29 Aralık 2020 Salı

GÜRCİSTAN DA COCA COLA

SSCB dağıldıktan sonra, Coca Cola Gürcistan'da ilk fabrikasını açıyor. Sovyet döneminde Kruşçev'den (Hruşçov) elde ettiği ayrıcalıkla piyasaya girmeyi başaran Pepsi'ye rakip olarak, önemli bir atılım yapıyor. Ve fabrikanın açılış törenine, devrin Gürcistan Devlet Başkanı Şevardnadze onur konuğu olarak davet ediliyor. Fabrikadan çıkan ilk şişe açılıyor, Şevardnadze'ye ikram ediliyor. Gürcü lider ilk yudumu aldıktan sonra, etrafındaki konuklara dönüyor ve safça diyor ki: "Hmmm, çok güzel... Tıpkı Pepsi'ye benziyor!" CENK BAŞLAMIŞ

GENÇ MATBUAT

Safahat'ın yedinci kitabı olan Gölgeler'i bastırırken Akif çok yorulur. Kitabıbasan matbaanın adı Matbaatu'ş-Şebâb yani Türkçe karşılığıyla Gençlik Matbaasıdır.Baskı zorlaşıp uzadıkça Akif şu cümleyi tekrarlar: — Şeyyebetnî Matbaatu'ş-Şebâb (Gençlik Matbaası beni çok ihtiyarlattı.) EŞREF EDİP

Karizmatik Çavuşesku

Romanya’dan bir fıkra: Kahvede biri, diğerine sormuş: -Çavuşesku hakkında ne düşünüyorsun? -Burası kalabalık, cevap versem başım derde girer. Dışarı çıkmışlar. -Bak kimse yok, burada rahat konuşabilirsin. -Adamı beğeniyorum. Çok karizmatik!  

Bektaşi'nin karpuzu

Rıza Tevfik, Tıbbiye öğrenciliği sırasında birkaç arkadaşıyla serinlemek için sahile iner. Bir süre sonra önlerinden bir karpuz kayığı geçtiğini görünce, dümende oturan koca sakallı Bektaşi´ye, - Sakalına kurban olduğum, yandık. Hasan Hüseyin aşkına bir karpuz at da yiyelim, diye seslenir. Bektaşi´nin isteksizce attığı kapuz küçük ve yamru yumrudur. Rıza Tevfik, biraz da adamı kızdırmak için, -Ulan süpürge sakallı teres, Bu ne biçim karpuz? der. Sakalına dil uzatılan Bektaşi kendini kaybeder ve Tıbbiyelileri karpuz bombardımanına tutar. (Refii Cevat Ulunay)

28 Aralık 2020 Pazartesi

gelin- kaynana

Kalk gelin kalk, bilimisin ki bütün gelinler kalkti. Süpürdilar avliyi, kurdilar kahvaltiyi, demledilar çayi. Ama sen hala uyiysın! Gelin gözlerini oğuşturarak kalkar ve der ki: “Aman hanımanne o gelinlerin kaynanalari üldi. Ama sen alen duriysın. Balkan Günlükleri

18 Aralık 2020 Cuma

muhasebe

Muhasebeye alınacak elemanla ilgili yetkili adaya sorar. --2 kere 2 kaç yapar? Bu basit sıru karşısında aday şaşırarak cevaplar. --4 efendim. --İyi der yetkili. Sizi arayacağız. Bir diğer adaya da aynı soruyu sorduğunda aday -- Bir dakika der. Kağıt kalem çıkarır. işlemi yazar ve sonucu söyler. --4 efendim. -Güzel. Ne ücret ve ne zaman işe başlamak istersiniz? Mülakat sonucu yanındakilere döner. --Muhasebe kayıt işidir. Sonucu bilmeniz birşey ifade etmez. Onu kayıt altına almanız önemlidir, der.

Yol yemez Nazmi

Yolyemez Nazmi, gençlik yıllarında Elazığ’ın zengin ailelerinden birinin kızına gönlünü kaptırır. Zaman zaman bu kızı takip eder. Yine takip ettiği bir gün, kız sinirlenir ve Yolyemez’e: -“ Ne diye beni takip ediyorsun. Benim kimin kızı olduğumu biliyor musun?” diye tepki gösterir. Yolyemez:-“Senin babanın serveti kadar benim borcum var, ne konişisin.”

17 Aralık 2020 Perşembe

kral sözü

Kral Faruk uçağına sık sık atlayıp Platres'e kumar oynamaya gelirdi.Gelirkenden de masa hazırlanır, kağıtlar dağıtılır, oyun başlardı. Bir iki derken restleşirler.Krala sorarlar: -Neyin var? -Kare as. Aslardan bir tanesi kralla restleşen adamdadır. Ama karşısında da koskoca bir kral vardır. Nazikçe sorar: -Kağıtlarınızı görebilir miyim majesteleri? Kral el çabukluğuyla elindeki kağıtları topun içine karıştırır. Ardından da: -Ne zamandan beri kralların sözleri güvenilmez olmaya başladı? der

kadınsız film , kadınsız roman

Nuri Bilge Ceylan’a sormuştum: “Ama hiç kadın yok senin filmlerinde ?” --Benim öykülerimde de yok aslında. diye cevaplamıştı. Bunu İhsan Oktay Anar’a sormuşlar, demişler: “Romanlarınızda niye kadın yok?”İhsan Oktay Anar da; “Ama Bengal kaplanı da yok benim romanlarım da. cemil kavukçu

Mümin Dizgici

Aziz Nesin bir romanını dizgiye gönderdiğinde matbaaya, dizgici bakıyor birçok dizgi yanlışları var kendi kafasına göre bunların hepsini düzeltiyor. Romanın içinde ne kadar ‘Allah’ lafzı geçiyorsa hepsinin yanına parantez açıyorlar (cc) yazıyor. Kitap basılıyor ve Aziz Nesin’e geliyor. Aziz Nesin bakıyor ki her ‘Allah’ lafzı geçen yerde bir parantez ve içinde (cc)...Soruyor dizgiciye Aziz Nesin; “Neden böyle yaptınız?” Dizgici; “Sen onu unutmuş olmalısın. (cc) demeden ‘Allah’ lafzı yazılır mı hiç?” diyor

Sait Faik'e göre öykü..

Sait Faik ve Oktay Akbal bir kahveye giriyorlar. O zamanki kahvelerde, dünya güzeli ve pehlivan Koca Yusuf diye taş baskılı resimler asılıdır. İçeri giriyorlar. Sait,Oktay’a; “Oktay, bak bakalım, bu kahveyi anlatmak istersen neredenbaşlarsın öyküye?” diye soruyor. Oktay Akbal şöyle etrafına bakıyor,resimleri görünce; “Bu resimleri anlatarak başlarım.” diyor. Sait de;“Ah, o değil bak, şurada köşede bir masa var boş. Tek bir adam oturuyor. Bak çayını da yarılamış oturup düşünüyor. İşte öykü o.” diyor. adnan özyalçıner   

Adanalı Allah'a niye küfreder?

Eski yunan da tıp ve sağlıkla ilgili tanrı Herabitos,Adanaca'sı Lokman Hekim,, Adanalıların isteğine uyarak ölümsüzlük otu peşine düşmüş., Toros dağlarında. Ölümsüzlük bulunmasından korkan diğer tanrılar, Baba Zeus'u dolduruşa getirmişler. Lokman Hekim, Misis köprüsünden geçerken Zeus baba, fırtınayla , borayla elindeki ölümsüzlük otunu düşürtüvermiş Lokman Hekim'e.. Ot , Ceyhan sularında kayboluvermiş. Bunu duyan Adanalılar, ogün bu gündür Tanrı Zeus'a küfürlerini esirgemezler. Demirtaş Ceyhun

16 Aralık 2020 Çarşamba

ENDİŞELİ VE ÖFKELİ

F tipi cezaevleriyle ilgili eylem yapıyoruz. Ses getirsin diye ''Endişeliyiz'' yazılı tişörtler giydik. Bir kaç hafta sonra da ''Hayata dönüş '' operasyonu başladı. Bu operasyon için de ''Öfkeliyiz'' yazılı tişörtler giydik. Ama bazı arkadaşlarımız tişörtler eksik kaldığı için Taksim'e '' Endişeliyiz'' tişörtleri ile geldiler.Galatasaray postahanesi önünde polis uyarısı ile bazı arkadaşlar dağıldı.Bizse basın açıklaması yapmak için direniyorduk, Bir polisin amirine telsizle bilgi verirken duydum --Amirim, gerekli uyarıyı yaptık. Endişeliler gitti, Öfkeliler hala burada.Ne yapalım? İLKAY AKKAYA

13 Aralık 2020 Pazar

Ahmet Arif ve kürt isyanı

1978 de Ankara Mülkiyeliler Birliğinde Ahmet Arif, arkadaşı Vanlı Hoca Neco lakaplı Hamit yazıcı Necmettinle oturmaktadır. Yanlarına ortak arkadaşları bir CHP milletvekili gelir. Sohbet kürt isyanlarına geldiğinde milletvekili --İsyan misyan deyip olayı abartmayalım.Bütün kürt ayaklanmalarının ardında yabancı güçler var. Heğsinin elindeki tüfekler bile İngiliz malı der, ve Ahmet arif'e döner. --Öyle değil mi abi? Ahmet Arif, aynı fikirde değildir. --İyi de Diyarbakır marka, Dersim marka tüfek mi var ki kullansınlar? Hem kurtuluş savalında kullanılan tüfekler ne markaydı ki? ( Şeyhmuz Diken)

11 Aralık 2020 Cuma

Nazım Hikmet ve Bulgar yazarlar

Bulgaristan da Türk yazarlar, bir toplantıya katılmak üzere orada bulunan Nazım Hikmet'e sorarlar. -- Allah kavramının yer aldığı ifadeleri gündelik konuşmalarda kullanmak dilde feodal bir tavrı sürdürmek midir, Feodalitenin etkisinde olmanın belirtisi midir? Nazım , kızar. --Bırakın böyle saçmalıkları Allahınızı severseniz!

Özdemir Asaf'in iradesi

İçki ve sigara da sınırları zorlayan Özdemir Asaf'a dostları --İçme artık şu mereti derler. Ozan,dostlarını sakinleştirir. --İğadem de içme diyoğ. Bense içmekle iğademe hakim olduğumu gösteğiyoğum. ÖLMEDEN İYİ İNSANLAR

Reşat Nuri Güntekin ve duvar saati

Reşat Nuri Güntekin,eğitim müdürlüğünün merdivenlerinden çıkarken,kocaman bir duvar saatini tamire götürmekte olan hizmetli ile çarpışır. Can acısından adama söylenir. --Sen de herkes gibi cep saati kullansan daha iyi edersin. Bekir Yurdakul

8 Aralık 2020 Salı

organizasyon

İkinci Cihan Savaşında Almanların Yugoslavya’yı işgali sırasında Belgrada yakın bir köyde kalan Bölük Komutanı köyün bir evinde kalmıştı, gece tuvalete gitmek ister, evin içinde münasip yeri arar bulamaz, nihayet ev sahibine seslenir: Tuvalete götürmesini ister, ev sahibi eline fener alır beni takip et der. Ev sahibi gider, yüzbaşı takip eder, en nihayet köylü bir çalılığı gösterir şurada idare edin deyince. — Yüzbaşı: «Ben sizden helâyı gösterin dedim, fikir istemedim. — Yugoslav: «Bizim evde ve köyde helâ yoktur. — Yüzbaşı:  E… siz nereye, yaparsınız? — Yugoslav: «Tarlada münasip yerlere. — Yüzbaşı:  Ne kadar kötü organizasyon. — Yugoslav: Sizin aradığınız organizasyon bizde olsaydı, şimdi belki biz sizin tarlaya ederdik.  

30 Kasım 2020 Pazartesi

ATIF URAL FIKRASI

Bir Türk ölmüş, öbür dünyada sorguya çekilmiş: “Kime taparsın?” “Asrın liderine…” Melekler birbirlerine bakmış, alıp Tanrı’nın huzuruna çıkarmışlar Tanrı sormuş: “Kime taparsın?” “Asrın liderine…” Tanrı melekleri dışarı çıkarıp bir daha sorunca, Türk yerlere kapanmış: “Ulu Tanrım affet beni!.. Senden başka Allahım yok.” “Peki, demin niye başka türlü konuştun?” “O iki melek vardı ya… Biri mutlaka Mit ajanıdır diye korktum da…” ATIF URAL

28 Kasım 2020 Cumartesi

şinasi Berker 'in çobanlığı

şair Şinasi Nahit Berker´li ?Çoban Gazeteci? yazısındaki anıların da basın tarihinin ilginç olaylarından biri olarak atlanacağı düşünülemez? Kurban Bayramı öncesinin uykusuz bir sabahında, şair de olan gazeteci Şinasi Nihat Berker, Paris Caddesi´nde, çobanı yorgun düşmekten uyuyup kalan aç bir koyun sürüsünün bir tutam ot bulabilmek için sağa sola saldırışını görünce hayvanlara acıyarak, eline aldığı bir dal parçasını sürünün koçuna uzatıp, sürüyü Fransız büyükelçiliğinin yemyeşil bahçesine götürür. Koyunlar hemen otlara saldırıp yemeye başlarlar. Bu arada büyükelçinin karısı sese uyanıp balkondan: -Burası büyükelçiliktir. diye seslenir. Şinasi Nahit Berker de: -Biz de biliyoruz büyükelçilik olduğunu, ne var ki?? diye seslendiğinde büyükelçinin karısı yerinde donup kalır. Daha sonra içerdeki kocasına seslenir: -Sevgilim burası ne kadar harika bir ülke, çobanları bile Fransızca biliyor!(s.73)

hüseyin ezer

Ulus gazetesinin tanınmış foto muhabiri Hüseyin Ezer bir törende polisler tarafından tartaklanıp, fotoğraf makinesi da alanda görev yapan polis başkomiseri tarafından kırılıyor. Bunun üzerine, İçiçleri Bakanlığı koridorlarında bakan Namık Gedik´e rastlayan foto muhabiri Hüseyin Ezer, bir Muşlu hemşerisinin tayini için bakandan ricada bulununca başkomiserin tayini Muşa çıkıyor, daha sonra da bakana gerçeği anlatınca da başkomiserin yeniden Ankara´ya ataması yapılıyor.(s.48)

24 Kasım 2020 Salı

Nida Tüfekçi

Nida Tüfekçi,orkestra ile çalışmaktayken sigara içmek için dışarı çıkar. O ara solo çalışma kesilir. İçeriye seslenir. --Ne oldu? Niye kestiniz? İçerden yanıt gelir. --Sİ dik geldi hocam. Hoca, sorgular. --Sİ kime dik geldi? ( Yolcu Bilginç)

23 Kasım 2020 Pazartesi

italya da bir ressam

Ressam Avni Arbaş,otostopla İtalya'yı dolaşmaktadır. yolda bir saman kamyonu üstüne işçiler bağırırlar. --Faşista? Komünista? Avni Abaş, kendinden emin cevap verir. --Artista, artista! ( Melih Ergen)

Arif Damar

Arif Damar'ın tesbitidir. -- Artı değeri bilirseniz komünist olursunuz. Demokrat olmak içinse sanat gerekir,kültür gerekir. Faşist olmak için bir şey bilmenize gerek yok. Cehalet yeter.

18 Kasım 2020 Çarşamba

Nazım Hikmet ve kızkardeşi

Nazım Hikmet anma toplantıların da, sık sık kızkardeşi Samiye Yaltırım da çağrılırdı. Kadıncağız sürekli aynı şeyleri anlatmaktan bıkmıştı. Bir toplantı da yine sahneye çağrılınca, yanında ki Can Yücel'e dönüp --Ben ne anlatacağım şimdi ? diye sorar. cAN Yücel , onu yönlendirir. --Söyleyecek bir şey bulamazsan, ikimizde aynı yerden çıktık dersin. HÜSEYİN YURTTAŞ- ONLARI TANIDIM

ERKEN BOŞALMA

Genelevleri ile ilgili araştırma yaptığını söyleyen Aziz Nesin, --Biliyor musunuz,bir kadın kaç kişiyle yatabilir? Vedat Günyol,Mehmet Doğan herkes bir şey söyledi. Balçova da bir genelev kadını kendine müşteri gönderen bir mama'dan sözetti. -Tam 340 kişiyle beraber olmuş. Tabii büyük çoğunluğu erken boşalma ile sonuçlandığı için...ONLARI TANIDIM

Görevli Adam

Orhan Kemal ile Rıfat Ilgaz Sirkeci Garı'nda ki retoranda yemek yerken izlendiklerini fark ediyorlar.Onlar alçak sesle konuşmaya başladıkça, polis sandalyesini yaklaştırrpkonuşmalarını dinlemeye çalışıyormuş.Bir ara o derece yakınlaşmış ki; Rıfat Ilgaz bir kadeh rakı doldurup adama uzatmış. Adam teşekkür etmiş. --Sagol abi. Görev başında içmem. HÜSEYİN YURTTAŞ

17 Kasım 2020 Salı

Mem u Zin ve Can Yücel

Kürt yazar Firat Ceweri, Can Yücel’e Can Yücel’e Kürt dilini, kültürünü, edebiyatını anlatır. Sohbet sırasında Firat bir ara Can Yücel’e, “Can Baba, Kürt edebiyatının en önemli eseri Mem ú Zin’dir” der. Can Yücel elindeki şarap bardağını kafasına diker, bütün muzipliğiyle, “Bak delikanlı, bunu bana söyledin, sakın bizim Türk aydınlarına, yazarlarına söyleme. Onlar Mem ú Zin’i limuzin sanıyor” der.

13 Kasım 2020 Cuma

jinekoloğ ve yönetmen

Ertem Eğilmez ile kalabalık bir sokakta film çekiyoruz. Temiz giyimli efendiden bir adam yanımıza yaklaştı. --Ben jinekoloğum. Bir filmin nasıl çekildiğini hep merak ederdim. Müsade eder misiniz şu kamearnın deliğinden bir baksam.. Ertem abi şaşkın ve kızgın. Adam --Yanlış bir şey mi söyledim beyefendi dedi. Ertem abi köpürdü. -- Sen kadın hastanı muayene ederken ben gelip bir bakabilir miyim diyebilir miyim lan? kandemir Konduk

bestekar polis

Bestekar Şekip Ayhan özışık ile içiyorduk yan masa da polisler varmış. Şekip abi onlara hitaben --Ben de polis koleji mezunuyum. Komiser olacaktım dedi. Polislerden biri, içkisini yudumlayarak --Kusura bakma abi. Senden polis molis olmazdı deyip sebebini açıkladı. --Son bestene baksan abi. '' Açık bırak pencereni..'' diyorsun. Mustafa Hacıoğlu

GÜZEL SESLİ İMAM

Uşak ta bir köyde, Yılanların öcünü çekiyoruz.Bir gün ezan okunurken, köylü bir kadın yanındakine gülerek --Görüyor musun şunu ? dedi. --Ne oldu teyzem dedim. -ne olacak dedi. Bizim imam her zaman böyle güzel okumaz ezanı. Ama siz burdasınız ya.. Belki İbo gibi meşhur olurum diyerekten döktürüyor yine. NUR SÜRER

foto kanıt

cep telefonu olmayan zamanlar. Çiçek pasajında erkek muhabbetimiz var. Siyahi şarkıcı İbrahim Şirin de bizimle. AMa sürekli hadi fotograf çekelim diyor. Bıktırıcı ısrarı sonuç verdi. Topluca resim çektirdik. Resmi bize sormadan cebine koydu. Üzerimnde durmadık. Meğerse o resmi karısına gösterip -- Vallahi kaıcığım erkek erkeğe içtik. Aha kanıtı diyormuş. Ünlülerden komik anılar

operatör filmci

35 yıl önce Kameraman Ali Uğur'un da aralarında olduğu bir ekip Van'a çekimlere giderler. Kaleye Türk bayrağı asılır. Yabancı üniformalı askerler de etrafta koşuşturmaktalar. Köylülerden biri jandarmaya haber verir. Komutan filmcileri sorguya çeker. -- Sen kimsin? -Ben artistim. Şak bir tokat. --Sen kimsin? --Ben yönetmenim. Bir tokat daha.. Sıra Ali Uğur'a gelir. --Sen kimsin? --Operatörüm. Komutan şaşırır. --Ya operatör bey,sizin bu boş insanlarla ne işiniz olur? abdullah Şahin

cahit ırgat ve gazeteci

Cahit ırgat , sert ve komik bir adamdı. Gülmez, güldürürdü. Bir sohbet sırasında yan masada bir adam sürekli laf atıyor Cahit abiye. Cahit abi, sohbeti boşa gidiyor diye kızararak adama döndü. --Kimsin sen ya? --Ben gazeteciyim beyefendi, gazezeteci!.. Cahit abi, elini cebine attı. Bir yirmibeş kuruş çıkardı.adama verdi. -- Versene bir Milliyet kandemir konduk

12 Kasım 2020 Perşembe

SANATSAL PAZARLIK

Egemen Bostancı ile pazarlıktayız. Sadık Şendil, Müjdat gezen ve ben. Eğemen abi -- Bana müzikal yazın. Para vereyim. Biz --abi önce para ver, sonra yazalım diyoruz. --Olmaz diyor. Ben parayı verdim ya yazamazsanız? Sadık abi , çapkınlığına atıfta bulunuyor. --Eğemenciğim, evladım.Bir sanatçı hanım kızımızın gecesi 300 binlira diyorlar. Parayı verdin ve bir şey yapamadın. Eee Benim para ne olacak denir mi? KANDEMİR KONDUK

TİYATRO VE İÇKİ

Tiyatrocu milleti içkiyi sever. Ama bazıları çok sever.Cebinde sardalye ve rakısıyla dolaşan bir abimiz vardı. Bir gün işsiz kalına Kumpanya sahibinin kapısını çalar. -- Abi içkiyi bıraktım. Zaten sardalye mevsimi de geçti.. adam güler. --Ulan kerata. Yakında kavun mevsimi başlar sen yine içersin. İş miş yok sana. ORHAN ERÇİN

10 Kasım 2020 Salı

KOMÜNİST EKONOMİST

Castro, Che ve yoldaşları, Amerikan mafyasının Küba’yı evleri gibi kullanmasına kucak açan Batista rejimini devirirler. Hükümet kurulacak ve iş bölümü yapılacaktır. İlk toplantı başlar. Castro: Aranızda ekonomist var mı?” Che el kaldırır. Castro: Ekonomi bakanısın. Toplantı biter. İki yoldaş baş başa kalırlar, “Che, ekonomistlik de nereden çıktı?” “Ne ekonomisti? Kim komünist diye sormadın mı?”

28 Ekim 2020 Çarşamba

BEDRİ AYSELİ BAĞLARI

“Nenomun bağları, bahçeleri, bostanları ne oldu biliyor musunuz? Hepsi tapulu olduğu halde nedense köylülere kaldı. Bir keresinde Piran’a (Dicle’ye) bir taziye için gittiğimde, köylülerden biri, ‘Gel sana nenenin bağlarında üzüm yedireyim’ dedi. ‘Peki, şimdi bu bağlar kimindir’ diye sordum. Verilen cevap alaycıydı: ‘Tabii ki şimdi benimdir!’

ATAKAN ÇELİK HAYRANI

''Vanlıyam Şanlıyam '' türküsü ile şöhret olan Ercişli sanatçı Atakan Çelik,zamanın starlarındandır.. Öyle ki meşhur günlerinde Anadolunun bir yerinde arabasının önüne bir kadın atlar, güç bela fren yapar şoför kadına çarpmaktan kurtarır arabayı.Şoför sinirlenir. --Bacım ezileceksin. kadın Atakan Çeliğin sıkı hayranıdır. --Ez kurban,, Ezz hayran.

SABAHATTTİN ALİ VE MUSTAFA KEMAL

Bir akrabası Gazi'ye yapılması planlanan İzmir süikastına karıştığı için hüküm giyen yakını Gazi'ye öfke dolu bir mektup yazan Sebahhattin Ali, Bir türlü öğretmen olarak atanamamaktadır. Durum Mustafa Kemal'e bildirildiğinde şu karşılığı verecektir. --Atamasına kanuni bir sakıca yoksa,Şahsi garezim yüzünden devlet işleyişine engel olacağımı mı sandınız? Hemen ilk açılacak yere atanmasını yapın. TAHSİN ÖZTİN

21 Ekim 2020 Çarşamba

Fizik İnancı

Professör Feynman, bir fizik dersinden önce, amfinin tavanına bir sarkaç astırmış. Derse girer girmez, sarkacın devasa topuzunu eliyle kavrayıp, kendisiyle birlikte kürsüye kadar çekmiş. Topuzu, kürsüde, tam başının hizasındayken bırakmış. Sarkacın serbest kalan topuzu Feynman’dan uzaklaşırken, o, önündeki notları karıştırmaya başlamış. Topuz uzun bir yol aldıktan sonra geri dönmüş ve başladığı noktaya yönelmiş. Feynman’ın oralı olmadığını gören öğrenciler, topuz Feynman’a yaklaştıkça heyecanlanmışlar. Derken sarkacın topuzu, Feynman’ın başının hizasına kadar geldikten sonra geri dönmüş. Çünkü sarkaçlar hep öyle yapar. Feynman kafasını kaldırmış, bir rahatlama sesi yükselen amfiye “ben,” demiş, “size anlattığım şeylere inanıyorum.”

HİÇ'LİK

Bir yahudi ayinin de Haham , “Tanrım” der, “ben kulun olarak bir hiçim”. Ardından cemaatin önde gelen zengin bir iş adamı söz alır: “yıllarca maddi dünyaya kendimi kaptırdım, oysa ben bir hiçim” diye yineler. Sonra sözü cemaatin yoksul bir mensubu alır ve yine benzer cümlelerle Tanrı’nın karşısında ben bir hiçim diye yineler. Bu sırada zengin iş adamı, yanında oturan hahamı dürter ve “bu adamın burada ne işi var, ne hakla o da bir hiç olduğunu iddia edebiliyor” diye sorar. Sloven Zizek

19 Ekim 2020 Pazartesi

Damat Ferit ve kayınbiraderi

Damat Ferit Paşa, İtalya da sefir iken, İtalya kralı'nın bir sözünü, --Olur kayınbiraderime söylerim diye karşılamıştı. Kral düzeltir. --Siz sultana arz edersiniz, sultan gereğini düşünür. Kral, Damat Fert Paşa'nın Sultan Abdülhamit'ten kayın biraderim diye söz etmesini hoş karşılamaz. Hasan Hüsrev Hatemi.

13 Ekim 2020 Salı

SADDAMIN İYİLİĞİ

Bayram günü Mardin'e Babaannemlere gittik. Dedem ölünce nenem, damadını sevmemesine rağmen halamı ve ailesini de eve aldı. Babamlar , Irak işgalini, Halepçe katliamını konuşuyorlar. Babaannem, kendi kendine söylendi. --Saddam, mirovek baş bu. Yine tekrarladı. --Allah vekil, Saddam iyi adamdı. Sonra yanında oturan anneme döndü. --Damadını astıran oydu değil mi ? ( Orhan Uğurlu)

KOPYA MESELESİ

Bir profesör, öğrencilik yıllarına ait anısnı anlatıyor: Paris'te üniversitede okuyorum. Sınav salonunda sınav başladıktan bir müddet sonra öğrencilerin dışarı çıktıklarını ve daha sonra tekrar geldiklerini gördüm. Sınav süresince, görevlilerden izin almadan girip çıkıyorlardı. Ben de merak edip dışarı çıktım. Dışarı çıkanlar kantinde çay içip sohbet ediyorlardı. Ben de katıldım. Bir ara yapamadığım soruyu yanımdaki arkadaşa sordum. Bana; "sınavda olduğumuzu unutma" dedi. İlerlemiş ülkelerdeki eğitim sistemine ve anlayışlarına hayran kalmıştım. CAFER GENÇ

9 Ekim 2020 Cuma

Siyasetçi Hakem

2013 belediye seçimlerinde Alanya’ya hizmet etmek için başkanlığa talip oldum. Bu durum spor camiasında biliniyordu. Bazı oyuncular da aday adaylığımı öğrenmişti. Sivasspor-Eskişehirspor maçını yönetiyordum. İki takımdan da bazı futbolcular yanıma geldi. İçlerinden biri ‘Hocam, benim Alanya’da beş yüz oyum var. Kararlarına dikkat et, bu oyları kaybetme.’ KUDDUSİ MÜFTÜOĞLU

8 Ekim 2020 Perşembe

Bekir Yıldız'ın aşkı

Bekir yıldız, İzmir Balıklıova'ya yerleşmişti. Birgün telefon açtı. --Sarışın bir kadına aşık oldum. Balıklıova da ki evi onun uğruna satıyorum. Kitapların telifini de ilk karıma bağışladım. --Abi ne yapıyorsun? dedim. Sonra işin aslını öğrendik. Sarışın kadın, Tansu Çiller'di. 5 nisan ekonomisiyle başa çıkamadığı için evi satışa çıkarmıştı. (Refik Durbaş )

2 Ekim 2020 Cuma

GERCÜŞ AĞALARI

Şeyh Said isyanından sonra devlet ağaların fermanını çıkarır. Bir süre sonra fermanhaberi Gercüş’e yetişir. Çıkarılan fermanda ağaların, şeyhlerin ve beylerin toplanmasıistenir. Çevrede yaşayan beş ağa Suriye’ye kaçıp af çıkınca geri dönmeye karar verirler.Bu ağalar Gercüş’ten geçerken şehir kenarda bir çoban ile karşılaşırlar. Çoban “Hayırdır! Nereye böyle kuşanmışsınız.” diye sorar. Ağalar da “Biz ağayız ağaların fermanıçıkmış. Biz de kaçıyoruz.” demişler. Çoban hemen kaftanı çıkarıp atar “Ben de sizinlegeliyorum” der.-Hayırdır sen niye geliyorsun?-Ben Gercüşlüyüm, bütün Gercüşlüler ağadırlar (K2-5-6-8).canser kardaş

İDİL BİRET ve cinsiyetçilik

İdil Biret, Brahms'ın ikinci konçertosunu her çaldığında "Bu aslında erkek konçertosudur ama İdil Biret kadın olmasına rağmen" bu eserin hakkını verdi minvalinde yorumlar yapan bir müzik eleştirmenine ,.Biret şöyle yanıt verir. -- Erkek-kadın konçertosu yoktur; Piyanodan kuvvetli ses çıkarmanın belirli teknikleri vardır.hepsi bu !

CEVAT KURTULUŞ

‘’1990’da Hiçbir Gece’de, orta yaş eşiğindeki bir sinema yıldızının yalnızlık serüvenini  işlemeye çalışıyordum.Star, bir sahnede Cevat Kurtuluş’la karşılaşacak, Cevat Kurtuluş kırık dökük bir diyalog silsilesi içinde Hülya Koçyiğit’e Yeşilçam’ın tadı tuzu kalmadığını söyleyecekti. Önermediğim halde, “Eski günler birer hayal oldu...” derken ağladı Cevat Kurtuluş. Bir film sahnesi miydi, kendisinden daima yeteneği altında sululuklar, gülünçlükler talep edilmiş bir aktörün sahici gözyaşları mıydı bilemedim?’’  Üstün yetenekli bir sanatkâr olarak dünya  çapında bir yeteneğe sahip olması sinemada konumlandırılan yerinin ‘şapsal garson’ ve ‘aptal uşak’tan öteye gidememesini engelleyemeyecekti maalesef. Selim İleri (Karekter oyuncuları'nın anısına..)

İSMET AY VE 12 EYLÜL

Eylül 1980 de 1402'inci madde gereği yaklaşık otuz sanatçı Şehir Tiyatrolarından atılmıştı. Suçları sol görüşlü olmaktı. Vasfi Rıza Zobu'nun tiyatroda Genel Sanat Yönetmeni olduğu dönemdi. O günlerle ilgili anlatılan matrak bir hikaye vardır. Vasfi beyin yeğeni Bilge Zobu da kovulanlar arasındaymış. Vasfi Rıza, Kenan Paşa'ya gitmiş, "Bu çocuk benim yeğenimdir. Öyle şeylerle ilgisi yoktur. Kitap bile okumaz" demiş. Böylece Bilge Zobu yeniden işinin başına dönmüş. İsmet Ay'ın istifası işte o günlere rastlar. Kendisi pek anlatmaz ama genel kanı, İsmet Abi'nin kovulan arkadaşlarına destek vermek için tiyatrodan ayrıldığı yönündedir.  FARELİ KÖYÜN KAVALCISI

Hümeyra ve Ajda pekkan

Pariscope, o günlerin Paris'inin en ünlü diskoteklerinden biriydi. Alain Delon'un kulübü diye ün yapmıştı. Bir kış gecesiydi. Ben , Beklan Algan ve yanımızda güzel ,alımlı bir kadınla diskoteğin kapısına gittik. Kapıda minik bir kapak açıldı. Güzel kadın Kapının önünde "Ben Ajda Pekkan" dedi. Ama kapının açılacağı yoktu. Moraller bozuluyordu. O küçük pencereye yaklaşıp belli belersiz bir sesle, "Hümeyra'nın arkadaşlarıyız" dedim. Kapı açıldı. O sihirli sözcük Paris'te bile etkisini ARDA USKAN  FARELİ KÖYÜN KAVALCISI

23 Eylül 2020 Çarşamba

tavuk danışmanı

Temel,  Bir tavuk çiftliğine danışman olur. sahibi Temel’i çağırır ve der ki “Bir derdim var, tavuklar hastalanıyor. Son günlerde epeyce bir kayıp verdik. Sizce ne yapmamız gerekir?”  Temel, “Kolayı var, size vereceğim şu ilacı kullanın, faydasını göreceksiniz.” der.  Çiftlik sahibi Temel’in dediğini yapar. Bir hafta sonra Adam der ki “Hiç düzelme olmadı. Aksine kayıplar arttı. ”  Temel, kendine çok güvenli bir ses tonuyla, “Öyleyse geçen hafta verdiğim ilacı bırakın, size vereceğim bu yeni ilacı kullanın. Bu kesinlikle işe yarayacaktır.” der.Bir sonraki hafta tekrar buluştuklarında durum daha da kötüleşmiştir. Çiftlik sahibi umutsuzluk içindedir. Temel, olaya el koyar.ve yepyeni bir ilaç verir ve aynı zamanda tavukların yemini değiştirir.  Çaresiz çiftlik sahibi Temel’in önerdiği yöntemlerin hepsini uygular.Temel tekrar çiftliğe gittiğinde büyük bir heyecanla durumda ne kadar iyileşme olduğunu sorar.Adam der ki “Bütün tavukları kaybettik. Mahvolduk.Şimdi ne yapacağız?” diye sorar.Temel kafasını kaşır ve der ki,“Bende daha çok strateji vardı; ama sende tavuk kalmadı.”

kavga bedeli

.. Bizim köyde kavga eksik olmazdı Birbirlerine taşlarla, sopalarla saldırırlar, Kavganın en hararetli anında, köyün beli bükülmüş, artık bastona dayanarak yürümek zorunda kalan ihtiyar erkekleri, ellerinde hiçbir savunma aleti olmadan kavganın tam ortasına atılırlarmış. Taşlar, sopalardan korunmak yerine tam tersine vücutlarını, kafalarını darbelere daha büyük bir iştahla uzatır, bir an önce alacakları öldürücü bir darbeyle can vermek isterlermiş. Meğerse o yaşlılar, kavganın ortasına atılarak bir çeşit intihar teşebbüsünde bulunuyorlarmış. Eğer bir darbe gelir de onu bulursa, o da aldığı darbeyle ölürse, darbeyi kimden aldıysa, ölümü halinde, ona vuranın tarlası ölenin oğluna kalırmış.Böylesi kavga anlarında can korkusuyla evinden çıkmayıp bir yerlere sinen ihtiyarları, yaşıyorlarsa eğer karıları, “Ne saklanıp duruyorsun ödlek, haydi kalk git kavgaya, öl de oğlun yaşasın” diyerek onları ölüme teşvik ediyorlarmış.

berthol brecht

...Yine böyle bir toplantıda, neşe kelebekleri gibi ortada dolaşan şımarık kızlardan biri, birden Brecht’in dizine oturup “bir kadınla mı yoksa iki kadınla mı yatmak isterdiniz?” diye sormuş. Brecht kıza soğuk bir biçimde baktıktan sonra, “Şu anda sizi yanıtlayacak durumda değilim, çünkü bay X ile diyalektik materyalizm üzerine tartışıyorduk”, demiştir.  

Çanakkale- Beykoz maçı

Fıtret Kurcan, 1.60 boyunda ve bir ayağı çocukluğundan beri engellidir. Beykoz futbol takımının hastasıdır, dışarlak maçlarını da kaçırmaz. 1972-73 sezonu ilk yarısının son maçı ve üçüncü ligdeki Beykoz deplasmanda, iddialı bir takım kuran Çanakkale’ye karşı oynamaktadır. Beykozlu Haldun bir gol atar, ama sayılmaz. Maç 0-0 berabere biter. Olaylar çıkar. Hafiye de maç sarhoşudur... Beykoz’lular şehirden ayrılırken, araba vapurunun güvertesinde ellerini boru yapmış, haykırır: “Çanakkale, Çanakkale, seni kurtaranın da...” DOST BEYKOZ

22 Eylül 2020 Salı

Atatürk heykeli

Ali Hadi Bara’nın İstanbul’da Harbiye Orduevi bahçesindeki Atatürk heykelinin Akdeniz’i gösteren sağ eliyle ilgili hoş bir anekdot vardır. Yıl 1937’dir. Harbiye’de iki genç yedek subay adayı, bir Atatürk heykeli üzerinde çalışmaktadırlar. Maket hazırlanmış, kabul edilmiş, alçı çalışmaları sürmektedir. O sırada I. Ordu Kumandanı olan Fahrettin Altay çalışmaları görmeye gelir, yapılanları beğenir ve gider. İkinci gün tekrar gelir ve ‘Bu heykelde büyük bir hata var; bulun bakalım’ der. İki genç, Zeki Faik (İzer) ve Ali Hadi (Bara) sağ ayağı önde, sağ elinde dürbün sol eliyle Akdeniz’i gösteren heykele bakarlar, bakarlar, ama bir şey bulamazlar. Paşa, Atatürk’ün ileriye uzanan kolunu göstererek ‘Kumanda sol elle verilmez’ der. İki genç izah ederler. Sağ ayak önde olduğu için, heykelde denge unsuru olarak sol kolun ileriye uzanması gerekmektedir. Fahrettin Paşa sesini çıkarmadan atölyeden ayrılır. Birkaç gün sonra, Dolmabahçe Sarayı’nda istirahat etmekte olan Atatürk, heykelin fotoğraflarını ister. Fotoğraflar gittikten birkaç gün sonra bir telefon emri gelir: ‘Atatürk dürbünü sol eliyle tutar.’ İki genç zorunlu olarak ‘ikna’ olurlar ve heykeli ‘doğru’ şekilde yaparlar.   Kaynak: Bir millet ki heykel yapmaz... - Ayşe Hür

21 Eylül 2020 Pazartesi

Kosova Savaşı

kosova savaşı sırasında nato italya'daki üstlerinden belgrad'ı bombalarken sırp gazetelerinde yayınlanan buram buram ırkçılık kokan bir fıkra. soru:priştine'den belgrad'a en kısa nasıl gidilir? cevap: priştine'den arnavutluk'a geçersin. arnavutluk'tan adriyatik kıyısına inersin. adriyatik kıyısından italya'ya geçersin. italya'dan belgrat'a her yarım saatte bir uçak kalkıyo

Aleko Bacanos

“Arkadaşımın dedesi Aleko Bacanos beste yaptığında hem Türkçe söz koyardı, hem Rumca. Şimdi söyle bakalım, bu Rum şarkısı mı, Türk şarkısı mı” diye soruyordu, Mavromatis.  

Cahit Arf

 Evren ve maiyeti, ODTÜ ziyaretindedirler. Cahit Arf ellerini sıkmaz.

--Üniversiteleri kışlaya çevirdiniz der.

Evren ise,

--Sizde üniversiteye anarşi getirdiniz diye hiddetlenir.

Hoca geri adım atmaz. 

--Üniversite bilim üreten bir kuruluştur. Biliminde temelinde anarşi vardır.

(metin demirtaş)

Cemal Süreyya ve evlilik

 Cemal Süreya, 5. evliliğni yaptığı gün akşam geç saate dek arkadaşıyla meyhane de içmektedir. Dostları onu eve gitmesi için uyarırlar. Şair, sebebini açıklar.

--Daha ilk günden  alıştırmalıyım buna karımı. MELİH ERGEN

heykeltıraş

Uzun saçlı sakallı bir heykeltraş olan Ekin Erman  , Ege kasabalarından birine heykelini yerleştirmektedir. Yaşlı bir köylünün oradaki bir görevliyle konuşmasına kulak misafiri olur.
--Bu ne?
--Heykel.
--Bu kim?
--Heykeltıraş.
--Gitsin de önce kendini tıraş etsin. Yunus  Bekir Yurdakul

ŞARKILARIN MAKAMI

 79 Yılında geçici olarak Van Radyosundayım..''İstekler '' programı için çalışıyorum. Şarkıların makamını belirledim. Onay için müdüre götürdüm. Okumaya başladı..

--Acemaşiran, Hicazkar, Kürdili hicazkar,Acem kürdi..Bak kardeşim dedi. Zaten kürtlerin içindeyiz. MİT başımızda. İran öte de, farslar çalkalanıyor. Makam seçimini daha dikkatli yap.

  FİKRET ALAN.

FÜRUZAN

 Sanatçılarla konuşmak dikkat ister. Füruzan'ın ağırlandığı bir sohbet sonrası sunucu teşekkür eder.

--Füruzan hanım. Ayağınıza sağlık geldiniz. Çok hoş, çok içten bir konuşma oldu.

Füruzan, anlamamıştır.

--Ya nasıl olacaktı ki?  

Sevin Okyay ve günlük hayat

 Sevin Okyay'a  konuk olarak katıldığı bir kitap fuarında bir kadın okuru çok yönlülüğüne dikkat çeker.

--programcısınız ,çeviri yapıyorsunuz,sinema, müzik, gazete yazarısınız. Biz ev kadınlarının ise ev, yemek , bulaşık, çamaşır bu kadar vaktini alırken, siz bunları nasıl karşılıyorsunuz?

Sevin Okyay, gülerek cevaplar.

-- Ben önce iyi bir kayınvalide edindim.

15 Eylül 2020 Salı

KIZ ÖĞRENCİ

 Köy öğretmenliğimin ilk yılları doğuda bir köyde geçti. Kız çocuklarını okula göndermiyorlar. Kaymakamlık, sürekli kız öğrenci mevcudunu soruyor. Bir gün hışımla köy kahvesine girdim.

--Arkadaşlar dedim.
Ķaymakam kız çocuklar için beni sıkıştırıyor. Bakin açık açık söyliyim. Okula göndereceginiz kızlara sahip çıkın. Eğer bir gençle konuştuklarını ya da başka bir kötü huylarını görürsem odunu bellerinde kırarım. Haberiniz olsun.
Ertesi günü sınıf kız mevcuduna kavuştu.
Öğretmen Kerim Öz

14 Eylül 2020 Pazartesi

Sosyalist Metin Oktay

 Bir tren seyahatinde Metin Oktay, karşılaştığı Çetin Altan ile sohbet etmektedır.

--Çetin abi, bizi sosyalist yaptın. Ama sen aramızdan ayrıldın. Bi yanlışlık yok mu bu işte?

11 Eylül 2020 Cuma

DEMİREL'İN KAZIĞI

 ADAMIN biri Demirel’e karşıymış, sevmezmiş. Bir gün televizyonda Demirel’i görünce, “Konuş konuş, bir gün gelecek kazık bir yerine girecek!” demiş...

* * *
DEMİREL başbakan, hemen başbakana hakaretten dava açılır. Dava sürerken “12 Eylül” gelir, Demirel başbakanlıktan indirilir, sürgüne gönderilir... Aradan bir zaman geçer, mahkemeden tebligat gelir, “Hakaret davası karar aşamasındadır.”
Demirel hemen avukatlarını arar:
“Davadan vazgeçiyorum!”
“Aman efendim...”
“Adam benim için ne demişti?”
“Gün gelecek, bir yerine kazık girecek demişti!”
Demirel kahkahayı patlatır:
“Adamın dediği çıkmadı mı?” HASAN PUL

7 Eylül 2020 Pazartesi

AYDIN BOYSAN VE 6-7 EYLÜL

 Aydın Boysan'a sordular.

--Aydın abi, biz ne zaman rakıyı limonata bardağında içmeye başladık?
Aydın Boysan , cevap verdi.
--8 eylül sabahı !
Biz 6-7 eylülde sadece insanları değil, bir kültürü de kovduk memleketten.

5 Eylül 2020 Cumartesi

KÖYLÜ KURNAZI

 Danimarka da çevirmenlik yaparken, 10-12 yaşlarında çocuğu sürekli altını ıslatan bir ailenin çevirmenliğini yapıyorum. Doktor soruyor.

--Ne zanandır çocuğunuz altını ıslatıyor ve ne yapıyorsunuz?
Adam cevaplıyor.
--Çok eskiden beri. Artık ortalık battı. Ben de ne yapayım? Bir tokat patlatıyorum.
Doktor kızıyor.
--Hayır. Vuramazsınız. Çocuk artık devlet korumasında. her ay 1000 kron ona verilecek.
Para lafını duyunca toprağımın gözleri açıldı. Bana döndü.
--Çevirsene, ben de hanımda işiyoruz.
Doktor onun için tetkikler ve devlet hastanelerine gitmen gerekir dedi. Çıkışta adama sordum.
--Ya sen ne terbiyesiz adamsın. Köyünde olsan ulu orta ben de hanım da işiyoruz diyebilir miydin? dedim.
Adam,
--Üff sana ne be deyip uzaklaştı. HASAN GÜRKAN

3 Eylül 2020 Perşembe

Rıza Tevfik hainliği

 Ürdün’de sürgünde iken Matbuat Umum Müdürü’nün çıkardığı antolojide Refik Halit’den bahsedilip kendisinin adının dahi geçmemesine içerleyen Rıza Tevfik hemen bir telgraf çeker; "Maksat şairlikse şairim, hainlikse sunturlu hainim. O halde neden bu antolojide şiirlerimden bir tek mısra dahi yok. Bunu merak ediyorum."

BAYBURT ZÜLMÜ

 Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konser için Bayburt'a gelmiş. Şehrin ileri gelenleri salon boş kalmasın, ayıp olmasın diye bütün Bayburtluları konsere davet etmişler. Konser icra edilmiş. Konser esnasında salondan çıt çıkmamış.

Gazeteciler konser sonrasında konserden çıkan bir Bayburtluya izlenimini sormuşlar. ‘’Gasteci bey’’ diye başlamış Bayburtlu boynunu bükerek: ‘’Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi...’’ demiş. Gazeteci ikinci soruyu sormuş: ‘’Neden zulüm ağam? Beğenmediniz mi yoksa?’’

Bayburtlu cevap vermiş: ‘’Gasteci bey’’ demiş, yutkunmuş, ‘’Yoh beğenmedim’’ demiş. Sonra nedenini anlatmış: ‘’Gasteci bey, bir kere orkestra Brahms'ın fa minör sonatını çok kötü yorumladı. Bartok'un piyano konçertosunu çalan piyanistte ritm duygusu diye bir şey yoktu. Bütün fa diyezleri fa naturel çaldılar. Sonra; kemanların entonasyonları hem kötüydü hem de farklıydı, bakırlarla yaylıların metronomları uymuyodu birbirine, adeta bir kakafoni vardı ortamda, mahvettiler canım Haydın'ı. Bach'ın solo süitini konservatuar talebesi bile bunlardan iyi çalardı. Orkestra Bayburtluya resmen zulmetti gasteci beğ...’’

ALDATILMA

 


Adamın birisi karısı tarafından fena halde aldatıldığını öğrenmiş ve o gün de iş için trenle bir yolculuğa çıkması gerekiyormuş. Acı içinde yola çıkmış, trene varmış. Bir kompartımanda bir kişilik boş yer bulmuş. Girip yerleşmiş.

Tren hareket etmiş, adamın kafasından çıkmıyor olay. Sonunda kendini tutamayıp hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Yolculardan biri adama derdini sormuş. Bizimki dolu, hemen anlatmaya koyulmuş.

Derdini soran yolcu teselli etmiş: 
- ‘’O kadar üzülmeyin! Benim babamın da başından geçmiş böyle bir şey!’’

Diğer yolcular da katılmışlar konuşmaya; her biri, ilk konuşmacıyı onaylıyormuş: 
- ‘’Benimkinin de...’’ 
- ‘’Benimkinin de... ‘’
- ‘’Benimkinin de...’’

Bizimki biraz teselli bulmuş, rahatlamış bir halde sigarasını çıkarmış, çakmağını arayıp bulamamış. Sülaleden aldatılmışlar ordusuna dönerek sormuş: 
- ‘’İçinizde ateşi olan var mı, o..... çocukları?’’ OSMAN AYDOĞAN

Mütereddit Mehmet efendi

 Bir vakitler Osmanlı zamanında Mütereddit Mehmet Efendi diye varlıklı bir paşazade varmış. Adı Mehmet de, namı mütereddit... Bu Mütereddit Mehmet Efendi kendine bir konak yaptırmak istemiş. Ünlü bir mimarı çağırmış. “Kaç paraysa vereceğim ama bana şöyle namı yürüyecek, görenlerin parmak ısıracağı bir konak yapacaksın” demiş.

Mimar siparişi almış, kolları sıvamış. Para da bol ya, kısa zamanda konağı bitirmiş.

Mütereddit Mehmet Efendi gelmiş, konağı gezmiş. Haremlik selamlık, avlu, mutfak, cariyelerin odaları, hamam falan filan hepsine tek tek bakmış. Çok, ama pek çok beğenmiş. Mimar, “Nasıl buldunuz konağı efendi hazretleri” diye sorunca, Mehmet Efendi cevap vermiş: ‘’Valla mimarbaşı pek beğendim. Yani tek kelime ile aliyülâlâ. Her şey var, hiçbir şey unutulmamış. Lakin kafama takılan bir şey var. Şu üç katlı koskoca konakta tek bir tuvalet var. Ona mana veremedim. Niyedir?’’

Mimar sırıtmış: ‘’Efendim namınız malum, Mütereddit Mehmet Efendi... Zatıâliniz sıkıştığında, alt katta mı yapsam, üst kata mı çıksam, hareme mi dalsam, selamlıkta mı otursam derken altınıza şey edersiniz diye düşündüm efendim. İşte o yüzden tek bir hela ile iktifa ettim...OSMAN AYDOĞAN

KAOS

 Doktor, mimar, politikacı oturmuş... “En eski meslek hangimizinki” diye tartışıyorlar. Doktor: “Adem’in kaburga kemiğini çıkartarak Havva’yı yaratan Yüce Tanrı’nın yaptığı iş cerrahlıktı. İlk meslek hekimliktir.” Mimar: “Mimarlık hekimlikten de eskidir. Evren kaos içindeydi. Tanrı, her mimar gibi dünyayı önce yaşanılır hale getirdi. En eski meslek mimarlıktır!” Politikacı ise durur mu, hemen atılıverir: “Bir dakika beyler. Kaostan söz ediyorsunuz!. O kaos, kimin eseri söyler misiniz?

BÜYÜK MUHTAR

Günlerden bir gün köyün muhtarı köylülere haber salmış.Cuma günü namazdan sonra toplansınlar, bir konuşma yapacağım .
Cuma günü, toplanan köylüye uzun uzun baktıktan sonra, ağır ağır konuşmuş.
--Mustafa Kemal, büyük adamdı....
Uzun bir ara vermiş. Tek tek herkese bakmış.
--Ama öldü.
 Sonra tekrar ortaya topladığı köylülere iç geçirerek üzgün bir ifade ile konuşmuş.
--İsmet paşa da büyük adamdı. Fakat o da öldü.
Köylüler merak içinde.  Belli ki önemli bir şey söyleyecek. Muhtar konuşmuş.
-- Arkadaşlar demiş.hıçkırarak.
-- Arkadaşlar, son zamanlarda kendimi hiç iyi hissetmiyorum.

Mısır ve Nasır

 Başkan Nasır kendisi hakkındaki karikatürlere ve fıkralara çok sinirlenirmiş. Bu fıkraları belli bir kişinin uydurup yaydığını öğrenince öfkesi bir kat daha artmış. Polis şefini çağırtmış... Fıkraları icat eden kişinin acele bulunmasını istemiş.

Bir hafta sonra polis şefi tutukladığı adamla birlikte Başkanlık Sarayı’na gelmiş. ''Sayın Başkan, demiş, sizinle ilgili fıkraları uyduran kişi işte bu...'' Nasır adamı baştan aşağı bir süzmüş: ''Sen, demiş gerçekten benimle ilgili fıkraları uyduran kişi misin?'' ''Evet, demiş adam...'' Nasır bunun üzerine peş peşe kendisiyle ilgili fıkraları anlatmaya başlamış... Her birinin sonunda adama: ''Bu fıkrayı da sen mi uydurdun?'' diye soruyormuş... Her defasında da aynı yanıtı alıyormuş: ''Evet efendim ben uydurdum...'' Nasır sonunda: ''Sen de benim gibi Mısırlısın, ülkeni de benim kadar sevdiğini tahmin ediyorum, neden bunu yapıyorsun, Mısır’ı büyük, özgür ve saygın bir ülke haline getirdiğimi biliyorsun...'' deyince adam şöyle bir yutkunmuş: ''Bakın efendim, işte bu fıkrayı ben uydurmadım'' demiş...

G. Bernard Shaw

 İkinci Dünya Savaşı başlamış ama İngiltere henüz savaşa girmemiş. Bir gazeteci Bernard Shaw’a sorar: ''İngiltere İkinci Dünya Savaşı’na girmeli mi?'' Bernard Shaw der ki: ''Birinci Dünya Savaşı’nda üç imparatorluk yıkıldı. Çarlık yıkıldı, Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı, Avusturya - Macaristan İmparatorluğu yıkıldı. Eğer bu savaşta da Büyük Britanya İmparatorluğu yıkılacaksa girelim o savaşa...'' O zaman der ki gazeteci: ''Siz sürekli basın özgürlüğünün yetersizliğinden yakınmaktasınız. Oysa imparatorluğumuz batsın bile diyebiliyorsunuz. Nasıl olur da hâlâ basın özgürlüğü yok diyebilirsiniz?'' Shaw gülümser: ''Siz benim neleri söylediğimi biliyorsunuz ama neleri söyleyemediğimi bilmiyorsunuz...'

2 Eylül 2020 Çarşamba

Sakallı Celal ve komitern

 sakallı celal, Vedat Nedim Tör'le  komünist enternasyonalin dördüncü kongresine katılır..Sovyet delegasyonuyla derin sohbetlere girer ve sovyet temsilcilerini hayretler içinde bırakır.Bu bilginin kaynağını da açıklar.

--devrim sizin ülkenizde yapıldığı halde marksizmi bizlerden az biliyorsunuz diye üzülmeyin. siz gece gündüz çalıştığınız için okumaya vakit bulamamışsınız. sizin kadar çalışmadığımızdan biz de oturup bol bol marksizme kafa yormuşuz. hepsi bu!"  Orhan Karaveli

31 Ağustos 2020 Pazartesi

Bert Lahr'ın beyaz saçları

 Ünlü aktör Bert Lahr'a yönetmenlerden biri "Artık yaşlandın, saçların bembeyaz oldu, bu rolü sana veremeyiz" dediğinde, aldığı cevabın güzelliği ve derinliği unutulamaz:

"Damın karlı olması, evin içinde ateş olmadığı anlamına gelmez!."  

20 Ağustos 2020 Perşembe

KARIMA MEKTUP

 Karım bekleme,Savaş bu,

Belki gelirim.

diye yazdığım  ''Karıma Mektup '' adlı şiir ben askerdeyken Varlık Dergisinde yayınlandı. '' Seni komutan çağırıyor '' dediler. Gittim yanına. Masasında Varlık dergisi.

--Faik Baysal sen misin ? dedi.

--Evet komutanım dedim.

--Peki, evli misin?

--Hayır komutanım dedim.

Masasından fırladı, gözleri öfke kusuyordu. 

--- Olmayan karına nasıl şiir yazarsın ulan? Askeri savaştan soğutmaya mı çalışıyorsun, hain herif !

FAİK BAYSAL

11 Ağustos 2020 Salı

RAHİP

  ...Bununla ilgili bir anımı paylaşayım. Bir defasında yüksek dereceli bir rahip oyunumu izlemeye geldi ve kahkahalar attı, hararetle alkışladı. Gösteriden sonraki ilk pazar, kilisedeki vaazından sonra aynı gösteriye gelen bir kadın, oyuna dair sitemde bulunmuş. Rahip, buna cevaben şöyle demiş: “Sen hiç Vahe’nin kiliseye gelip de benim işlerime karıştığını gördün mü? Sen niye onun işlerine karışıyorsun?”  vahe berberian

Lübnan üzerine..

 Lübnan'da okuma-yazma oranının düşük olması ve savaşta okulların sığınağa dönüşmesine atıf yapılıyor.


Halka göre, savaş sonrası Nasrallah artık 'heykeli dikilmeye layık' bir adam, zira tüm Şiileri okullara sokmayı başardı.
Güney Lübnan’dan kaçanlar niye zafer işareti yapıyordu? Geride sadece iki binanın ayakta kaldığını ifade etmek için.

Yoksulların yaşadığı Ain el-Rummaneh’te konut fiyatları patladı. İsrail’in sahildeki yüksek binaları bombalamasının ardından buradaki gecekondular, deniz manzaralı oldu da.    

Arkadaş cenazesi

 Yusuf Eksi, İhsan Yüce’nin Cenaze Törenini Anlatıyor: “Can (Yücel) ağabey Doğancılar’dan aşağıya doğru gidiyordu. ‘Can ağabey, bekle geliyorum!’ deyip onu arabaya aldım, yola koyulduk. şaşırdım. ‘Yahu ağabey, merak ettim, mezarlığa niye gelmedin?’ der demez. Bana: ‘İnsan arkadaşını gömer mi yahu?’ dedi…

sultan namazı

 Sultan III. Selim (1789-1807), bir Ramazan günü görkemli saltanat kayığıyla Kağıthâne Deresi’nde dolaşırken gözü kıyıda sofra kurmuş “demlenen” birkaç kişiye takılır. Dere kenarında keyifle otururken karşılarında birden Saltanat Kayığını gören bu “günahkârların” uğradıkları şaşkınlığı bir düşünün. Ne yapsınlar? İlk işleri, hemen “işret tepsisi”nin üzerine bir örtü atmak ve akabinde namaza durmak olmuş. Atası Sultan V. Murad gibi, içki yasağı koyan ve eskaza içki içenleri gördüğü zaman hemen kellelerini vurduran sert bir kişiliğe sahip olmayan III. Selim, kayığını bu sözde mümin kişilerin önünden geçerken mahsus yavaşlatmış, muzipçe tebessüm ederek. Adamlar hâlâ ayakta, bir türlü secdeye varamıyorlar. Zira, eğer eğilirlerse, o telaş içinde, örtü altında gizledikleri dem kadehleri ve içki sürahisine çarpabilirler, çıkan şangırtılar da suçlarını ifşa edebilirdi. İyisi mi, ayakta namaz ve duaya devam. Padişah, gülerek yanındaki nedimlerine dönmüş ve sormuş. “Bu namazın hiç rüku ve secdesi yok mu?” İçlerinden birinin cevabı da çok hoş: “Efendim, ne yapsınlar mazurdurlar. Secde edecek olurlarsa bir daha başlarını kaldıramayacaklarından korkuyorlar.  

HIRVAT ALAYI

 Bir de Muyo bahçeye salıncak asmış, sallanıyor da sallanıyor. “Ne yapıyorsun be? Bu yaşta savaşta sallanılır mı bahçede?” diye soruyorlar. “Dur be kardeş, keskin nişancılarla alay ediyorum” diyor.  

STALİN FIKRALARI

 Üst düzey bir Kızıl Ordu subayı, Sovyet mareşali Rokosovski (1896-1968) hakkında Stalin'e rapor verir. Meşhur kumandan çok güzel bir kadınla görülmüştür, ama bu kadın karısı değildir. Stalin'e "Ne yapalım?" diye sorarlar. Stalin'in cevabı kısa ve nettir: "Kıskanalım".

  * Ünlü amiral İvan İsakov (1894-1967) Stalin'den telefon alır. Stalin İsakov'un deniz kuvvetleri komutanlığına getirileceği müjdesini verir. İsakov "Yoldaş Stalin, ama biliyorsunuz, bir bacağım yok" der. Stalin'in cevabı yine nüktelidir: "Dert etme, bir önceki deniz kuvvetleri komutanının da kafası yoktu ama işini yapmasına engel olmadı bu".


* Yeni tasarlanan bir Sovyet otomobiline Vatan (Rodina) adı verilir. Bunu öğrenen Stalin sorar: "Peki Vatan'ı kaça satacaksınız?" İmayı anlayan üretim ekibi arabanın ismini Zafer (Pobeda) olarak değiştirir.

* Stalin Nikolay Baybakov'u (1911-2008) petrol bakanı yapar ve ondan yeni sahalar bulmasını ister. Baybakov eldeki kaynakların sınırlı olmasını bahane ederek bunun imkansız olduğunu söyler. Stalin duruma açıklık getirir: "Petrol varsa, Baybakov da var. Petrol yoksa, Baybakov da yok". Kısa süre sonra Tataristan'da ve Başkortistan'da büyük petrol rezervleri keşfedilir. Baybakov 97 yaşına kadar yaşar.

* "Çar iyi, Boyarlar (çevresi) kötü" klişesine uygun bir fıkra da şu: Üst düzey bir bürokratın kendine bir daça yaptırdığı haberi Stalin'in kulağına çalınır. Stalin bürokratı çağırtır ve ona şöyle der: "Yoldaş, daçanızı bağışladığınız yetimhanedeki çocuklar size teşekkürlerini iletiyor, bunu söylemek için yormuştum sizi."

kosova 2. dünya savaşında..

 2.ci dünya savaşında kosova da bir köy kahvesi...93'lük Abdürrezzak, ‘‘Almaz be’’ der. Abdürrahim, ‘‘Niye almaz be, almiştır dunyayı’’ der. Abdürrezzak, ‘‘Almaz dedım almaz. O gizli bir Müslümandır’’ diye diretir. Rahim geri çekilmez: ‘‘Müslüman deildır be, atar senı Yahudiler gibi firına da yapar sappun.’’ Abdürrezzak şaşkındır, ‘‘Nasıl sappun?’’ diye sorar. Abdürrahim, ‘‘Yapar kalıp kalıp sappun, nasilı masilı yoktur’’ der. Abdürrezak'ın yanıtı tam Arnavut direnişidir:

‘‘Köpürenin anasinı avradinı ..

6 Ağustos 2020 Perşembe

Sevda Ferdağ'ın süt banyosu

‘Prenses’ rolündeki Sevda Ferdağ’ın süt banyosu sahnesi çekilecektir. Küvet sütle doldurulur ve Sevda Ferdağ içine girer. Ama süt az olduğu için göğüsleri açıkta kalır. Yönetmen Atadeniz, daha fazla süte gereksinim olduğunu söyleyerek, etrafındakilere küveti doldurmalarını söyler. Kısa zamanda küvet dolar ve o sahnenin çekimi yapılır.
Ç  ekimden sonra Sevda Ferdağ, süt banyosunun çok yararlı bir şey olduğundan söz edip, vücudunun inanılmaz bir şekilde gençleştiğini söyler. Oysa ki vücudunun gerilmesine neden olan süt değil, kireç kaymağıdır. Settekiler süt bulamayınca, yönetmen korkusundan kireç kaymağını eriterek koymuşlardır küvete. Yılmaz Atadeniz, bu olay için ‘Az kalsın kadını yakacaktır’ der.

Korsan ve İskender

 “ Büyük İskender korsana, ‘Sen ne cesaretle denizlere korku salabiliyor­sun?’ diye sorar. Korsan, ‘Asıl sen ne cesaretle bütün dünyaya korku salabiliyorsun?’ diye cevap verir ve şöyle devam eder: ‘Ben sırf küçük bir gemiyle bunu yaptığım için hırsız sayılıyorum, oysa sen aynı şeyi koca bir donanmayla yapıyorsun diye İmparator olarak anılıyorsun.’”NOAM CHOMSKY

Maradona ve papa

 " Papa yı ailece ziyaret ettik.  Anneme bir tespih verdi, Cladia’ya bir tespih verdi,  sonra benim sıram gelince İtalyanca olarak "Seninki özel" dedi. . Annemden tespihini istedim, baktım, benimkiyle aynıydı! Papa’ya doğru yürüdüm, sordum: "Afedersiniz Papa Hazretleri, benimki ile anneminki arasındaki fark ne?" Bana baktı, sırtıma vurdu, gülümsedi, o kadar!  saygısız herif.(www.showtvnet.com)

23 Temmuz 2020 Perşembe

3 NAL VE ŞAİRLER

Garip şairlerinin liseden arkadaşı olan Şinasi Baray o yıllarda Ankara'nın ünlü lokallerinden "Üç Nal"ın sahibidir. Babaannesinin Karağolan'daki konağının eskiden ahır olan bodrumunda açmıştır bu lokali. Melih Cevdet'in aktardığına göre yaman bir sanat yeteneği olan Şinasi, lisede tiyatro dekoru yaparmış ve lokalinin dekorasyonunu da kendisi yapmış. Babaanne açılıştan bir gün önce "Üç Nal"ın düzenlemesini görmeye gelir. Orhan Veli'de oradadır, bir direğe dayanmış içkisini yudumlamaktadır. Kadıncağız direğe bakarak istem dışı mırıldanır: "Eskiden merkebi oraya bağlardık." HALUK ORAL

schopenhauer bilgisi

Schopenhauer’in keskin zekası ile ilgili pek çok anektod anlatılıyordu. Bir keresinde yemek yiyenlerden biri onun basitçe, “Bilmiyorum” diye yanıtladığı bir soruyu sormuştu. Adam, “ Vay vay, sizin gibi büyük bir bilgenin her şeyi bildiğini sanırdım!” Deyince Schopenhauer, “Hayır, bilgi sınırlıdır, yalnızca aptallık sınırsızdır!

İranlı taksici

1988 Temmuz’unda Tahran havaalanında bize, İran cumhuriyetinin bir sonraki başkanının kim olacağını soran, bir taksi şoförüydü. Şaşkınlığımız karşısında şunları söyledi: “Canım, siz İngilizsiniz, dolayısıyla bizi kimin yöneteceğini bizden iyi bilirsiniz...” Sonunda şoför, Faransızların İngilizlerden daha az bilgiye sahip olduğunu kabul etti sadece. “ OLİVİER ROY

ilham

 Şair Paul Valery, Albert Einstein ile yaptığı söyleşisinde, "Aklınıza aniden gelen iyi bir fikri yazmak için yanınızda not defteri taşıyor musunuz?" diye sormuş. Bu soru üzerine Einstein'in yüzünde nazik ama çok şaşkın bir ifade belirmiş. "Yoo, öyle bir gereksinimim olmuyor. Aklıma aniden iyi bir fikir gelmiyor çünkü. " diye yanıtlamış.

21 Temmuz 2020 Salı

DAVET

İkinci Abdülhamid son devirlerinde Edirne valiliğe ve kumandanlığında bulunan Müşir Arif Paşa Ramazan'da vilayet ve ordu erkanına çok zengin bir iftar düzenlerdi. Yine böyle bir Ramazan akşamı iftar edildikten sonra Paşa davetlilere: -Hadi efendiler, dedi namaz kılalım. Davetliler arasında bulunan Bektaşi canlardan biri ceketinin cebinden iftar davetiyesini çıkarıp baktıktan ve tekrar cebine soktuktan sonra Paşa'ya sokuldu: -Velinimetim, dedi, davetiyede yalnız iftar yazılı; namaza dair bir kayıt yok!.

KARŞILAŞMA

Falih Rıfkı Atay, Adana garında Halide Edip Adıvar ile Ermeni tehcirini yöneten Dr. Bahaddin Şakir 'in tesadüfi tanışmalarını anlatır. Tanışma sonrası  Halide Edip, Falih Rıfkı' ya kızgınlıkla seslenir.
--Demin bana bir katilin elini sıktırdınız.
Bahaddin Şakir ise,asteğmen Falih Rıfkı'yı bir köşeye çeker.
--Senin gibi yetişme aşamasındaki kıymetli gençleri, bu kadınla temas etmekten men etmek lazım.  (  ZEYTİNDAĞI)

20 Temmuz 2020 Pazartesi

MUKİM TAHİR

 Mukim Tahir bir gün program yapmak üzere Ankara Radyosu’na davet edilir. Gabardin şalvar, kırk düğme yelek gibi mahalli kıyafetler giymiştir. Tahir’in kaytan bıyıkları da dikkat çekicidir. Elinde sazı ile Ankara Radyoevi’ne girerken, orada görevli modern giyimli bir bayan Mukim Tahir’in şalvarına ve kaytan bıyıklarına bakarak alaylı bir şekilde gülümser. Bu davranış Mukim Tahir’in canını sıkar. Stüdyoya girerken bayandan adını sorar. Bayan, adının “Emine“ olduğunu söyleyince Mukim Tahir;
Kırmızı kurdele
Kör olasın Emine
Endim derelerine
Bilmem nerelerine
Kaytan bıyıklarımı
Sürem nerelerine
türküsünü hemen orada irticalen söyler.
Türkü bitince kendisi ile alay eden bayan, hatasını anlar ve üstadın elini öperek, özür diler. Mukim Tahir bu olay karşısında irticalen bestelediği “Kırmızı kurdele“ türküsünü daha sonra plağa okumuştur.(abuzer akbıyık )

SPİKER ŞAİRLER

Özdemir Asaf, birahanede o yıllarda “Cumhuriyet” gazetesinde çalışan gazeteci Özer Öztep ile oturmaktadır.
Bira faslı başlar.
Gecenin bir vaktinde başlarının üstündeki radyodan (O zamanlar televizyonlar nerde?) bir haber duyarlar.
Haberde İstanbul radyosuna erkek spiker alınacağı bildirilmektedir.
İki şair ve bir gazeteci o an spiker olmak için açılan sınava girmeyi kararlaştırırlar.
Ertesi gün saat 10.00’da dilekçeleriyle Elmadağ’daki Radyoevi’nin önünde buluşmak için sözleşirler.
Fakat üçü de kekemedir.
Özdemir Asaf, (R) harfini söyleyemez.
Örneğin “yavrum” derken “yavyum” demektedir.
(Özdemir Asaf’ın konuşmasıyla ilgili bir anekdotu da yazının düzenini bozmadan buraya sıkıştıralım.
Nüfus sayımı yapılmaktadır.
İlgili memurlar Özdemir Asaf’ların evine gelir.
Asaf’a soyadını sorduklarında, (asıl soyadı Arun’dur) ikinci eşi Yıldız Moran’a dönecek, “Hanım benim soyadım nedir?” diyecektir.)
Üç ahbap sabah Radyoevi önünde buluşurlar.
27 Mayıs olmuştur ve Radyoevi’nde askeri komutanlık vardır.
Komutanı görmek isterler.
Kapıdaki astsubay bunların yanına bir asker vererek komutana gönderecektir.
Komutan da Radyoevi Müdürü Salih Bey’e havale eder.
Salih Bey’in yanına giderler.
Salih Bey dilekçelerini okuyunca bir şey demez ve kalkar odasından çıkar.
Biraz sonra odaya, o tarihte Radyoevi müdür yardımcısı olan şair Baki Süha Ediboğlu girecektir.
Üçünü de yakından tanımaktadır.
Başlar kahkahayla gülmeye.
“Yahu arkadaşlar” diyecektir, “siz bir kere üçünüz de kekemesiniz. Nasıl olacak bu iş? Spikerlik sınavına nasıl gireceksiniz?”
Ümit Yaşar hemen sözü alır:
“Baki Bey, radyodaki ilanınızda yayımlanan şartlar içinde kekeme olanlar sınava giremez diye bir kayıt yok.”
Sonraları sınav işi sorulduğunda üçü de “Askeri idarede adamımız yoktu, o nedenle bizi kabul etmediler” diyecektir.REFİK DURBAŞ

ALİ RIZA SEPTİOĞLU

ALİ RIZA Septioğlu, renkli bir milletvekiliydi. Siyaset dünyasında asıl şöhretini, 1978'de Adalet Partisi'nden ayrılıp, "Onbirler" grubu içerisinde yer almasıyla yaptı..
AP saflarına veda edince, bir anda kendini, rüyasında bile göremeyeceği bakanlık koltuğunda buldu. Çünkü Bülent Ecevit'in hükümet kurabilmek için o 11 vekilin oyuna ihtiyacı vardı..
Meteorolojiden Sorumlu Devlet Bakanı olunca kırmızı plakalı araba kapısına dayandı. İlk şaşkınlığı, arabaya binip arka koltuğa bağdaş kurduktan sonra yaşadı. Ön koltuğa oturan koruma polisini azarladı 
"Ula gavat, bakan sen misin ben miyim ?!.."
İkinci şaşkınlığı, makam odasında otururken görevlinin sık sık kapıyı açıp, "Buyrun efendim, bir arzunuz mu var ?" diye sorup durmasıyla yaşadı. Septioğlu sinirlendi :
"Ne o içeri girip duruyorsun ? MİT misin, CIA mısın ? Bir rahat versene.."
"-Efendim, ama zile basıp siz çağırıyorsunuz ?.."
"-Ne zili ? Ben zile mile basmıyorum !.."
Odacı, utana sıkıla bakana ayağının altındaki zili gösterdi. Septioğlu, orada zil olduğunun bile farkında değildi..

Septioğlu'nu kutlamaya gelen müritleri sordular : "Şıhım, ne işine bakarsın ?.." Yanıtı kısa oldu : "Havaya, suya.." Meteoroloji diyemezdi ya ! 
Müritleri, Elazığ'a döndüler, gördüklerine haber verdiler : "Şıhım, Allah'a yaklaşmış !.."
Ortaokul mezunu olan Septioğlu, meteorolojiye müthiş ilgi gösteriyordu. "Acaba meteorolojinin tahminleri doğru muydu ?.." En çok merak ettiği buydu !.. Zaten genel müdürü de görevden almanın çaresini arıyordu. Bir gün memleketini aradı. Zaten bir zamanlar belediye başkanlığı yaptığı Palu'dan hiç kopmamıştı. Çok sayıda hemşehrisini meteorolojide işe yerleştirmişti.. Aklına bir plan geldi. Palu Belediye Başkanı'nı arayıp sordu. Palu'da yağmur yağdığını öğrenince Meteoroloji Genel Müdürü'nü arayıp Palu'daki hava durumunu sordu. Genel Müdür hemen karşılık verdi : "Palu'da hava, az bulutlu ve açık, yağış yok.."
"-Şimdi seni yakaladım, bilemedin !.."
Genel müdürün görevden alınması için hemen yazı yazdı ; gerekçesi de bu olaydı !..  

şair soyguncu

Wells Fargo şirketi , gerçek adı Charles Earl Bowes olan Kara Bart adlı "şair"e son soygunundan dolayı dava açar. 6 yıl hapis cezası alan Bowles, tutukluluk süresinde de nezaketini gösterir ve iyi halden dolayı 4 yılda serbest bırakılır.. 
Hapisten çıktığı gün, Kara Bart ile kendisini kapıda bekleyen gazeteciler arasında şu konuşma geçer :
"-Bir daha suç işleyecek misiniz ?"
"-Hayır."
"-Şiir yazacak mısınız ?"
"-Suç işlemeyeceğimi söyledim ya !.." 

14 Temmuz 2020 Salı

ORHAN VELİ'NİN ARUZ ŞİİRİ

Orhan bir gün Boğaz Vapur’unda Yahya Kemal’e rastlıyor. Konuşmaya başlıyorlar. Yahya Kemal klasik bir şair olduğundan Garipçilerin şiirini hem önemsemiyor, hem de sevmiyordu. Ne olsa vapur yolculuğu, şurdan buradan konuşulduktan sonra, söz dönüp dolaşıp şiire geliyor. Yahya Kemal ‘Yeni şiirler
var mı' diyor.
'Var.'
Bir tane lütfetmez misiniz?’
Orhan nazlanmıyor.
‘Hay hay, üstadım’ diyor. Başlıyor okumaya. Orhan’ın birkaç aruz şiiri olduğunu biliyorum. Bunlardan Efsane adlı rubaisini okumaya başlıyor. Belleğimde kaldığı kadarıyla aşağı yukarı şöyle bir şey olacak: “Bir zamanlar bu gamhanedbir dem vardı... Gece ll ağaran fecre kadar ağlardı... O çağıltıyla beraber dövünürken def ü cenk... Bir güneş dalgalar
üstünddoğar rengârenk... Bu çağıltıyla tün kahkahalar nağmeleşir... Dilde Yahya Kemal'in şarkısı şehnameleşir..."
Şiirin adı Efsane'dir.
'Çok güzel...’ diyor Yahya Kemal. Sonra duruyor, birkaç söz daha söylemek
gereğini duyuyor:
‘Orhan Bey, biraz daha gayret etseniz, bu sahada bizi geçeceksiniz.’
‘Üstadım, biz bunları ciddiye almıyoruz ki, karalama olsun, alay olsun diye yazıyoruz.’