleksiniz. Hiç bir şey yapmadınız. Söyleyin ulan bombalar nerede? (SOLLAMALAR)
MAHKUM KAÇARSA...
İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca, Maltepe cezaevinden kaçınca askerler alarma geçip tüm yollarda arama başlatmışlardır. Kartal- kADIKÖY HATTINDA DURDURULAN BİR MİNÜBÜSTEKİ TÜM YOLCULARI AŞAĞI İNDİRİRLER. yAŞLI BİR YOLCU İNMEZ, DİRENİR.
--Amca aşağı in.
--İnmem.
--Amca in bak. Uğraştırma bizi. Ağca hapisten kaçmış. Zaten sinirliyiz.
--Bana ne? Ben mi kaçırdım?Kendiniz kaçırdınız. Önce kaçırın, sonra aramaya çıkın. Kaçtı da benim kıçıma mı girdi? İnmiyorum işte!
PARTİSİZ 1 MAYIS
79 1 Mayısında TİP, Behice Boran başkanlığında sokağa dökülür. Merter den Taksim'e doğru yola çıkarlar.Güvenlik güçleri engeller ve gözaltına alınırlar. Parti yöneticileri,gözaltındakilere partiyi dahil etmeden '' DİSK'in daveti üzerine katıldım. Çünkü 1 Mayıs benim bayramım. Yasağı uygun bulmadığım için bu protestoya dahiloldum '' demelerini isterler.
Savcı ,aynı ifadeyi defalarca almış olmanın bıkkınlığıyla karşısındakine sorar:
--DİSK'in daveti ile geldin?
--Geldim.
--Protesto için sokağa çıktın?
--çıktım.
--Bu arada diğer partililer ne yapıyordu?
-Partiyi araya katma,partiyi araya katma! ZAFER AYDIN
AÇLIK GREVİ
cezaevinde bir açlık grevi esnasında grev organizasyonun tertipleyicilerinden biri tuvalette biskivit yerken yakalanır. Hemen özeleştirisini verir.
--Yoldaşlar, açlık grevinden muradımız bedenimize zarar vermek değil. Biz bu grevi burjuvaziyi aldatmak için yapıyoruz.
Grevcilerden biri atılır,
--İyi de niye tek başına burjuvaziyi aldatıyorsun? Söyleseydin de beraber aldatsaydık. (SOLLAMALAR)
5 Nisan 2024 Cuma
TULUAT'TA İLK İBİŞ.
Abdürrezzak Abdi Efendi, İkinci Abdülhamidin huzurunda oynarken, oyun icabı efendisinin çizmelerini çıkarması lâzim geliyor. Abdi asılıyor, çizme çıkmıyor, bir daha asılıyor, yine çıkmıyor... Bir daha, bir daha... Çizme çıkmayınca Abdi homurdanıyor:
''Memur maaşı mısın be mübarek, bir türlü çıkmıyorsun...''
Abdi bu nükteden sonra birkaç ay oyun oynamaktan men edildi.
EVREN SİSTEMİ VE TANRI
(Gök Mekaniği) -gezegenlerin hareketleri üzerine beş ciltlik bir incelemesini tamamlayan Pierre Simon Laplace Napolyon ile karşılaşır.Napolyon,kitabin bir bölümünü bile okumamıştır, ama saraydan birileri ona Tanrı'nın adının kitapta hiç geçmediğini söylemişti. Napolyon şu soruyu fesatça sorma fırsatını değerlendirmişti:
"Bay Laplace, bana evrenin sistemi üzerine bu koca kitabı Yaratıcısından hiç söz etmeden yazdığınız söylendi."
Pierre simon Laplace da buna inatçılıkla yanıt vermişti,
"O varsayıma hiç ihtiyacım olmadı."
PADİŞAH ŞAKASI
“Sultan Mahmud yanında Said Efendi, latifelerini pek sevdiğiAbdi Bey’in evine uğradı. Kapıyı açan karısı, Abdi Bey’in evde olmadığını söyleyince,Padişah, gayet ciddi:
“Doğru… Yanlış geldik… Kendisi bana diğer karısının evinde olacağını söylemişti…Oraya gidelim…” dedi.
Hâlbuki Abdi Bey’in sadece bir karısı vardı. Adamcağız akşameve gelince refikası üzerine çullandı: “Seni papaz seni… Başka bir karın daha varmış da benden saklarsın ha…” diyerek Zavallıya yapmadığını koymadı. Abdi Bey: “Hanım… Vallahi aslı yok…” dedikçe:
“Koskoca padişah yalan söyler mi?..dedi.
”Abdi Bey ertesi gün sarayda başından geçenleri anlatınca, Padişah yine ciddiyetlekarşısındaki Said Efendi’yi gösterdi: “Bu söylemişti…” dedi.
YAĞMUR RAHŞAN UZUNPINAR
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)